ŞİFRE KAÇUDU?

Normal bir alışverişte kasiyerle müşteri iletişiminin tamamen koptuğu bir an vardır. Hani siz şifreyi girerken kasiyerin başka yere baktığı o kısa an.

Alıcı ile satıcı iletişiminin kesintiye uğramadığı alışveriş şekli de varmış meğer.

-Kart geçiyor mu?

-Evet.

-Buyrun.

-Şifre kaçudu?

-…(Cevap vermeden makineye uzanıp şifreyi girdim)

-Siz yabancısınız galiba.

-Evet, ama kusura bakmayın. Bugüne kadar bana hiç şifremi soran olmadı da.


-Burada sorarız. Vatandaş uğraşmasın diye kendimiz gireriz. Merak etmeyin, biz bankadan paramızı almayı bile beceremiyoruz daha…

HANGİ KANAL KAÇ VEKİL ÇIKARACAK?

-Genel seçim yaklaşıyor ya aday adayları da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

-Peki, nerede başladı?

-Tabi ki medyada. Ekranlarda her akşam izlediklerimiz yavaş yavaş parti merkezlerinde aday kuyruğuna girdiler. Ki dört yıl boyunca yaptıkları hizmetin karşılığını alabilsinler.

Vekillik için sıraya giren diğer bir kesim ise bürokratlar. Onlar da devlete yaptıkları hizmetin karşılığını milletten bekliyorlar.

YSK ise normal seçim takvimini işletiyor ve illerin çıkaracakları milletvekili sayısını hala nüfusa göre belirliyor.

Benim de itirazım buna; her akşam bütün ülkenin izlediği, milletin tamamına mal olmuş birini bir ilin seçmenine seçtirmek büyük adaletsizlik. Tıpkı Şamil Tayyar’ı Gaziantep, Mehmet Metiner’i de Adıyaman seçmenine seçtirmek gibi.

Bürokratları da öyle; bütün ülkeye hizmet etmiş bir müsteşarı bir ilin seçmeninin insafına terk etmek gibi.

Ya o ilin seçmeni seçmezse? Bir ilin seçmeni bütün ülkeyi cezalandırmış olmayacak mı?

Bir seçmen olarak itiraz ettiğim ikinci husus ise 4 yıllık dönemde değişik partililerle ve hatta genel başkanları ile polemiğe girmiş, bunlara sosyal medyada en sert muhalefeti yapmış  olan sanatçılara ve ekran ünlülerine oy veremeyecek olmam.

Dört yıl boyunca her akşam ekranda izlediğim, fikirlerini bildiğim insanlar yerine yaşadığım yerden aday olmuş ancak benim hiç tanımadığım birine oy vermeye zorlanmam demokrasiye aykırı değil mi?

Kısacası, siyaset artık ekranlara taşınmış durumda. O nedenle artık milletvekilleri de illere göre değil de buna göre seçilmeli. Örneğin YSK, hangi kanalın kaç vekil çıkaracağını belirlemeli. Sosyal medyada seçmene kendini anlatabilmiş olanların aday olabileceği ve seçmenin de istediği sevdiği adaya oy vereceği bir yeni seçim sistemi getirmeli.

Meclisimiz de sosyal medya milletvekili Fuat Avni, Atilla Taş, Seda Sayan (Savcı Sayan da olur), Hülya Avşar, Nazlı Ilıcak, Şirin Payzın, Nihat Genç ve Barış Yarkadaş gibi tanıdığımız bildiğimiz insanlardan oluşmalı.

Sonuçta demokrasi milletin tercihini meclise en iyi yansıtan sistem değil mi?



YAŞAR KEMAL’E BİR DUAYI ÇOK GÖRMEK!

Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Ahmet Akgündüz “Yaşar Kemal öldü; ancak hayatına ait ayrıntılar içinde henüz "Allah rahmet etsin" diyeceğim bir ipucu bulamadım” demiş.

Hoca,

Rektör,

İslam,

Üniversite,

Rotterdam,

Kelimeleri yan yana gelmese gülüp geçersiniz bu sözlere de, Rotterdamlı Erasmus’un hatırı için birkaç laf edeyim yine de.

Daha önce Cübbeli Ahmet Hocadan duymuştuk bir benzer lafı:

-Soruyorlar “nasıl bilirdiniz” diye. Hiç görmedik ki adamı buralarda, ne diyelim?

Anladığım kadarıyla,  dinle biraz ilgisi olan biraz da bu konuda yetkin olduğunu düşünen insanlar, kul olmaya razı değiller. Ya da en azından yetmiyor onlara her fani gibi bir gün öbür dünyaya gitmek.

İstiyorlar ki, kullar öbür dünyaya gitmeden bunlara bir uğrasınlar. Alabilirlerse onlardan bir temiz kağıdı alsınlar da öyle gitsinler.

Hatta bunlardan sevap ve günahlarının bir çıktısını alarak sırat köprüsünün önünde sıraya girsin faniler.

Hele bir de ortaçağdaki gibi cennete bilet kesebilseler..

Diyeceksiniz nereden çıkarıyorsun bunları?

Yaşar Kemal’in cenazesine katılan diğer dinlere mensup insanlar bile ona dua edecek nedenler bulup bunu ekranlarda dile getirmekten çekinmezken, bazıları hala arıyorlar soran varmış gibi.


Ne diyelim; arayan bulur. Siz devam edin. Belki başka şeyler de öğrenirsiniz ararken, insanlık gibi haddini bilmek gibi.