BENCE DE SÖYLENECEK SÖZ KALMAMIŞ ARTIK!

-Yazılacak ne kaldı ki?

-Söylenecek bütün sözler söylenmiştir!

-Sporda rekorlar sınıra dayandı artık kırılamaz!

Son günlerde sıkça duyduğum bu sözlerde haklılık payı olsa da bence hükümsüzdü. Zira kırılacak rekor neyse de yazılacak yazı ve söylenecek söz kalmamışsa, yaşamak neye yarar ki?

O nedenle bu sözleri görmezden geldim şimdiye kadar. Rekor değilse de yeni sözlerin ve yeni yazıların peşine düştüm. Ta ki geçen akşama kadar.

Geçen akşam, Yakın Okuma Gurubunda Burhan Sönmez’in kitabını konuşurken söz döndü dolaştı “insanlığa” geldi. Ancak o sırada laf sırası bana gelmediğinden yıllardır üzerinde çalıştığım bir sözümü söyleyemedim.

Toplantı sonrası oturduğumuz yerde hocamıza sitem ettim:

-Bir aforizmam vardı söyleyemedim hocam!

-O zaman şimdi söyle.

-Peki, “dünyada bence en gereksiz varlık insandır. İnsanı çekin alın dünyadan inanın dünya daha güzel bir yer olur”.

Ben tam toplulukta sözlerimin tesirini beklerken gurubumuza yeni katılan bir arkadaş, “söylediğiniz yeni bir şey değil” dedi ve  cep telefonundan benim sözümün daha güzel ifade edilmişini bularak yüksek sesle okudu.

Meğer benim yıllardır düşündüğüm bu sözü, bir aşının mucidi de olan bilim adamı yıllar önce söylemiş. Hem de “dünya elli yılda kendine gelir” ilavesiyle.

Şimdi, yıllar önce söylenmiş bir sözü söyleyebilmek için verdiğin emeğe mi yanarsın, aforizma söyleyeceğim diye ortaya çıkıp cahilliğini itiraf etmene mi yanarsın bilemedim.

Bu duygularla o  bilim adamına sitem etmeden de duramadım:

-Zaten aşıyı bularak insanlığa büyük hizmet etmişsin, bu sözü söylemeyi de bize bıraksan olmaz mıydı birader?



FESHANE’DE ERMENİ GÜNLERİ NE ZAMAN?

Her yıl aynı tantana; Obama “soykırım” dedi mi, Putin ne dedi, hangi parlamento ne karar aldı vs. Kimin ne dediği ile bir sorunun çözüldüğüne tanık olmadım bugüne kadar. Ermeni Meselesinin de lafla çözüleceğine inanmıyorum o nedenle.

“Siz soykırım yaptınız”, “siz daha çok adam öldürdünüz” diyerek de bir yere varılacağına inanmıyorum. Geçmiş geçmişte duruyor ve belki de ders alınmayı bekliyor.

Biz hala sorunu çözmeye başlamadığımız için bugün de kaçıyor. Böyle giderse yarın da kaçmaya mahkum.

O halde ne yapmalı?

Bence sorunu Feshane’den çözmeye başlamalıyız. Hani her yıl değişik illerin gelip yemeklerini, kültürlerini tanıttığı Feshane’den. Madem orada herkes kendi kültürünü, geleneklerini ve yemeklerini tanıtıyor,  neden azınlığa mensup yurttaşlarımız da bunu yapmasınlar?

Ben şahsen bugüne kadar sadece askerde 2 Ermeni gördüm. Onlarla da kültürlerini tanıyacak kadar muhabbetim olmadı.

Madem demokrasimiz Kürtçe Televizyon yayınları hatta Kürtçe siyasi parti propagandasına izin verecek olgunluğa erişti, o halde neden Feshane’de Ermeni Günleri, Süryani Haftası yapılmasın.

Belki bu sayede yurttaşlar birbirini daha yakından tanıma olanağı bulur, zamanla sorunlarını da konuşur ve çözerler.


Yöneticilerimiz de her 24 Nisanda gözlerini ABD, Rusya ve AB ülkelerine çevirmek zorunda kalmaz.

EĞİTİM ŞART MI?

Bizim neslin çocukları kurstan kursa koştu. Öyle ki, oğlumu gitar kursuna gönderdiğimizi öğrenen sınıf arkadaşı kız, “ben yedi kursa gidiyorum amca ona gitmeye vaktim yok” demişti.

Dün akşam da Yaratıcı Yazarlık Atölyesine gittiğimi öğrenen iki emekli erkek arkadaşım, “biz de haftanın beş günü yemek kursuna gidiyoruz, kalan iki günde de biçki-dikiş kursuna gitmeyi düşünüyoruz” dediler.


Akşamdan beri içime bir düştü. Yıllardır“eğitim şart” diye bizi kandırdılar mı yoksa biz mi yanlış anladık?