KÜTÜPHANE KATİLİ




Tavsiye ederim. En bariz ve net olarak, deve güreşlerinde görülür; aynı olay karşısındaki farklı insan davranışları. Güvenli bir yerden izlemek şartıyla net olarak görürsünüz. Devenin biri mağlubiyeti kabul etmiş kaçıyor, seyircilere doğru. Seyircilerin bir kısmı çoktan sahanın öbür tarafını bulmuşken bir kısmı ise olduğu yerde çivilenmiş gibi duruyorlar. Korku yüzlerinden okunsa da yerlerinden kımıldamıyorlar. İşte size farklı insan davranışları.

Uzmanlar nedenini biliyordur herhalde. Benim ise bilmek istediğim nedenleri değil, karşımdaki insan hangi tür bir insan. Kaçan mı, yerinde çakılmış duran mı? Ben sadece nasıl bir insan olduğunu bilirsem ona göre davranırım. O yararı olur bana.

Bir şey atma taraftarı ile saklama taraftarı olanlar. Bunun varlıklı ya da yokluk içinde yetişmekle bir ilgisi olduğunu duymuştum. Varlıkla yetişmiş insan kaybetme korkusu yaşamadığından kolay vazgeçebilirmiş, atabilirmiş. Yokluk içinde büyüyen ise herşeyi saklamaya meraklı. Kendini güvende görmek için.

Bir insanın sadece hangi tarafta olduğunu bilseniz yeter. Atma taraftarına karşı kıymetli şeylerinizi ondan sakınmanız yeterlidir. Saklama tarafında olanlar ise her şeyi depolamaktadırlar. Hiçbir şeye kıyamazlar. Gelinliği, kırk yıllık elbiseleri. Ya da evrak saklamak.

Bu konudaki en komik hikaye de Zeki Müren’le ilgili. Zeki Müren vefat etmiş, gazetelerde bir sürü haber. Kime ne bıraktı, mirası ne? Odasındaki büyük bir sandığın içindekiler günlerce meşgul etti basını. İçinde neler olabileceği tahminleri yapıldı. Altınlardan, hisse senetlerinden söz edildi. Çünkü gören olmamıştı içinde ne olduğunu. Sonunda açıldı ki tam bir hayal kırıklığı. Zeki Müren'in, çok evhamlı olduğu için yaptığı bütün ödemelere ilişkin sakladığı makbuzlar çıktı sandığın içinden. Otuz yıllık elektrik,su, telefon faturaları ödeme makbuzları.

Bir arkadaşım anlattı, annesi eline geçen her şeyi atarmış. Eline ne geçerse. Akademisyen bir akrabasının verdiği bütün kitapları da atmış. Bir kısmını okuyamamış bile. Yani kitap değil kütüphane katili bir anne. Ona göre, ne işe yarayacak ki?

Evet, insan önceliğine göre hareket eder. Vitrinde hiç kullanmadığın bardak, tabak, iğne oyalı örtüler üzerinde baş köşede sergilenirken kitap neden ortalıkta kalabalık yapsın ki?

Bir kitap düşkünü olarak tüylerimi ürperten bu olayı sindirmeye çalışırken asıl darbe başkasından geldi. Anlatması zor, deneyeyim. Bir akrabaları varmış. Adamcağızın hiç kötü alışkanlığı yokmuş, bize göre tabi. Bol bol okurmuş. Sonra da yazmaya başlamış. Büyük bir itinayla sivrilttiği üç-dört kurşun kalemi ve sarı defterleriyle bir odaya kapanır, yazarmış. Defterler dolusu yazmış. Fakat ya içe kapanık biri olmasından ya da etrafında dinleyeni olmadığından ne yazdığını kimse bilmezmiş.

Adamcağız bir gün hakkın rahmetine kavuşmuş. Adet olduğu üzere eşyaları dağıtılmış, mirası bölüşülmüş. Sıra gelmiş meşhur defterlerine. Eşi okuma-yazma bilmediğinden, çocukları da olmadığından sarı defterleri soba tutuşturmakta kullanılmış. Sarı defterlere karman-çorman bir şeyler yazılıydı, demiş eşi. Ne işe yarayacak ki, bari sobayı tutuştursun.

Bu olaydan sonra kitaplarım ve yazdıklarım yerinde durduğu için sevindim ve bir de düşündüm ki; öldükten sonra etrafındakiler istediği, izin verdiği kadar varsın!

Hiç yorum yok: