FUAT AVNİ AYIP ETTİ!

Hayır, niyetim Sümeyye Erdoğan’a yapılacak suikast iddialarını konuşmak/tartışmak değil. Zira bu konuda ben de herkes gibi gazetelerden okuduğum bilgilere sahibim ve bu kadarcık bilgiyle de yorum yapabilecek durumda ve konumda da değilim.

Ben sadece Umut Oran ile Fuat Avni olduğu söylenen Emre Uslu arasında yapıldığı iddia edilen konuşmanın bir kısmına dikkati çekmek istiyorum:

UMUT ORAN:Tamam nasıl yapcanız çok iyi korunuyordur
EMRE USLU: Fark etmez biz adam tuttuk geliyor ABD’den Türkiye’ye herif tam bir psikopat
EMRE USLU: Hocaefendi onay verdi adam Türkiye’ye İstanbul’dan girecek korumalarından bir adamımız var o bize nerede olduğunu bildirecek.

Bu konuşmadan suikast olup-olmayacağını anlamak mümkün değilse de Fuat Avni’nin kesinlikle Türkiye’de yaşamadığını ve ülkede olup-bitenden bihaber olduğunu anlamak mümkün.

Ne diyor: “biz adam tuttuk geliyor ABD’den Türkiye’ye herif tam bir psikopat”.

Yani bu ülkede yaşayan biri, her gün bunca cinayet, kesme ve yakma haberlerini okuduktan sonra suikast için ABD’den Türkiye’ye psikopat getirmeyi düşünür mü?

Her şeyden önce bu “Türk Psikopatına” bir hakaret. Yani sizin işinize yarayan bir psikopat olmak için daha ne yapılması gerekir ki?

AHMET ÇAKAR TARİHİN ARKA ODASINA!

Sayın Murat Bardakçı, 

Tarihe meraklıyım, elimden geldiğince de okumaya-öğrenmeye çalışıyorum. Fakat dil bilmediğimden ve eve ekmek zorunluluğu nedeniyle arşive girip birinci elden öğrenme olanağım yok.

Ayrıca okuduklarım hakkında konunun uzmanlarının da görüşünü merak ediyorum. Bu nedenle de tarihi film, dizi ve programları izliyorum. Yoksa televizyondan tarih öğrenmeye çalışmıyorum.

Bir başka kanaldaki “Abdulhamit Güzellemesinden” sıkılınca da sizin programınızı izliyorum. Daha doğrusu izlemeye çalışıyorum sinirlerim elverdiğince.

Zat-ı âlinizin üslup ve tarzınızdan son derece rahatsızım.

1-Programda üç kişisiniz. Dolayısıyla Nurhan ve Erhan Hocaların söyleyeceklerini merak eden izleyiciler de var. O nedenle “beğenmiyorsan izleme kardeşim”  lafını onlardan da duymak isteriz.

2-Kimsenin avukatı değilim ancak “Erhan başka şeyle ilgilenme” gibi bir üslup beni rahatsız ediyor. Umarım hocamızı da rahatsız ediyordur.

3-Nurhan Hocayı çekmek istediğiniz üslup tamamen “ekranda kavga çıkararak rating toplama” amacına yöneliktir. Ancak kavga seyretmek isteyenlerin sizin programızı tercih ettiklerini sanmam.

Sonuç olarak, güzel bir düşünce olarak ortaya çıkmış olan programınız, sayenizde izlenemez hale gelmiştir. Bence bir karar vermeniz gerekmektedir. Ya programın kadrosuna Ahmet Çakar’ı da dahil ederek istenen kıvamda kavga çıkaracaksınız ya da Erhan ve Nurhan Hocaların üslubuna uyacak ve bizim gibi ekranda kavga istemeyen tarih meraklılarının sevdiği bir program yapacaksınız.

Tercih sizin.


Saygılarımla…

ORTALIK GAZ-DUMAN!

Öğrendiğime göre, sosyal medya toplumun gazını alıyormuş. Statlar ondan boş anlaşılan. Eskiden sadece maçlara gidebilen gazını atarken şimdi sosyal medya sayesinde hem kadınlar hem de maça gitmeyen erkekler de gazını atabiliyor.

Sosyal medyaya şöyle bir göz gezdirince de bunun böyle olduğunu görebiliyoruz; tanıyan-tanımayan herkes birbirine tam gaz yükleniyor.

Olmadı bir haberin altındaki yorumlarda da birbirine gaz atanları görmek mümkün.

Hatta Youtube’da çok güzel ve duygulu bir şarkının altında bile rastlıyoruz gaz atışlarına.

Ortalık gaz-duman kısacası.

Düşünüyorum da madem toplumun gazı var ve bir şekilde bebekler gibi gazı bünyeden çıkarmadan rahatlayamıyor. O halde nasıl çöpten ve gazdan enerji elde etmek mümkünse toplumun gazını da toplu halde belli bir yöne kanalize etmemiz durumunda bu olumsuz olayı olumluya çevirmek mümkün.


O nedenle diyorum ki, ey cemaat, gazımızı birbirimize atıp israf etmeyelim. Hep birlikte, aynı anda ve aynı yöne (Nihat Doğan gibi hak edene) atalım ki bir işe yarasın.

YILDIZ İLHAN’DAN TABLO GİBİ KIŞ HAZIRLIĞI


NHKE Yaratıcı Yazarlık Atölyesinden Hocam Yıldız İlhan’ın on parmağında on marifet; şairlik, yazarlık, hocalık, fotoğrafçılık ve Heykel Atölyesi Öğrenciliği benim bildiklerim.

Geçen gün Facebook’ta paylaştığı bir fotoğraf sayesinde hocamızın mutfakta da usta olduğunu, hatta Facebook’ta “Mutfak Hikayelerim” isminde bir sayfası olduğunu da öğrendim.

Efendim, dediğim gibi hocamızın paylaştığı kış hazırlığına dair fotoğrafını çok beğendim. Sizler için kendisinden tarifini aldım.

Herhangi bir ölçü olmadan yeşil ve kırmızı bolca biber közlemiş. Maydanoz ve sarımsağı kıyıp karıştırmış ve lorla kat kat döşemiş. Biraz sıkıştırarak, üstüne kavanozun alacağı kadar zeytinyağı ve limonu karıştırarak dökmüş.

Hepsi bu. Afiyet olsun…

ÇÖZÜM SÜRECİ MAHMUR’DAN BAŞLAMALI!

Nasıl adam olacak çocuk önceden belli olursa başarılı olacak çözüm süreci de başından belli olur bence.

Malum, yıllardır bir çok can ve ekonomik kayba neden olan bir sorunumuz var ve yine yıllardır da bunu çözmekle meşgulüz.

Çözülmeli de zaten. Fakat yapılan görüşmelerden ve açıklamalardan bir türlü tatmin olamıyoruz. Şimdilik kanın durmasından ve yeni ölümler yaşanmamasından memnun olsak da tedirginliğimiz sürüyor.

Bunca bedel ödenmiş bir sorunu bütün mağdurları tatmin edecek bir şekilde çözmek de mümkün mü onu da bilmiyorum.

Süreci elimden geldiğince ve alabildiğim bilgilerle takip etmeye çalışıyorum ancak sonuca ulaşılması hususunda içimde oluşan şüpheden kurtaramıyorum kendimi. Zira medyaya yansıyan bilgiler daha ziyade “silah bırakma”, “genel af” ve Öcalan’ın serbest bırakılması” konularının görüşüldüğü yönünde.

Bölgede uzun yıllar görev yapmış biri olarak, süreçte başka konuların da görüşülmesini ve çözüme bağlanmasını temenni ediyorum. Fakat bugün okuduğum bir haber aklıma başka bir şey getirdi.

Efendim, IŞİD Irak’ta yeniden saldırıya geçmiş. Saldırdığı yerler arasında Türkiye’den göçenlerin yaşadığı Mahmur Kampı da varmış.

Kısacası, bir sorunu çözmeye çalışıyoruz ancak sorundan dolayı evlerinden olmuş, büyük bir bölümü kadın ve çocuk yaklaşık 12 bin vatandaşımız  IŞİD tehdidi altında yaşıyor.

Bir başka deyişle, çatışmalardan kaçan 2 milyon Suriye ve Irak vatandaşına kucak açmışız, kamplar kurmuşuz ve ülkemizde iş aş sahibi olmalarına izin vermişiz ancak 12 bin kendi vatandaşımız Mahmur’da IŞİD tehdidi altında yaşıyor.

Düşünüyorum da gerçekten sorun çözülmeye çalışılıyorsa, çözümün Mahmur Kampından başlaması gerekmez mi?


O ÇOCUĞU HEPİMİZ ÖLDÜRDÜK!

Hastane tuvaletinde 10 yaşındaki oğlunu boğarak öldüren annenin sözleri, sizde ne etki yarattı? Düşündürdü mü, utandırdı mı, üzdü mü?

Ne diyor anne: Oğlum O.S. ile arkadaşları okulda sürekli kulakları kepçe diye alay ediyorlardı, oğlum okula gitmek istemiyordu. Bir süre önce ameliyat oldu...Hastanenin tuvaletine gittik. Oğlum aynaya bakarak, ‘anne, ben maymuna benziyorum’ dedi. 

Size tanıdık geldi mi bu sözler, kepçe kulak, mahmun vs. Etrafımızda her gün benzerine tanık olmuyor muyuz? İnsanlar fiziksel görünümleri, sosyal statüleri, ırkı ve cinsiyeti nedeniyle aşağılanmıyor mu her gün? Hatta Milli Takımımızın kaptanı bile ırkçılıktan mahkûm olmadı mı?

Ne tepki veriyoruz peki bu yaşananlara? Okulda arkadaşıyla alay etmeyen çocuklar yetiştiriyor muyuz ana-baba veya öğretmen olarak?


Ne yapacağız şimdi? “Canavar anne”, “Öldürmek şart mıydı” manşetleri temizleyecek mi vicdanlarımızı?

CUMHURBAŞKANI ALEX’LE DE GÖRÜŞECEK Mİ?

Siyaset medya ilişkileri, “ne seninle ne sensiz” şarkısı gibi. Medyada görünmeyen, onunla içli-dışlı olmayanın seçilmesi ve var olması mümkün değil. Ve fakat avantaj gibi görünen bu ilişki aynı zamanda siyasetçinin aleyhine de dönebiliyor.Zira bizim medya için haber ve bilgi vermek önemli değil varsa yoksa ilgi çekecek görüntü vermek önemli.

Efendim, bugün de medyada Cumhurbaşkanının Güney Amerika ziyaretine ilişkin haberler var. Buna göre cumhurbaşkanı sanki Kolombiya’ya Mondragon’u ziyarete gitmiş gibi bir algı oluşmuş. Kolumbiya’da başka ne temaslar yapıldığı ve anlaşmalar imzalandığına dair tek satır yok neredeyse.


İnsan bunlara bakınca sormadan edemiyor; cumhurbaşkanı ta oralara gitmişken Brezilya’ya geçip Alex’le de görüşür mü acaba? 

KAŞAR LOBİSİ!

Orhan Veli gibi bazen “ehemmiyetsiz” şeylerle de uğraşırım. O nedenle “başka yazacak konu bulamadın mı” diyenlere “benim için önemli” diyebilirim ancak.

Her konuda yeniliğe açık olduğum halde ağız tadı hususunda muhafazakarr olduğumu ilk (ve tek) Çin Lokantasına gittiğimde fark etmiş ve “Çin’e büyükelçi yapsalar gitmem” demiştim.

Muhafazakarlığımın temeli, ege mutfak kültürü ile yetişmeme dayanıyor olabilir. Zira bizde sebzeye et karıştırılmaz. Et, et olarak sebze de tek başına yenir. Bu nedenle özellikle doğuya göreve gittiğimde sıkıntı çekerim, içinde fasulyeden çok et gördüğüm taze fasulye önüme konduğunda.

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak misali bugünlerde de hemen hemen her yemeğin içine konulan kaşar peynirinden şikâyetçiyim. Artık tek başına ıspanak, köfte, mantar ve hatta güveç yiyemez olduk. Her şeyin içinde kaşar görmekten yediklerimin gerçek tadını özler hale geldim.

Yemeklere tereyağı veya et suyu  koymak lezzeti artırabilir ancak kaşarın yemeğin gerçek tadını yok ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. O nedenle her yemeğe kaşar atarak lezzetini artırdığını düşünen varsa bence yanılıyor.


Ayrıca düşünüyorum da, kaşar eskiden bu kadar bol ve ucuz bulunabilen bir şey değildi. Yoksa üretici firmalar, “kaşar tüketimini artırmak için özellikle mi teşvik ediyor yemeklerin kaşarlı yapılmasını” diye soruyor komplocu ruhum. 

YUNANİSTAN’DA ŞOV BİTTİ Mİ?

Yunanistan’da seçimleri Syriza kazandı ve hızlı bir şekilde de işe başladı. Şimdilik bize yansıdığı kadarıyla:

-Bir limanın özelleştirmesi durduruldu,

-Lüks makam araçlarının satılarak işten çıkarılanların tekrar işe alınacağı duyuruldu,

-Savunma Bakanı Kardak kayalıklarına çelenk bıraktı,

-Başbakan Güzey Kıbrıs’ı ziyaret etti ,

-Maliye Bakanı da İngiliz mevkidaşı   karşısına bacak bacak üstüne attı.

Yunanistan’ı bilmem de bu icraatlar Türkiye’de büyük bir infial yarattı. Ne de olsa “cumhurbaşkanı kırmızı ışıkta durdu” diye sevinen bir milletiz biz. 2001 Krizi sırasında işe birkaç gün kendi arabalarıyla gelen ANAP’lı bakanlar olmasa asla bu krizden çıkılamayacağına da inanıyoruz. “Meclisteki çorba fiyatlarına zam yapılsa, vekil maaşları da düşürülse ülke bak nasıl ayağa kalkacak” diyen insanımız da çoğunlukta.

O nedenle bizim de bacak bacak üstüne atan bir maliye bakanımız olsa inanın şaha kalkacak bu ülke herhalde.

Oysa bana göre makam araçlarını satarak insanlara iş sağlanamayacağı gibi insanların şova değil icraata ihtiyaçları var. O nedenle Yunanistan’dan bize yansıyan icraatların komşu halka bir yararı olmayacağını düşünüyorum. Vaat ettikleri gibi asgari ücret 750 euro olana dek böyle düşünmeye devam edeceğim.

Bir de köksüz siyasi hareketlere hep mesafeyle bakarım. Etkiye tepki olarak kurulmuş partilerin iktidar olsalar bile kalıcı olmayacaklarına inanıyorum.

Sahi, Syriza neden Komünist Parti veya diğer sol partiler yerine neden sağcı bir partiyle koalisyon kurdu?


Onlar da kravat takmadığı için mi?

CÜNEYT ÖZDEMİR’İN BERBAT ESPRİLERİ!

Enkırmenle en-kıl-men arasında çok ince bir çizgi var. Çizginin hafif ihlal edilmesi halinde bile ortaya hoş olmayan görüntüler çıkabiliyor.

Örnek mi Kanal D Anchormanı Cüneyt Özdemir. Sezon başında Kanal D haberini sunmaya başlayınca memnun olduk. Zira kendisi hem deneyimli bir gazeteci-televizyoncu hem de yanılmıyorsam 32.Gün okulundan yetişme. Mehmet Ali Birand’ı aratmaz diye düşünmüştük.

Başta iyiydi ancak ne zaman haber aralarında espri yapmaya başladı o zaman iş bozuldu. Şahsen ben hafta sonu haberlerini iple çeker oldum. Hatta konuşamayan manken-sunucu kızları bile arar oldum. Hiç olmazsa onlar, yaptıkları espriyi anlayayım derken bir sonraki haberi kaçırmama neden olmuyorlar.

Kısacası, Sayın Özdemir, Mehmet Ali Birand haber arası yaptığı yorumlarla ve yaptığı yanlış telaffuzlarla kendini sevdirdi ya da bizi buna alıştırdı. Onun koltuğuna oturduğunuz için siz de aynısını yapmak zorunda değilsiniz. Haber arası yaptığınız berbat espriler(tabir sizindir) bize kanal değiştirtiyor.


Haberiniz olsun.

YAMYAMLIK NE ZAMAN IŞİD?

Irak’ta Suriye’de, Filistin’de ve dünyanın başka yerlerinde insanlığa ve özellikle de Müslümanlara yapılan zulümlerin farkındayım. Zulme uğrayanların öfkesini-nefretini anlıyor ve hatta nefsi müdafaa haklarının olduğuna da inanıyorum.

Fakat hiçbir davanın belli kıyafetler giydirilmiş insanları kameralar önünde şov malzemesi yaparak öldürmeye hakkının olmadığını düşünüyorum. Ya da Paris’te yaralı halde yerde yatan ve “aman” dileyen polisin öldürülmesine hak vermediğim gibi.

Bütün bu yapılanlar, yapan kişilerin niyetleri ve haklılıkları hususunda diğer insanlarda kuşku hatta nefret yaratmaktadır. Sonuçta yönetmen ve kameraman gönüllü, oyuncular ise zoraki oynamaktadır bu çevrilen filmlerde.

Dün akşam Ürdünlü pilotun yakılma görüntülerine bakınca dehşete düştüm ve ister istemez sordum: sırada ne var?

Korkarım, IŞİD yamyamlığa başlasa buna da fetva alabileceği din alimleri ve kendini haklı gören insanlar bulabilecektir.


Kesti, pişirdi ve yedi, ne adına?

EVDEN KAÇAN BLOGCU!

Şu fotoğrafa bakın; bir karizmatik adam oturmuş bir şeyler anlatıyor ve herkes dikkatle dinliyor. Kimi not alıyor kimi kadınlar da baygın baygın bakıyor. Kim istemez ortada konuşan adam olmayı?

Temsili fotoğraftaki bir filozof. Hadi filozof olamadın, ilgi gören adam ol, olmadı bir imza gününde önünde uzun kuyruklar oluşan bir yazar ol. Olmadıkendi çapında tanınan-okunan bir blogcu da mı olamayacaksın? Hani arada alıntı yapılan belki atıfta bulunulan bir blogcu.

Eskiden şarkıcı-artist olmak için evden kaçan kızlar olurdu. Şimdilerde ne var bilmiyorum ancak belli hayallere sahip olmak, bu hayallerinin peşinde koşmak ve bu uğurda bedel ödemek ergen kızlara ihale edilmiş bir şeydi. Ve hep hüsranla sonuçlanırdı. Ya bir rejisörün ya da bir gazinocunun yatağında kirletilmekti hayallerinin peşinden koşmanın bedeli.

Peki, hayal kurmak, hayalinin peşinden koşmak ve bu uğurda bedel ödemek sadece ergen kızlara mahsus?

Büyükler ve erkekler hayalsiz mi yaşıyor? Ya da nerede sona eriyor onların hayalleri peşindeki yolculukları?