HALKIN SEVGİSİNE MAZHAR OLDUM!


Fotoğraf: Dilek Uğraş Pala
-Ne güzel adamsın sen abi!
-Hayırdır?
-Sabahtan beri herkes bütün para veriyor. Senin verdiğin bozukluklarla bir süre idare ederim.O yüzden güzel adamsın sen.
***
-Abi her zaman gıcır para veriyorsun. Millet paçavra gibi para veriyor. Bir saat düzeltmek için uğraşıyoruz. Tabi herkes senin gibi cüzdan taşımıyor da ondan.
***
-Abi senin bunca sayısal kuponu makineden yağ gibi geçti. Millet getiriyor on kere geçiriyoruz yine okumuyor makine. İnsan biraz bastırır kalemi.
Yukarıda hiçbirini tanımadığım insanların hepsi para verdiğim insanlar olsa da yaptıkları iltifat benden para tahsil etmelerine dayanmıyor. Bir şekilde hoşlarına giden davranışıma teşekkür ederek geri dönüş yapıyorlar.
İşi ilginç kılan ve bir yazıya konu eden şey, son yıllarda siyasiler ve topluma yön verdiğini sanan “kanaat önderlerinde” böyle inceliklere ve teşekküre alışkın olmayışımız.
Zira siyasilerimiz sürekli birbirine çakmakla meşgul. Ekrandaki yorumcular da öyle. Bunların etkisiyle sosyal medyadaki çakma, laf sokma davranışları ise tahammül edilemez boyutlarda.
Oysa yukarıdaki örneklerde olduğu gibi insanların ilgisine ve sevgisine mazhar olmanın yolu bu değil.
Hele hele “halk böyle istiyor” söylemi tümüyle yalan.
Böyle giderse halk, kendi arasındaki sorunları bir şekilde çözecek, istediğiniz kavga ve iç savaş da bir türlü çıkmayacak.

Benden söylemesi. 

DAĞDAKİ ÇOBANI RAHAT BIRAKIN!


Geçen yıl Ankara’da, Yüksel Caddesinde ,oturduğum kafenin önünde bir protesto gösterisi vardı. Baktım otuz yıldır söylenen aynı sözler, atılan aynı sloganlar ve hala dinleyenle göz teması kurmadan elindeki metni okuyan konuşmacılar. Tabi ki yanında megafonu tutan bir başkası.

Herşey aynıydı ancak gerek dinleyenlerde gerekse oradan geçmekte olanlar da bir heyecan yoktu doğal olarak. Ve bir “görev savma”şeklinde geçen gösteri, aynı heyecansızlıkla sona erdi.

Geçen facebookta gördüğüm bir paylaşımda da aynı şeyleri hissettim:
Dağdaki çoban muhtarını seçebilecek ama üniversitedeki profesör rektörünü seçemeyecek... Pozitif ayrımcılık diye işte ben buna derim!

Rektörlük seçiminin kaldırılmasını, yıllar önce “dağdaki çobanın oyuyla benim oyum bir mi?” diyen bir eski manken-oyuncunun sözüyle protesto eden bir akademisyen.

Diyeceksiniz ki “dağdaki çoban bir simge”. Ben de onu diyorum zaten; dağdaki çoban yıllar öncesinin dağdaki çobanı değil. Zira günümüzde dağdaki çoban:

-Hayvanlarını doğal olarak besleyen, onları gezdirerek organik ve lezzetli et üreten, onları dar alanlara hapsederek havayı kirletmeyen,  hormon vererek onların kilo almalarına çabalamayan biridir.

-Çevrecidir, doğaseverler gibi etrafa pet şişe ve diğer artıklarını atarak çevreyi kirletmez.

-Hayvan sevdiğini iddia edenler gibi, hayvanları evlere hapseden, onları doğal ortamlarından alıkoyarak eziyet eden kişi değildir.

-Aç gözlü değildir.Kar hırsıyla hayvanların sütlerinin tamamını sağmaz bir kısmını yavrularına  bırakır.

-Sanatçıdır, hayvanlarına kaval çalar.

Bu kadar doğruyu yan yana getirmiş bir meslek gurubunu “yanlışın” ve  “yanlış seçimin” sembolü yapmak onlara yapılmış çok büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum.

Kaldı ki toplumun büyük bir kesiminin köy kökenli olduğu dikkate alındığında, bir şekilde dağdaki çobanla gönül bağı olan büyük halk kesimlerini dışlayan hiçbir kavganın bu üslupla haklılığını anlatması mümkün değildir.

Rektör seçimlerinin kaldırılmasında sonuna kadar haklı olan akademisyenlerimiz için de durum aynıdır.


Ne demişler, “kurtuluş yok tek başına!