DÖVEMİYORUZ ABİ!


Doksanlı yılların başında işyerimizde meydana gelen bir soruşturma ile ilgili görüştüğüm bir komiser:

-CMUK çıktı artık rahatça dövemiyoruz abi, eskiden olsa adamı alırdık, konuşturur ve çözerdik işi!

Geçen gün de eğitim camiasından bir yetkili:

-Çocuğa bir fiske vuramıyorsun artık. Hemen veli okula geliyor ve hesap soruyor. Eskiden böyle miydi?

Düşünüyorum da belki de "oğluma iki tokat atsam bu kadar uğraşmayacağım" diyen ana-baba da çoktur..

Bu arada aklıma takıldı; anladığım kadarıyla bizim nesil, “dayak cennetten çıkmadır” şiarı ile büyümüş, karakolda, okulda, işte askerlikte ve evde sorunlar bu yöntemle çözülmeye çalışılmış bugüne kadar.

Bu yöntem gerçekten işe yarıyor muydu bilmiyorum ancak artık gerek yasalar gerek de toplum buna izin vermiyor.

Artık sorunlarımızı dayaksız halletmeye ve yeni yöntemlerle çözmeye mecburuz.

KARATAY DİYETİ 2.AY RAPORU


Karatay Diyeti ile geçen ilk ayımı anlattığım yazım 5.500 kişi tarafından okununca paniğe kapıldım. Zira insanın tam olarak uymadığı bir diyet için sonuç yazması büyük bir sorumluluk. Fakat bir başka arkadaşım ise yazımı “gerçek bir insan hikayesi” olarak niteledi.

Evet, kitaplar-kurallar bir şeyler anlatır fakat bunların uygulanmasında herkesin hikayesi farklıdır ve bu hikayeler kitapta anlatılanların doğruluğunu/yanlışlığını da göstermez.

Önce kalabalık bir ailede büyümenin kuralları, sonra altı yıl yatılı okulun kuralları, kısa süreli üniversite öğrencisi özgürlüğünü müteakip ağır kuralları olan bir meslekte geçen 25 yıl bende kurallara karşı bir alerji oluşturdu. Hiçbir zaman sevemedim yaşamımı kısıtlayan kuralları ve her fırsatta ihlal etmeye çalıştım. O nedenle de yaşamımın hiçbir döneminde kurallara sıkı sıkıya uyan disiplinli, not alan, planlı ve çalışkan biri olamadım.

Yemem-içmem de öyle oldu. Ömrümün uzun bir zamanını karavana yemekleri, lokanta yemekleri ile geçirince sevdiğim yemekleri bulunca tabi ki kaçırmadım. Yemek konusunda hiçbir kısıtlamayı kabul etmedim. Fakat kilolarım yaşamımı daha fazla kısıtlamaya başlayınca diyet kaçınılmaz oldu ve bunlar arasından beni en az kısıtlayan Karatay Diyetinde karar kıldım. Ancak birinci ay raporunda da belirttiğim gibi, kısıtlamalarım hepsine uyamadım ve sonucu da gram seviyesinde aldım doğal olarak.

Görevim nedeniyle geçen ayı Biga’da geçirdim. Evin dışında geçen günler kurallara uyma konusunda en zor günlerdir. Zira seçenekleriniz sınırlıdır ve daha ziyade siz kurallara uymak zorunda kalırsınız. Biga günlerim de tam öyle oldu. Daha ilk günü Aşçı Sami’nin yemekleri ile tanıştığımda teslim bayrağını çektim ve suçluyu da ilan ettim:

-Sen en büyük diyetlerin katilisin, Aşçı Sami!

Yani bir tek Aşçı Sami olsa yine de iyi; Köfteci Ahmet, Köfteci Akif, Sülün Köfte, Aşçıoğlu Kır Lokantası, Biga İİBF Kantini ve Karabiga’daki Yakamoz Restoran. Yani ben bu kadar diyet katilini bir arada görmedim. 25 Yıllık meslek hayatımda bu kadar ağız tadıma uygun, bu kadar güzel ve lezzetli yemek bulabileceğim bir başka yer de görmedim. Doğal olarak diyeti ve kuralları bir kenara bıraktım. Fakat Karatay Diyetinin bana kazandırdığı alışkanlıklara devam ettim; ekmek yemedim, çayı şekersiz içmeye çalıştım. Ceviz içi, badem ve fındıktan oluşan kuruyemişimi atıştırmaya devam ettim. Tabi ki sabahları yumurta yeme alışkanlığını da.

Biga’da geçen bir ayım, istediğim ve uzun zamandır yiyemediğim lezzetli yemekleri tüketerek geçti. Pilavı az yedim. Nefis kelle paça çorbasını neredeyse gün aşırı içerek fakat aynı zamanda bir ömre sığacak kadar peynir tatlısını bir ayda yiyerek geçirdim.

Bu arada, lokantaya kadar günde dört defa yürüdüğümü de belirteyim. Ayrıca bir defa bira, iki defa da rakı içtiğimi de ekleyeyim. Bütün porsiyonların ölçülü olduğunu da söylemem lazım.

Evet, ben Biga’da geçen bir ayımı çok güzel yemekler yiyerek değişik lezzetler tadarak geçirdim. Diyeti bir kenara bıraktığım için hiç de tartılmadım. Eve dönünce yeniden diyete başlamak için baskülün üzerine çıkınca bir de ne göreyim, üç kilo eksilmişim.

Son bir ayımı tekrar düşününce, aslında diyeti bıraktım derken birkaç istisna dışında Karatay Diyetine uyduğumu gördüm ve üç kiloyu da o nedenle vermişim.

Evet, Karatay Diyeti işte böyle bir şey: hem istediğini yiyorsun hem de zayıflıyorsun. Biga’nın bütün lezzet duraklarına verdiğim “Diyet Katili” unvanını geri alıyorum ve Karatay Hocama da saygılarımı sunuyorum. Yaşasın Karatay Diyeti!

VAZGEÇİLMEZ DEĞİLSİN!


-Ne haber Tamer, nasılsın?

-İyilik beyim.

-Ben de iyiyim, gezdik dolaştık döndük gene.

-Tabi abi, dolaşmak lazım pazarı.

Pazarı ha? Biz bir ay şehir dışına göreve gidelim. Sen yokluğumuzu dahi fark etme, dolaştık deyince de pazara gittiğimizi san.

Peki, madem yokluğumun farkında değilsin o halde nedir bu çay ocağının en iyi müşterisi olduğumu hissettirme çaban?

Evet, bazen etrafımızdaki coşkuya sevgi sözcüklerine o kadar kaptırırız ki olmadık bir zamanda gerçek yüzümüze çarpılınca da şoka uğrarız böyle.

Yıllar önce de Giresun’dan İzmir’e dönüyorum. Yol uzun. Sabah erken çıkmama karşın akşamüzeri ancak varabildim Polatlı’ya. Yolu bitiremeyeceğim için gecelemeye karar verdim.

Bir otel bulabilmek için yoldan ayrılıp şehir içine saptım. Daha birkaç metre girmeden kendimi yoğun bir trafiğin ortasında buldum. Meğer ramazan ayı ve iftar saatinde her yerde olduğu gibi Polatlı’da da tıkanıyormuş trafik. Eh millet oruçlu, açlık ve sigarasızlık başına vurmuş burnundan soluyor. Hadi peşinden kavgalar. Birazdan dua dökülecek ağızlardan küfür, havaya açılacak eller de yumruk olmuş karşıdakine vuruyor acımasızca.

Böyle tanık olduğum üç kavga ve sıkışan trafikten bunaldım. Bir yolunu bulup tekrar anayola çıktım. Biraz gittikten sonra da filmlerdeki gibi bir dinlenme yeri buldum ve orada konaklamaya karar verdim. Burası Şoförler Odasının yaptırdığı bir dinlenme yeriydi. Odalar çok güzel, temiz ve ucuzdu. Hele ticari ruhsat gösterenlere yarıdan da azdı fiyatı. Böyle bir yer varken bunca kamyoncunun neden arabalarında uyumakta ısrar ettiklerini inanın anlamak zor.

Neyse, yemeğimi yedim çayımı içtim. Vakit geçirmek için telefonuma sarıldım. Heyhat, burada her şey iyi güzeldi ancak her güzelin bir kusuru olduğundan burada da telefon çekmiyordu. Görevli:

-Bir tek Telsim çekiyor abi, boşuna uğraşma, dedi.

Aklıma geldi, benim yedek bir Telsim kartım vardı ve yakın çevrem de bunu biliyordu. Hemen kartı taktım fakat kontörü yoktu. Sordum yoktu kontör de kalmamıştı. Normal telefon kulübesi de vardı fakat onun da kartı yoktu.

Nasıl olduysa ful çeken bir cep telefonum vardı ancak dışarıyla bağlantım yoktu. Beni merak eden, normal hattımı arayıp kapsama alanı dışında olduğumu anlayınca da yedek hattımı arayacak dostlarımı beklemekten başka çarem yoktu.

Önceleri sohbet ederek vakit geçirmek için beklediğim telefon,  daha sonra yerini bir meraka bıraktı:

-Hadi sohbet etmek isteyenlerin akılan gelmedi yedek kartımı aramak. Peki yolda olduğumu bilen bana ulaşamayanlar da mı merak etmiyor beni?

Etmiyormuş; kalktım odaya geçtim. Duş aldım ve uykum gelene kadar da televizyon seyrettim. Bir yandan da gözüm telefonda. Uyudum, uyandım yola revan oldum. Yol bitti telefon çalmadı. Anladım ki kimse için vazgeçilmez değilim ben ve kimse de beni diğer hattımı arayacak kadar merak etmiyordu.