GEH BİLİ BİLİ


Bazı fotoğraflar vardır insanın gözünün önünden gitmez ve yaşam boyu etkisi de kaybolmaz. Benim de öyle oldu.

Fakülte yıllarında, yaz tatilinde bir otelde çalışıyorum. Yabancı dilim olmadığı için kasada duruyorum. O nedenle müşterilerle doğrudan temasım yok. Fakat doğrudan teması olanlarda az miktar dil olsa da insaf yok.
Müşteri geliyor, bir şey isteyecek. Barmen:

-Söyle lan pezevenk, yes piliz!

Yani adama önce bir güzel sövüyor, sonra kibarca İngilizce hitap ediyor. Tabi ki bütün bunları güler yüzle yapıyor. Zavallı adamcağız da kendine verilen unvandan habersiz barmene teşekkür ederek ayrılıyor. Bazen de bahşiş vererek.

Evet, bu fotoğraf gözümün önünden gitmeyen. Hem sövsünler hem övsünler. Sen övgü kısmına bakarak karar ver:

-Türkiye çok güzel, insanları kibar, alçak gönüllü!

Eğer bunları bir istisna olarak görürseniz aldanırsınız. Zira ben hemen hemen bütün personelde gördüm bu davranışları.

İşi riske etmemek için genelde pek yabancılarla muhatap olmamaya çalışırım. Nitekim bir arkadaşımın arkadaşı olan bili geldiğinde de gitmedim yanlarına. Israr edince de gerekçemi söyledim:

-Benim İngilizcem yok, söver-möver!

Sözlerimi anında çeviren arkadaşa “ne malum onun sövmeyeceği” demiş bili.

Oysa hep merakım isteğim olmuştur yabancılarla konuşmaya. Fakat ortaokulda gönüllü olarak Fransızca yazdırılınca, okulda Fransızcam hep iyi olmasına rağmen bir türlü geliştiremedim. İngilizcem ise hiç olamadı maalesef. Oysa hala merak ederim:

-Briç köprü demekse kembiriç İngiltere’nın Vezirköprü ilçesi mi?

-Hollanda’nın anlamı “alçak ülke” demekmiş. Acaba böyle bir isim vatandaşlarında bir kompleks yarattı mı? Hindi bize bir şey yapmadı ama alçaklık onların huylarını değiştirdi mi?

-Benim iki arkadaşım var, önce İngilizce sonra Türkçe yazarlar mesajlarını. Yabancı arkadaşları da anlasın diyeymiş. Peki, camide vaaz verirken ya da televizyonda konuşurken önce Arapçasını sonra da Türkçesini söyleyen hocalar kime ne anlatıyorlar bu şekilde?

-Arkadaşın arkadaşı olan bili, bir gün anlar mı onu neden sürekli “geh bili bili” diye çağırdığımı?

OKUMAK AMA NEYİ?


İddialı analizler, çözümlemeler yap, uğraş sonra bir kitap oku, bir bakmışsın ki senden önce birileri bunlara kafa yormuş, düşünmüş, çözmüş ve sen faydalanasın diye bir yere de yazmış. Bir çoğu senden daha iyi, daha derli toplu düşünmüş, çözüm önerileri hazırlamış. 

Bu durumda;

a)      -Sen her şeyi düşünme, oku. Bir yerlerde çözümü var. Al bayrağı oradan devam et.

b)      -Böyle olunca düşünme biter mi? Neye ihtiyacın olduğunu tespit için de ihtiyaç yok mu düşünmeye?

c)       -Düşünmemem gerekeni nerede, hangi kitapta bulacağına dair bir fihriste ihtiyaç var.( Her şey sadece akıl veren kitaplarda değil romanlarda çünkü)

SIRA DAYAĞI



Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir.
Evet, aynen böyle yazıyor.

“Kesin bölücülük yapmıştır”
“Porno yayınlamıştır”
“Teröristlere destek çıkmıştır”
“Kişilik haklarına saldırmıştır”
“Kim bilir ne yaptı”
“d-hiçbiri”

Evet, olasılıklardan doğru cevap, d-hiçbiri. Doğrusu, “bu site mahkeme kararı ile sıra dayağına mahkum edilmiştir “olacaktır.

Genç bir arkadaşımızın, “geleceğe ilişkin hayali olmayan geçmişte kalmaya mahkumdur” sözünden beri “bizim zamanımızda” demeye korkuyorum ama yine mecbur kaldım demeye.

Evet, bizim zamanımızda sıra dayağı vardı. Ben hep yiyen olduğum için dayağı atanın gerekçesini bilmiyordum ancak bir nevi toplu cezalandırmaydı bu. Yiyen de nedenini bulmak zorundaydı.

-Açın elleri, aç aç!

Evet, hoca sınıfa hışımla giriyor ve elinde cetvelle başlıyor sıradan. Kız- erkek, hasta-sağlam, suçlu-suçsuz fark etmez. Ya da Hababam Sınıfındaki gibi bütün sınıf tek ayaküstünde. Ya da askerde:

-Yat, sürün!

İnsanın kendini en eşit gördüğü, topluma aidiyet duygusunu en fazla hissettiği andır sıra dayağı.

Bir de sanıyorum suçsuz suçluyu engellesin bir nevi otokontrol sağlansın amacı da var.

Ne olursa olsun, şimdi benim siteyi tıklayınca bu yazı çıkıyor:

-Bu siteye…

Bildiğim kadarıyla benim siteyle ilgili bir mahkeme kararı yok. Gazeteden öğrendiğim kadarıyla siteyi yazılarımızı yayınlamamıza olanak veren bloggere verilmiş ceza. Zararı bize de dokunmuş. 

Anlayacağınız yıllar sonra yeniden bir sıra dayağı. Bilsek ki mahkeme neden bu kararı almış, karara neden olan siteyi uyaralım otokontrol sağlayalım. Bu olanağımız bile yok. Bu anlamda durum sıra dayağından bile kötü.

Evet, artık yazdıklarımıza erişilemeyecek biz de yayınlayamayacağız. Neden, ne kadar süreyle, bilmiyoruz.

Ha, “susma sustukça sıra sana gelecek” sloganındaki gibi “sustun, bak sıra sana geldi” diyen varsa onlara Orhan Veli’nin şiirindeki gibi yanıt vereyim:

-1964’te doğdum, 65’te konuştum, hala konuşuyorum!