YAPIN DA GÖRELİM!


Seksenli yılların başında önce Tan Gazetesi çıktı, ardından da Sabah Gazetesi. Dergi olarak da Erkekçe. Toplumun politikadan uzaklaştırılma aşamasına yardımcı oldular. Bol bol çıplak kadın fotoğrafı yayınladılar ve bu sayede de yüksek satış rakamlarına ulaştılar. Bildiğim kadarıyla Tan Gazetesi 800 bin rakamına kadar ulaştı. Ama olayı asla bir çıplak kadın fotoğrafı yayınlama olarak göstermediler, daima haber süsü verdiler:

-En çok patlıcan oturtmayı sevdi!

-Dedesinden saat miras kaldı!

-Uzuneşek oynarken ahlak zabıtası bastı!

Aradan yıllar geçti. Uygulama önce bütün gazetelere arka sayfa güzeli olarak yayıldı, şimdi de bütün internet sitelerine yayıldı. Foto galeri uygulaması benim blog hariç bütün sitelerde var şimdi. Ama espri aynı; kimse çıplak kadın fotoğrafı yayınlamıyor, haber veriyor sadece. Ziyaretçi de asla çıplak kadın fotoğrafı bakmıyor, haber okuyor.

Efendim dün okuduğumuz/gördüğümüz habere göre Nurgül Yeşilçay, GQ için poz vermiş:

-Nurgül Yeşilçay geçtiğimiz günlerde GQ dergisi için poz verdi!

Bugün ise resimler aynı fakat haber farklı:

-Bu fotoğraflar üzerine gözler eski eşi Cem Özer'e çevrildi. Ne söyleyeceği tam bir merak konusu olurken Özer'den konuyla ilgili cevap gecikmedi. Özer katıldığı bir programda Nurgül'ün fotoğraflarına bakınca, 'güzelim kadını kaçırdım' dediniz mi sorusuna. “Niye diyeyim, Nurgül'le ilgili her şeyi biliyorum. Biz çocuğumuzu klasik bir yöntemle yaptık. Osman Nejat'ı leylekler getirmedi” şeklinde cevap verdi.Ve işte çok konuşulan o pozlar...

Şimdi, bir film yıldızı, ücreti mukabili bir dergiye çıplak pozlar vermiş. Anladığım kadarıyla da her gün değişik vesilelerle bu fotoğraflar yayınlanmaya devam edecek.

Benimse aklıma Aziz Nesin’in bir hikayesi aklıma geldi nedense. Hikayede, misafir olduğu evin oğlu Bekir Hocayı bir randevu evine götürüyor. Çıplak kadınları gören Bekir Hoca evin sahibine:

-Boyunuzca günah işlersiniz hatun!

-İşleriz hocam, haddimiz olmayarak!

-İşleyin de görelim o zaman!

Diyorum ki, eski koca Cem Özer de tekrarlıyor Bekir Hocaya:

- Hocam, Osman Nejat'ı leylekler getirmedi. Biz çocuğumuzu klasik bir yöntemle yaptık.

O zaman da Bekir Hoca:

-Yapın da görelim!

Derse, nasıl olacak bu iş?

ONA ADINI VERDİM BABA!


Geçen gün oğlumun odasına girdiğimde aldım haberi:

-Ona adını verdim baba!

Sevindim, çünkü oğlum sözünü tutmuştu.

Panikledim, zira oğlum daha lise öğrencisiydi.

Sevindim, demek oğlan olmuştu.

Şaşırdım, çünkü bunu duymaya hazır değildim.

Dikkatle gösterdiği yere bakınca sevinçten az daha bayılıyordum. Zira adımı koyduğu bir bebek değil kediydi.

Çok bozuldum, insan babasının adını bir kediye koyar mı hiç?

Akabinde çok kızdım, evde kedi köpek istemediğimi kesin bir dille kendisine söylememe rağmen bana sormadan eve getirmişti.

-Hangisini koydun?

Malum iki adım vardı; biri benim diğeri dedemin.

-Şişman, gel oğlum buraya!

Sevinçten bayılıyordum, adımı değil sıfatımı koymuş kediye, ne güzel.

Adını demesi, cep telefonuna beni “Bayşişman” diye kaydetmiş olmasındandı.

Kızdım, insan babasını telefonuna sıfatıyla mı kaydeder?

Bozuldum, insanın yüzüne karşı “şişman” denir mi?

Ey oğul, iki dakika içerisinde bir babaya yaşayabileceği bütün duyguları bir arada yaşattın, alacağın olsun. Bu arada bütün karşı koymalarıma rağmen kediyi de eve yerleştirdin.

Ben de evin kapısını açık unutup kedinin firarına yardım etmek suretiyle senin bana yaşattığın bütün bu duyguları iade etmezsem ne olayım!


GELİR DAĞILIMI, DERT DAĞILIMI, ZEVK DAĞILIMI


Başında bere, avurtları çökmüş, soluk yüzlü bir adam, oturduğum banka adeta attı kendini. Oysa elinde sadece “kemoterapi yazan bir dosya, bir bardak çay ve de bir paket bisküvi vardı. Bana bisküviden uzattı:

-Mide kalmadı bende, günde on iki öğün yemem lazımmış!

Derken telefonu çaldı:

-Ne zaman kalkıyor uçak? Allaha emanet ol, oğlum!

Sonra kendisi başladı aramaya:

-Onur uçağa biniyormuş şimdi aradı!

-Van’dan helikopterle götüreceklermiş karakoluna!

-Varınca arayacak!

-Ben doktoru bekliyorum!

Oğlundan aldığı haberi bütün aileye telefonla bildirdikten sonra bana döndü:

-Nasıl bitecek bu altı ay? Oğlumun karakolu saldırıya uğradı, dokuz arkadaşı şehit oldu. On beş gün moral izni verdiler. Psikoloğa götürdüm biraz düzeldi morali. Şimdi aynı karakola gidiyor. Askerliğinin bitmesine daha altı ay var. Nasıl bitecek bilmiyorum!

Sadece “Allah yardımcın olsun” diyebildiğim adamdan ayrılırken düşündüm:

“Milli geliri adil dağıtamadık bari dertleri adil dağıtabilir miydik acaba?”

“Yoksa zaten milli gelir adil dağılmadığı için mi dertler ve zevkler belli yerlerde yoğunlaşıyor?”

“Kader mi bu?”

“Babası kanser hastası olanların askerliği tedavi bitene kadar ertelenebilir miydi?”

“Hiç olmadı, baskına uğramış dokuz arkadaşını kaybetmiş bir askeri aynı yere tekrar göndermesek olmaz mıydı?

Of ki offfffff!

KADIN ÇANTASINDA KAYBOLAN MEDENİYET


Şimdi bana sorsanız, çantamda, işyerindeki masamın ve yatak odamdaki komodinimin çekmecelerinde ne var eksiksiz sayabilirim.

Marifet mi?

Hayır!

Zorunluluk mu?

Değil!

Ya ne?

Tercih, yaşamımın bir kısmını bir şeyleri arayarak geçirmemenin tercihi.

İnsanın tercihleri tabi ki yetiştirilmesinden ve tecrübesinden kaynaklanır. Yatılı okulda belli bir tertip ve düzen zorunluydu. Kalabalık ailede bulunmak da öyle. Babam, evde ortak kullanılan eşyaların belli yerlerde bulunması ve kullanıldıktan sonra yerine konması yönünde çok çaba sarf etmiştir. Yakın zamanda oğluma da gösterdim; çocukluğumuzun geçtiği evde makas dikiş makinesinin sağ gözünde, tırnak makası almeliğin sağındaki çiviye asılı, elbise fırçası da yatak odasında aynanın arkasında hala duruyor.

Tamam, günün belli bir kısmını bir şeyleri arayarak geçirmek bir tercihtir. Kimseyi ilgilendirmez. Fakat bir arada yaşamak da bir tercihtir ve bu tercihin ise belli zorunlulukları vardır.

Geçen sabah otobüsümüz bir durakta yolcu almaya başladı. Dördüncü sıradaki kadın otobüse bindikten sonra çantasından kartını aramaya başladı. Arama o kadar uzun sürdü ki önce kendi arkasında yolcular birikmeye ve sabırsızlanmaya başladı, ardından da bizim otobüsün arkasında otobüsler birikmeye başladı.

Korna seslerinin artması üzerine arkaya baktığımda en son otobüsün yarısının kavşağın ortasında kalması sonucu yolun tıkandığını, diğer yoldan gelenlere yeşil ışık yanmasına rağmen geçemediklerini için korna çaldıklarını gördüm.

Bu arada kadın, kendisinden sonra gelenlere yol verip arayışını sürdürmekteydi. Sonunda aranan kart bulundu, kart basıldı ve otobüsümüz yoluna devam etti. Tıkanan trafik de açıldı.

Evet, çantasında, çekmecesinde neyin nerede olduğunu bilmek bir tercihtir. Yaşamını her gün her şeyi arayarak geçirmek de bir tercihtir ve kimseyi ilgilendirmez. Ta ki tercihlerimiz trafiği tıkayana dek!

ŞÜPHEDEN ŞÜPHEYE DÜŞTÜM!



Ben gazetelerin yalancısıyım. Kadın, “kocam hiç çalışmıyor, sürekli evde bilgisayarda oyun oynuyor. Boşanmak istiyorum, ayrıca on bin dolar da aylık nafaka istiyorum” diyor.

Çalışmayan bir kocadan on bin dolar nafaka talep edildiğine göre koca varlıklı anlaşılan.

Hayır, zenginin parasının züğürdün çenesini yorması değil mesele. Sadece merak. Çünkü koca bir eski başbakan/cumhurbaşkanı oğlu.

Rahmetli, çocuklarından birine çalışmadan on bin dolar nafaka ödeyecek kadar miras bırakmış anlaşılan.

Kızını desen anlatmaya gerek yok. Jaguar kelimesini n bir hayvan ismi yerine bir araba markası ile anılır hale gelmesine yol açmış hatta bu olaya ait bir parti kurulması nedeniyle bence tarihe geçmiş biri.

Eşi ise genelde magazin figürleri ile gezmesi-eğlenmesi ile anılıyor.

Büyük oğul için “Cem Uzan’ın eski ortağı” demek yeterli sanırım. Sadece şu kadarını hatırlayalım, Cem Uzan bir başbakanın oğlu ile ortak olmasa ortada anayasa-kanun-tüzük-yönetmelik ve de RTÜK yokken star1 diye bir televizyon kurabilir miydi?

Hatırladığım kadarıyla çocuklar babalarının vefatından sonra reddi miras da yapmışlardı.

Bütün bunları anlatmamın nedeni merak. Malum bugünlerde babaları olan eski cumhurbaşkanının ölümü ile ilgili zehirlenme iddiaları ortalıkta dolaşıyor. Aile de bununla ilgili şüphelerini dile getiriyor.

Aslında, sayın cumhurbaşkanı vefat ettikten sonra aile, elindeki saç örnekleri ile savcılığa müracaat ederek şüphelerini dile getirseler sorun yoktu. Savcılık da o saç tellerini inceleterek bir şekilde olayı araştırabilirdi. Diyelim ki o zaman olay kapatıldı şimdi tekrar araştırılmasını isteyebilirlerdi.

Olaydan 19 yıl sonra, ailenin elindeki saç telleri incelenmeden mezarı açtırıp daha rapor çıkmadan zehirlenme manşetleri atılması insanı şüpheye düşürüyor. Ya aile paraya sıkıştı devletten tazminat alma peşindeler ya da Ergenekon Sanıklarının üzerine yeni bir suç daha yıkılmaya çalışılıyor?

Tabi ki bizler vatandaş olarak, bilmemize izin verilen gazetelerden okuduğumuz ve televizyonda seyrettiğimiz kısıtlı bilgilerle bu soruları soruyoruz. Gerçeği bir gün tarih bize söyleyecektir umarım. 

DÖRT ERKEK BİR DİŞİ


Nat Geo Wild kanalında bir belgesel. Üç erkek çita bir dişinin peşindeler. Bir anda kavgaya tutuşuyorlar. Bu arada bir erkek aslan, dişi çitayı saklandığı çalıların arasında yakalıyor ve kafasını ezerek öldürüyor. Fakat yemiyor, öldürüp orada bırakıyor. Güç gösterisiymiş bu yaptığı. 
Bu arada üç erkek çita ise olanlardan habersiz kavgaya devam ediyorlar.

Seyrettiğim kısımdan çıkardığım dersler:

Ders bir: Anlaşılan “kız meselesi” sadece insana mahsus bir şey değil. Doğada başkaları da var bir kız yüzünden kıyasıya kavga eden.

Ders iki: Dişinin öldüğünden habersiz kavgaya devam eden çitaları düşününce, demek ki uğruna kavga ettiğimiz amaçları arada gözden geçirmek lazım. Amaçlarımız yerinde duruyor mu diye.

Üçüncü ders ise dişiliğine güvenip havaya girenlere: elde etmek için üç erkeğin kavga ettiği dişiliğiniz,  dördüncü bir erkek için hiç de önemli olmayabilir ve bir güç gösterisine kurban gidebilir.

Son ders de kendime: Bir dakikalık bir belgeselden bu kadar ders çıkaran birinin ömrü fazla olmaz. Kasmayıp hayatı akışına bırakmak lazım!

EN EKONOMİK EVLİLİK MODELİ


-Alo,…mısın?

-Tabi.

-Diyorum ki …

-Haklısın.

-… mı?

-Olur.

Sonuç: telefon masrafından tasarruf.
***
-Sömestr tatilinde Uludağ’a gidelim mi?

-Orası soğuk olur!

-Bu yaz Kaş’a ne dersin?

-Çok sıcak oluyor orası.

-Bu akşam dışarıda yiyelim mi?

-Kim bilir ne yedirecekler bize, evde kahvaltı yaparız olur-biter!

-Hafta sonu bir yere mi gitsek?

-Benzine zam geldi duymadın mı?

-Yeni elbise mi alsan?

-İdare ediyor şimdilik.

Sonuç: Masraflardan tasarruf.
***
Bu şekilde mutsuz geçen bir ömrün sonunda, gülümsemeyen ağız ve göz kenarının kırışmaması sonucu estetik ameliyatı masrafından yapılan büyük tasarruf!