HAYATIN YÜKÜ, BİLMENİN AĞIRLIĞI


Her şeyi bilmek, görmek iyi mi? İsteyen için iyidir, benim içinse yüktür. Zaten bilmek de istemem. Ben istediğim merak ettiğim konuları bilmek isterim. Bilgi açlığım vardır ve yoğun bir şekilde gidermek isterim. Fakat bilmek istemediğim, merak etmediğim, hafızama yük olarak gördüğüm bilgiler de vardır.

Doğru dürüst dinlemem bile. Beynim iter, kaydetmez. Fakat nedendir bilinmez insanlar da özellikle bana anlatmak isterler. Beynime teperler adeta bilgileri. Bazılarında ise beynim ne yapacağını bilemez. Bir yanı istemezken bir yanı da bunu insanlığa anlatmak için kaydetmen lazım der.

Evet, yüküm ağırdır benim. Kafasında dört romanla dolaşan kaç kişi var ki tanıdığınız? Geçen yıldan beri yazmaya başladım da bir kısım hikayeleri, yüküm azaldı fakat hala çok ağır yüküm. Bir yılda iki yüze yakın yazıyı nasıl yazabildim? Daha önce yazılmış halde beynimde tuttuğum için.

Özellikle mesleki konularda yazmıyorum, yazdıklarımı da yayınlamıyorum. Etik bulmuyorum yazmayı, mesleğimi icra ederken. Sonra belki. Fakat bazıları var ki elimden beynimden kaçıyor. Okuyan affetsin?

-Beyim o karpuz kabak çıkmasaydı görevden alınmayacaktım. Diğer altı tanesi de!

İnsanlar derdini kime, neden anlatır, bilmiyorum. Ben anlatılan kişiyim devamlı. Ne buluyorsa insanlar bende, hemen başlıyorlar derdini dökmeye. Şikayetim yok dinlemekten de yardımcı olamamak üzüyor insanı. Bir yük oluyor. Biliyorsun ve bir şey yapamıyorsun. Kendime haksızlık etmeyeyim. Bir şey yapabildiklerim dertler de oldu ama çoğunluk bana yük olarak kaldı. Bir ara çok yoğundu, hatta üç rakamlı bir “alo erkan” hattı kurmayı bile düşünmüştüm. Şu sıralar azaldı başvurular, ya dinlemekten bıkkınlığım yüzüme vurdu ya da insanlar baktılar ki bana anlatmak çözmüyor sorunlarını, vazgeçtiler anlatmaktan.

Evet, bir fabrika müdürü görevden alınmış. Kabahati karpuzun kabak çıkmasında buluyor. Yani beyin bu bilgiyi kaydetmesin de ne yapsın?

Kamu kurumlarının sosyal tesisleri vardır. Yöneticilerin görevleri gereği yönetmek zorunda oldukları asli işleri vardır bir de varsa eğer kurumlarının sosyal tesisleri vardır. Kurumu yönetmek kolaydır da sosyal tesisi yönetmek en zorudur.

Örneğimizdeki fabrika müdürü, kimya mühendisi, konusuna vakıf, bilgili, tecrübeli biri. O nedenledir ki kurumunun en önemli fabrikasına müdür yapılmıştır. Fabrikaya da sözde personel için bir sosyal tesis yapılmıştır. Orduevi, polisevi ve öğretmenevi gibi.

Müdür için en kolay iş fabrika yönetmektir. İlim, fen neyi gerektiriyorsa onu yapar geçer. Sonuç iyi olmazsa da bedelini öder. Bilir hiç olmazsa hatasını.

Sosyal tesis yönetmek ise en zor iştir. Bir defa konu uzmanlık alanı dışındadır. Hayır, uzmanlık derken bir turizm uzmanlığından bahsetmiyoruz. Sosyal tesis yönetmek, orada gelen personel, üst düzey yönetici, kurum dışı mülki erkan, milletvekili ve hatta bakan ağırladığı için bu insanların nelerden hoşlandıklarını bilmeyi gerektir ve bu da dünyanın en zor işidir.

“Müdür bana daire başkanı olduğumu hissettirmedi hiç”. Evet, bu cümle özetler her şeyi. Turizm sektöründe belli standartlar vardır. Yıldızla belirlenmiş standartları yerine getirirseniz işiniz kolaydır. Sosyal tesiste ise hem standartları yerine getireceksiniz ve bunu da hiyerarşik olarak yerine getireceksiniz.

Bu konuda anlatacaklarımı başka yazılara bırakıp kabak karpuzla müdürün görevden alınma hikayesine geri dönelim.

Bu ülkenin kırk milyar doları soyuldu, on yıl içinde. Nasıl soyuldu, neden soyuldu, ileride herkes eteğindeki taşları dökecek. Soyulurken kimse fark edemedi. Oysa şöyle soyuldu; tanıdık müteahhide iş vereceksiniz. Bunun için bir müteahhit, bir siyasi kişi (hem işin önündeki engelleri temizleyecek hem de işe uygun adam tayin edecek) ve bir de her şeye evet diyecek yönetici lazım. Yönetici yazıyor bize şu yapılması lazım, siyasi ve müteahhit gerisini hallediyor. Eğer yönetici hayır derse, evet diyen bulunup tayin ediliyor yerine. Bence mesele bu, fakat iş başına gelen de dinleyen de çok komplocu buluyor bu görüşümü. İleride belli olur tabi ki kim komplocu.

Efendim, şimdi müdürün işinde bir problem, başarısızlığı yok. Fakat yapılması düşünülen modernizasyonu gereksiz buluyor. Büyük bir kısmını kendisi yapmış zaten. O kadar parayı çöpe atamam, diyor.

Müdürün oradan alınıp projeye karşı çıkmayan birinin atanması gerekiyor. Müdür, alındıktan sonra dava açıp geri dönene kadar işlem tamamlanıyor zaten. Eğer tamamlanamamışsa bir defa daha alınıyor ve iş tamamlanıyor. İş bitmediği için yedi defa görevden alınan müdür biliyorum.

Evet, müdürün görevden alınması lazım. Bunun için de bahane lazım. Bakan Bey, sosyal tesisin müdavimi. Seçmenlerini, arkadaşlarını burada ağırlıyor. Mecliste de var lokanta ancak o buranın tek hakimi. O nedenle tercih ediyor.

Müdürü görevden alacak bahane yok. Derken bahane geliyor. Bakan Beye getirilen karpuz kabak oysa eldeki en iyisi konmuş önüne. Çağırıyor müdürü:

-Bu ne böyle, özellikle mi yapıyorsunuz?

Müdür Bey telaşla emrediyor, başka karpuz getiriyorlar. Peş peşe getirilen karpuzların hepsi de kabak çıkıyor. Ertesi günü de müdür bey görevden alınıyor. Başka bir müdür atanıyor fabrikaya.

Ben müdür beye görevden alınmasının bence nedenlerini anlatmaya çalışsam da o inanmıyor, belki de hala söyleniyor:

-Ah o karpuzlar kabak çıkmasaydı!

Hiç yorum yok: