ÇOCUKLARI MOTİVE EDEBİLMEK


Yirmi birinci yüzyılın problemi çocuklar. Bizim nesil, üç kuşağın yükünü çekti, yorulduk artık. Çoğumuz bizden önceki neslin ülkenin eğitim düzeyi, gelir durumu nedeniyle yapamadıklarını tamamlamak zorunda kaldık. Sonra kendi sorunlarımızı halletme yoluna girdik. Şimdi de bizden önceki neslin bize yapamadıklarını bizden sonraki nesilden esirmeme çabasındayız. Evet yorulduk artık.

Bütün bunlara rağmen bizden sonraki nesil üzerinde başarılı olduğumuz da söylenemez. Yemek bulduğu halde yemeyen çocuklar, kitabı olduğu halde okumayan, dersleriyle ilgilenmeyen, bilgisayar başından kalkmayan çocuklar. Sonuç olarak da asla mutlu edemediğimiz çocuklar.

Mutlu edemediğimiz için de dozu daha da artırdığımız buna rağmen daha mutsuz ettiğimiz çocuklar. Okuduğumuz bütün kişisel gelişim kitapları, uzman görüşleri hiçbir işe yaramadı.

Bir arkadaşım ise tüyoyu verdi:

-Çocuklar niye çalışsın ki? Biz birçok şeyden mahrum büyüdük. Olmayanlara ulaşmak için çalışmak zorundaydık.

Düşündüm ve hak verdim. Bütün mesele motivasyon. Çocukları istediğimiz şeye motive edemezsek asla başaramayacaklar. Etrafımdaki başarı öykülerine baktım bizim neslin, çok değişik şeyler motive etmiş. Kimi mahrum olduklarına kavuşmak için çalışmış, kimi de sevdiğine.

Aynı şartlardaki kişileri aynı şeyler motive etmemiş, gördüğüm. Aynı hastalığa aynı ilaçlar iyi gelmemiş. Fen bilimleri ile sosyal bilimlerin ayrıldığı nokta burası herhalde. Aynı hastalığa aynı ilaçların iyi gelmemesi.

Bütün arkadaşlarımı gözden geçirdim. Nasıl başardılar, ne motive etti onları, diye. En sonunda Pala Zehra yönteminde karar kıldım. Bir arkadaşımı öyle motive etmişti ki; hala çabalıyor, motivasyonunu hiç kaybetmedi, tutabilene aşk olsun. O kadar tesirli bir yöntem.

İktisat eğitiminin ilginç bir yönü var. Kazanın ne olacağını bilemediği, bitirenin ise her şey olabildiği fakülte, diye tarif etmiştim bir yazımda. Mezunların toplandığı bir yemekte Pala Zehra arkadaşımın yanına düşmüş tesadüfen.

Rusya’da bir söz varmış:

-Çirkin kadın yoktur, az votka vardır!

Bu Pala Zehra da okulda (öğrenci adamın votka alacak parası olmadığından) votkasız gördüğümüz bir arkadaştı. Yanına yanaşılmasına bıyıkları da engel olurdu zaten.

Herkes okulu bitirmiş, bir yemekte toplanılmış. Tabi ki herkes de ayrı bir mesleğe girmiş. Aynı diplomaya sahip olmakla birlikte neredeyse toplanan arkadaş kadar değişik mesleklerde, değişik maaşlarla ve konumlarla işe girilmiş. Hani insanın karnı doyunca aklına aşk gelirmiş ya bir yandan da işe girilmiş artık evlenme zamanı. Herkes birbirine bakıyor, karşı cins anlamında.

Pala Zehra, fazla uzağa gitmeyeyim düşüncesiyle yanındaki arkadaşa sormuş “ne iş yapıyorsun” diye. Arkadaş, birçok arkadaş gibi sınavlara girmektense babasının çalıştığı kurumdan aldığı burs nedeniyle hemen okul bitimi işe başlamıştı. Hepimiz de imrenmiştik. Bu kadar kolay bulunan iş doğal olarak bir sürü sınavlarla girilen işlerden maaş ve statü olarak düşüktü. Pala Zehra, sınavları kazananlardan olduğu için, arkadaşın söylediği işi ve statüyü beğenmeyerek hemen sırtını dönmüş ve başka erkek arkadaşlarla ilgilenmiş.

Fakülte bitmiş, kolayca işe de girilmiş. Zahmetsiz bir hayatın tadını çıkarmayı düşünen arkadaşım, “Pala Zehra bile beğenmedi beni ve işimi” diyerek derhal çalışmaya başlıyor. Girdiği sınavları kazanarak iyi bir işe giriyor. Şimdi hem işinin, kariyerinin tadını çıkarıyor hem de kendisini motive ettiği için Zehra’ya dua ediyor.

Hiç yorum yok: