SENİ HALA UNUTAMADIM!


-Issız bir adaya düşsen yanına alacağın üç şey nedir?

-Sigara, çakmak ve kül tablası!

O kadar yani. Evet, yirmi beş yıllık ilişkimiz, böylesine tutkuluydu. İspatı mı?

Bir gün işyerinde çok şiddetli bir depreme maruz kaldık. Önce odamızdaki misafir fırladı, ardından da birlikte çalıştığımız arkadaş. Ben de peşlerinden. Yolda baktım ki sigara çakmak masamın üzerinde kalmış. Artçı sarsıntılara aldırmadan geriye döndüm, sigara ve çakmağı alıp öyle çıktım binadan. Onlarsız yaşamaktansa ölmeyi tercih ederdim çünkü.

Aslında, baştan birbirimize çok mesafeliydik. Nedeni rahmetli annemdi. Annemin en büyük hayali, sigara içmeyen küfür etmeyen erkek çocuğu yetiştirmekti. Çocukluğumuzda aşırı küfür eden çocuklarla arkadaşlık etmemizi de istemezdi. Sigarayı ise neredeyse doğduğumuzdan beri içmememizi söylemekteydi.

Küfür konusunda, yani öyle uluorta devamlı söven biri olmadığımız için annemin istediği gibi yetiştik sayılır. Arada ağzımızdan kaçacak olsa da annemiz aklımıza gelir, susarız.

Sigara konusunda ise ağabeyim ergenlik aşamasında başlayınca annemin hayalini gerçekleştirmek bana düştü. Aslında pek sevdiğim de söylenemezdi o zamanlar.

Dört kişilik öğrenci evimizde bir tek ben içmiyordum sigara. Arada içkinin yanında tek tük içsem de başlamadım. Önceleri başlarım diye sigara vermeyen arkadaşlarım son sınıflara doğru başlamayacağıma emin oldukları için itiraz etmiyorlardı.

Okul bitimi işsizlik, ne olacağım günlerimde nasıl oldu bilemiyorum onu yanımda buldum. Yanımda, ağzımda, elimde, cebimde ve de ciğerlerimde. Fark etmedim bağlandığımı, sinsi bir yönü vardır zaten. Haber vermez, kapıyı çalmaz bir bakmışsın içinde her yerinde, tutulmuşsun.

Birinden duymuştum ama o kadar iddialı değilim; sigara içmek tutkulu insan işi, diye. Benim bir tutkum vardı, inkar etmiyorum.

Hep derim, elimden gelse kullandığım arabaya ben bile binmem. O hesap, sigara içip de dumanından benim kadar rahatsız olan yoktur herhalde. Diğer zararlarını, mantık dışılığını düşününce de başladıktan kısa bir süre sonra bırakmaya karar verdim. Yirmi beş yıl içtim, yirmi dört yıldır bırakmaya çalışıyorum.

Bir ara bir mail gelmişti, sigarayı bırakma çabasıyla ilgili. O kadar güzeldi ki ondan daha iyi anlatacağımı sanmıyorum o günlerimi. Ara ara birçok kez denedim bırakmayı. Her seferinde yenildim. Yenildikçe cesaretim kırıldıysa da bırakma kararlılığımı etkilemedi.

Oğlumun çabalarını da göz ardı etmeyeyim. O kadar ısrar etti ki, yıllardır uğraşıyor bırakmam için. Her seferinde söz verip tutamamak ne kötü. Hatta bir ara öyle oldu ki, herkes babasından kaçak sigara içer ben ise oğlumdan. Ben arka balkonda sigara içiyorum. Tam oğlum gelirken koridora taktırdığım sensorlu lamba yanıyor, hemen söndürüyorum. Fakat her seferinde de bir şekilde yakalandım oğluma. Sözümü tutamamanın mahcubiyetini yaşadım.

Kırk gün, on gün, beş gün ve on altı ay. Sigarayı bırakma sürelerim. Bir sürü yöntem var fakat ben hiçbirini kullanmadım. İşe yaradığını da sanmıyorum. Hani derler ya, kafanda bitireceksin, aynen öyle. Güçlü manevi nedenler.

Evet, maalesef güçlü manevi neden bir gün geldi. Annemin son günleri. Ki, on yaşımda ayrıldım annemden. Tatillerde görüşebildik, yaşamının kalan günlerinde. Bu kadar sevgi, hasret ve doğal olarak onun için bir şey yapma arzusu.

Düşündüm ve çocukluğumuzdaki annemin hayali aklıma geldi. Zaten çok üzülmüştü başladığıma.

-Üniversite bitene kadar içmeyince başlamayacaksın sanmıştım!

Evet, sigarayı bırakarak anneme bir veda armağanı vermeye karar verdim. Zorlandığımda bu sözüm aklıma geldi. Hiç de zor olmadı bırakmam. Bir hafta sonra annemi kaybettim ama başlamadım. Zor günlerde sigara bırakılmaz kuralı geçerli değildi bence.

Etrafımdaki herkes şaşırdı, inanamadı. Çok az insana anlattım nasıl bıraktığımı. Sözümü tutamam korkusuyla. Sigaraya harcadığım parayı da kendime, güzel şeylere harcadım. Oğlumla balığa gittik her hafta sonu. Olta takımları, dürbün ve bir sürü balık malzemesine harcadık sigara parasını.

Evet, on altı ay olmuş sigara içmiyorum. Kendime de çok güveniyorum. Bu haldeyken bir sigara fabrikasında görevliyim. Görevli bir heyet de yeni bir sigara üzerine çalışıyorlar. Akşama getirdiler:

- Bir bakar mısınız nasıl olmuş?

-Bu sert olmuş, bir de ötekine bakayım.

Kendime çok güveniyorum ya. Görev aşkı da var. Öyle bir sigara çıkaralım ki rakipleri silip süpürelim. (Tadı da yerinde duruyor meretin)

-Tam anlayamadım, bir tane daha içeyim, heyeti yanıltmayayım.

Azar azar görev aşkı görünümünde başladım. Kısa sürede de klasik doz olan günde iki pakete geldim. Annemi düşünmem de işe yaramadı. Nasılsa göremez artık diyordu içimdeki şeytan.

Beş yıl daha içtikten sonra, tam bir yıl önce, tarih belirleyerek, oğluma verdiğim sözü videoya kaydederek bıraktım sigarayı. “ Sigara bırakılmaz, ara verilir” sözü aklımda. Bu sefer oldu sanki yani o kadar pis kokarak nasıl gezmişim yirmi beş yıl.

Kısaca, bırakmak için güçlü manevi duygular bulmak lazım, ilaç, bant türü şeylerin işe yaradığı kanısında değilim. Bırakınca da kendine güvenmemek, bir tane bile içmemek gerekiyor.

Sigarayı bırakınca hemen düşman olan, içenlere nutuk çeken ve hayatı zehir edenlerden değilim. Örneğin eşim içiyor hala. Bir gün, üç ay ömrün kaldı derlerse hemen başlarım tekrar. Tutkum, sevgim, sadakatim o kadar güçlü ve taze.

Evet, eski dostum, seni seviyorum ve hala unutamadım. Fakat şurası da bir gerçek ki; sensiz hayat daha güzel ve kaliteli.

Darısı başınıza!

Hiç yorum yok: