EV ALMA, SAHİBİNİ AL!





Atasözlerine kafayı taktım. Ev alma komşu al sözünü kim söyletti bilemem, bizim derdimiz ev sahibi-nin kadın olanı. Bir öğrenci evine dördüncü olarak girdim. Sınavsız ama torpille. Yatılı okul arkadaşımın abisi evde kalanlardan. Sınıf tahtasına adımı yazarak buldu beni ve bizzat transfer teklif etti. Transfer ücreti yoktu. Ama ayni olarak her şey hazırdı. Ben yorgan getirdim sadece.

Evde dört kişiyiz. İkisi dördüncü sınıf, beni transfer eden üç. Dörtler ayrı odalarda kalıyor, biz aynı odada. Düzen kuruldu. Daha doğrusu evin bir düzeni vardı zaten, ben adapte oldum .

Sistem güzel işliyor. Her gün bir kişi nöbetçi.Yemek, bulaşık ve çay. Hepsi bir kişiye ait. Sonra üç gün dinlenme. Kimi eleştiriyor, bu kadar katı kuralcı olmayı. Medeni insanlar ne yapacağını bilirmiş, kural zoruyla yapmak ayıpmış. Bize göre ortada ayıp yoktu. Önemli olan sonuçtu. Evde düzenli yemek pişmesi, bulaşıkların yıkanması ve çay demlenmesi. Bunlar gönüllü yapılacak şeyler değildi. Kural gereği yapılmasında da bir ayıp yoktu önemli olan yapılmasıydı. Haftasonları güveç, balık gibi detaylı uğraş gerektiren yemekler bile yapıyor, misafir kabul ediyorduk.

Herşey iyi gidiyordu. İyi gitmeyen ev sahibi ile ilişkilerdi. Daha doğrusu ev sahibinin karısıydı sorun. Bize göre bir sorun yoktu. Kiramızı ödüyorduk. Anormal bir davranışımız da yoktu. Evet eve gelen-giden çoktu ancak fazla gürültü yapmamaya dikkat ediyorduk.

Ev Sahibinin kocası hemen hemen her gün kahveden dönerken uğrayıp biraz oturuyordu.

-N’apisiniz be ya?

-Oturuyeriz be Sal’aga!

Günlük konuşmamızın bir parçası halini almıştı bu.

Karısı, girdiğimizden onbeş gün sonra çıkın evimden, dedi ve iki yıl boyunca da bu görüşünde ısrar etti. Gerekçesi gürültü, gelen-giden. Ama bir gün itiraf etti:

-Benim eve niye kimse gelip-gitmiyor?

Sonradan ülkemizin ender yetiştirdiği yöneticilerden olacak olan arkadaş yapıştırdı yanıtı:

-İyi bir karı olsan sana da olur gelen-giden!

Gerçekten de yoktu. İki katlı bir evdi kaldığımız ev. Bize gelenler dışında görmedik kimseyi eve gelen-giden. Çocuklarını bile neredeyse.

Eve gelen arkadaşları da uyarıyorduk, aman ev sahibi!

Ev Sahibinin oyuncağı olmuştuk artık. Günlerce su kesiliyor, her taraf bulaşık. Zilimiz çalıyor, açık çeşmelerinizi kapatın suyu açacağım. Meğer ev sahibi kesmiş. Su kesildi mi koşuyoruz hemen vanayı açmaya.

Bir gün nöbetçiyim, yemek yapıyorum. Holde teyp çalıyor. Birden ses kesildi. Daire kapısını açtım, baktım kadın yukarı çıkıyor. Şalteri indirmiş, hemen açtım başladı müzik sesi. Döndü geriye, sigortamızı söktü, elleri belinde gülerek bakıyor. Ben de hemen onların sigortasını söktüm bizimkine taktım. Kadın bu sefer o sigortayı da söktü, kendini de elektriksiz bırakarak elinde sigorta, merdivenleri çıkmaya başladı. Baktım orada bir sigorta daha var, söktüm onu taktım bizim sigortaya. Teypten gelen müzik sesi merdivenlerden zafer kazanmış edayla çıkmakta olan kadına ulaştı. Ben bir yandan sigortayı sıkmaya devam ederken gülerek kadına bakıyordum.

Kadın birden geriye döndü. Merdiven altından kaptığı odunu bütün gücüyle hala sigortayı sıkmakta olan koluma indirdi. Sonra da elektrik cezasından vazgeçerek evine girdi. Polis karakoluna şikayet ettiysek de sonuç alamadık. Bir kadından dayak yediğini iddia eden dört erkeğe inanmadı polisler ya da inansalar bile ayıpladılar bizi.

Bir başka gün misafirleri evlerine bırakmaktan dönen ev arkadaşlarımız zile bastılar. O günlerde de anahtar olduğu halde zile basarak kapı açtırma modaydı bizim evde. Biz camdan gördük arkadaşlar olduğunu açmadık, anahtarınızla açın kapıyı dedik.

Onlar da dış kapının kilidi değişmiş açamıyoruz dediler, fakat biz inanmadık. Gecenin onikisinde kim kilitle uğraşacaktı biz evdeyken? Israr edilince baktık doğru. Apartman kapısının kilidi değişmişti, sabah hepimiz okula gidince artık evimize giremeyecektik. Ev sahibine sorduk; kilidi kendisinin değiştirdiğini, evden çıkmamız gerektiğini söyledi. Yeni kilidin anahtarlarını da vermedi.

Bütün gece çare düşündükten sonra sabah bulduk, dış kapıyı söktük ve daire holüne dayadık. Okulumuza gittik. Akşam eve döndüğümüzde ev sahibimiz elinde eski kilitle kapımıza dayandı. Bir daha böyle bir şey yapmayacağına yemin ettikten sonra verdik dış kapıyı. Merdiven altındaki bisikletleri ve odunları açıkta kalmıştı biz dış kapıyı sökünce.

Kaldığımız iki yıl boyunca bu ev sahibi ile kavgalarımız devam etti. Bir gün jandarmadan bir çağrı aldık. Jandarma Komutanlığından çağırıyorlardı bizi. Korku içinde gittik komutanlığa. Baktık ev sahibi karı-koca tam kadro karakoldalar. Komutan sert bir şekilde baktı bize. Bıyıklı olduğu için nispeten bizden yaşlı görünen arkadaşı gözüne kestirdi:

-Hep senin başının altından çıkıyor bunlar, diye bağırdı.

Suçumuz büyüktü. Gürültü yapıyorduk, eve gelen-giden çoktu. Komutan keskin bakışlarla hepimizi süzüyor, bıyıklı arkadaşa yükleniyordu. Okumaya mı gelmiştik, dalga geçmeye mi? Ailelerimiz ve ülke bizden ne bekliyor, biz ne yapıyorduk?

Ev Sahibi kadın çok memnundu bu manzaradan, sonumuz gelmişti artık. Komutan birden kocasına döndü:

-Karına sahip ol, bir daha bu çocukları rahatsız ederseniz atarım sizi içeri, dedi.

Sonra da bize döndü gülümseyerek:

-Az gürültü yapın ama çok çalışın, sizi rahatsız ederlerse de bana gelin, dedi.

Hiç yorum yok: