YA BİZİM HAYVANLAR?


Friedman, Reegan, Teacher ve Özal, bizim neslin bir bölümünün hoşlanmadığı, aynı devrin insanları. Onların zamanında yapılan ve hala bedelini ödediğimiz yanlışlar olduğuna olan inancım hala tazeliğini koruyor. Fakat niyetim bunları tartışmak ve konuşmak değil.

Niyetim, bu kişilerden Teacher’in dün duyduğum ve çok beğendiğim bir sözünü paylaşmak ve katıldığımı, takdir ettiğimi ifade etmek.

Efendim, hatırlarsınız 1985 yılında Liverpool-Juventus maçında çıkan laylarda 42 kişi ölmüştü. O maçı ben de seyretmiş ve çok üzülmüştüm.

Olaydan sonra UEFA, Liverpool takımına bir yıl ceza vermeye hazırlanırken İngiltere Başbakanı 
Teacher, “bizim hayvanlara bu ceza az” diyerek olaya müdahil oluyor ve bütün İngiliz takımlarının beş yıl Avrupa kupalarından çekilmesini sağlıyor. UEFA da Liverpool’e 6 yıl uluslar arası karşılaşmalardan men cezası veriyor.

Oldum olası futbola mesafeliyim ancak güzel oynanırsa seyretmeyi severim. Hatta bir dönem, herkes gibi takım tutmuşluğum da vardır. Fakat maç bittikten sonra saha dışında olan-biten ve futbolcular dışındaki yorumcu, yönetici ve taraftarların tavır ve davranışlarını asla onaylamam. Bundan da önemlisi taraftarların çıkardıkları olaylar nedeniyle gencecik insanların canının yanması her zaman içimi acıtır.

Fakat nasıl sahada olan biten bize nasıl başka türlü anlatılmaya çalışılıyorsa, çıkan olaylardan sonra basının, yöneticilerin ve polisin hatta adaletin yaklaşımı da beni çileden çıkarır. Pisi pisine ölen veya canı yanan insanlar kahraman yapıldığı gibi olay çıkaranlar da koruma altına alınır ve asla hak ettikleri cezayı görmezler. Ölen de öldüğü ile kalır. Politikacılar da toplumu karşısına almamak adına yasa çıkarsalar da sahalardaki şiddeti önlemek adına bir şey yapmazlar. Yapılanı da sulandırmaya çalışırlar.

O nedenle dün duyduğum Teacher’in bir sözü çok hoşuma gitti. Evet, sahalardaki şiddet tam anlamıyla bir hayvanlıktır ve bu hayvanlar hak ettikleri cezayı almalıdır. Bunun için de öncelikle sorunun doğru adlandırılması gerekir.

Evet, Teacher popülist davranmayarak kendi hayvanlarının cezasını kendi vermiş. Darısı bizim hayvanların başına!

ORALARIN ADAMI


Genelde bayram ve cenaze namazları, domino taşlarının devrilmesi gibi kılınır. Cemaatın çoğunluğu bayramdan bayrama ya da cenazeden cenazeye camiye geldiği için önündekini taklit ederek kılar namazı. O nedenle diğer namazlardaki gibi aynı anda aynı hareketlerle kılınmaz bu namazlar.

İnsan ve hatta bazı hayvanlar da bilmediği durumlarda, bileni taklit ederek sorunu çözmeye çalışır. Oraların Adamı önem taşır böyle durumlarda. Oraların Adamı sandığınız kişi de sizin gibiyse vay halinize.

Efendim, bir seminer nedeniyle Antalya’da lüks bir oteldeyiz. Otelde tatil tecrübemiz olsa da yine de yabancıyız bu otele. Sonuçta her yerin kendine göre şartları var.

Otelde her öğün açık büfeden yemeğimizi alıyoruz ve yolun sağında-solunda bulunan restoranlarda yiyoruz. Restoranların her birine de değişik isimler vermişler ve ona göre de dekore etmişler; güneydoğu, ege, Akdeniz vs.

İyi ki de isim vermişler, otel kalabalık olduğundan millet birbirini restoran adı vererek buluyor. Biz de her gün değişik bir restoranda yiyoruz yemeğimizi ki bir şey kaçırmış olmayalım.
Fakat denize bakan ve çok güzel dekore edilmiş restoranın birine ise hiç oturamadık. Zira her zaman dolu ve bir türlü boş yer bulamıyoruz. Oysa en güzeli de orası. Hem denize bakıyor hem de dekorasyonu muhteşem. Sonunda bir öğleyin bir meslektaşımızın yanındaki masada yer bulabildik ve yemeğimizi yedik. Tam tatlılara sıra gelmişken arkadaşımın telefonu çaldı. Bir başka arkadaşımız arıyor:

-Ne arıyorsunuz çocuk restoranında?

Ani bir refleksle etrafımıza baktık, gerçekten tamamen çocuklu aileler var masalarda. Demek yemek alınacak alçak masalar da bunun içinmiş; çocuklar kendi yemeklerini alabilsinler, diye. 

Başımızdan kaynar sular döküldü ve derhal salonu terk ettik. İnşallah başka gören olmamıştır.
Peki, yan masada tek başına oturan emeklilik yaş sınırındaki meslektaş? O bir şekilde kurtarmıştır vaziyeti; “torununu bekleyen bir dede” rolüyle. Ya biz nasıl açıklayacaktık durumumuzu?

HALİT ÇETİN'DEN: ŞANSIM YAVER GİDİYOR!

Temel, içecek makinalarının birinin karşısına geçmiş, jeton atıp içecek alıyormuş, jeton atıp içecek alıyormuş, jeton atıp içecek alıyormuş…
Bu durum bir adamın dikkatini çekmiş ve sormuş:
 “Afedersiniz ama ne yapıyorsunuz?” 
Temel hemen cevap vermiş:
 “Karişma uşagım, hiç bozma şansım yaver gidiyor.”..!

HALİT ÇETİN'DEN: YİNE Mİ SİZ?

Temel birgün uçağa binmiş. Bakmış uçakta bir alman, bir ingiliz, bir de fransız var.
Temel sinirlenerek

-Ulan yine mi siz?!

demiş...

HALİT ÇETİN'DEN ERZURUM FIKRASI

Erzurum'a bilgisayarın daha yeni yeni gelmeye başladığı zamanlarda bir işyerine bilgisayar ve stok programı satılır. Teknik servis elemanı bilgisayarı kurduktan sonra stok programının kullanımı ile ilgili bilgi verir ve ayrılır. Aradan iki üç saat geçer, işyerinden telefon:

- kardeşim sizin anlattığınız gibi yapirem fakat program düzgün çalışmiir.
- nasıl yapıyorsunuz?
- senin anlattığın gibi.
- hata ne?
- yazdığım bilgiler kaydetmeme rağmen saklanmir.
- yaptığınız işlem basamaklarını tek tek anlatın.

"tamam" diyor ve başlıyor anlatmaya:

- programı açirem. Malın adı bölümüne adını, adedi bölümüne adedini, birim fiyatını yazirem. Hepsini yazdıktan sonra senin anlattığın gibi kayıt bölümüne basirem. Ekrana bir yazı geliir:

"kaydetmek ister misiniz? e / h" yazısı çıkir.

Ben de diyirem ki he..!