İMRENİLECEK ADAM



Germencik’te pamuk tarlasında çalışanlar işe giren birinden bahsediyor. Hemen soruluyor:

-İş gölgede mi?

Evet, o kadar sıcak ki, bulunan hayal edilen işin gölgede olması yeterli. Nitekim daha sonra bir tuğla fabrikasında iş bulan komşumuz, tozun toprağın içinde maskeyle çalışmasına rağmen:

-Pek güze işimiz vaa anam, hem kölgede hem sikortası vaa!

Diyordu.

Çocuk aklımızla hep büyüklerimizin gösterdiği hedeflerimiz, hayallerimiz oldu. Önce gölgede bir iş hayal ettik. Daha sonra sigortalı, maaşı iyi, masa başında. Kısaca okuyup adam olmaktı hedef. Bütün istekler, arzular, hayaller o zamana ertelenmişti. Hallolacaktı her şey, hele bir okuyup adam olunsun.

Herkes elinden geldiğince hedefe varmak için çalıştı. Öyle söylenmişti çünkü. Genelde amaç bir yere varmak değil, bir yerden kaçmaktı. Gölgedeki iş sıcaktan kaçmaktı, parası çok iş fakirlikten kaçıştı. Yoksa varılacak yerin iyi bir yer olduğu, bir bilgiye, tecrübeye dayanmıyordu.

Hedefe doğru gidildikçe yük artıyordu doğal olarak, sorumluluklar da. Belki de insan kendi hayal ve istekleri doğrultusunda gitmeliydi, belki de hedefe varmak için çalışmalıydı, bir şeylerden kaçmak için değil.

Yaşamda yol aldıkça tecrübe arttıkça, bilgi arttıkça yük de arttı. Sıcaktan kaçarken ağır bir yükü sırtımızda bulduk. Alışkanlık olsa gerek yine bir kaçış havasına girdik. Bildiklerimizden, sorumluluklarımızdan, yaşamın sırtımıza yüklediklerinden kaçış.

Çocukluğumuzda rol-modellerimiz gölgede çalışanlar, sigortalı çalışanlar ve en son da okuyup adam olanlar iken bu sefer yükü daha hafif olduğunu düşündüklerimiz oldu.

Yaşamda birçok şeyi başarmış bir arkadaşımın rol-modeli komşusuydu. Komşu, her akşam balkonda mangal ve rakı sofrasını kurar keyfine bakarmış. Eşi ve çocukları yer sofrasında bulgur pilavı yermiş. Hepsi de mutlu bir yüz ifadesine sahipmiş. Hayatta birçok şeyi başaran, eşi ve çocukları için saçını süpürge eden arkadaşım o nedenle çok takdir ediyordu komşusunu:

-Onun gibi yapamadık, bir türlü mutlu edemedik çoluk-çocuğu!

Ben ise rol-modelimi Adana Baraj kenarında buldum, on beş yıl önce. Görevdeyiz, hava sıcak, önerdiler baraj kenarında yemek yiyin diye. İndik arabadan ve yürümeye başladık, uygun bir yer bulmak için.

Neredeyse bütün şehir burada. Arabayla geçenler, piyasa yapanlar, tıstaka tıstaka müzik çalarak geçenler. Hedefi belli olup hedefine doğru gidenler, yol kenarındaki restoran çay bahçesinde oturanlar. Herkese göre bir yer var. Lüks yerler, salaş yerler, kamu kurumuna ait sosyal tesisler. Ayrıca da belli bir yere adapte olmayan özgür kimseler vardı. Buldukları her yer onlarındı.

Biz yabancı olduğumuzdan bir-iki tavsiye aldıysak da hem olayın tamamını görmek hem de istediğimiz gibi bir yer buluruz umuduyla yürüyüşümüze devam ettik. Artık sonuna doğru geldiğimiz hissettiğimiz yerde kaldırımda bir kilim serilmiş ve üzerinde insanlar. Oraya kadar benzerlerini çok görmüş olmamıza rağmen hiç biri bu kadar dikkatimizi çekmemişti.

Kilimin üzerinde bir adam. Yan gelmiş dirseğinin üzerinde. Altında çizgili pijama, üzerinde beyaz atlet. Kilimin üzerinde bir şeylerle oynamakta olan iki çocuk ve kilimin bir kenarında bir küçük tüpün üzerinde bir şeyler pişirmeye çalışan bir kadın.

Baktım kadın ve çocuklar gayet memnun hallerinden. Rol modelim ise uzaklara bakıyor, derin düşüncelere dalmış. Ne kilimin sağından solundan gelip geçenler umurunda ne de onların kaldırdığı kaldırımın tozu. Ne geçen arabalar umurunda ne de arabanın içindekilerin kibirli bakışları. Ne karşıdaki lüks restoranda oturanlar ne de çalan müzik. Ne kaldırımdan geçenlerin yetişme telaşları ne de herkese göstermeye çalıştıkları kıyafetleri, künyeleri, saatleri, cep telefonları. Ne erkeklerin çapkın bakışları ne de kızların mahcup halleri, hiç biri umurunda değil.

Bir kilim, bir küçük tüp, hanım, iki çocuk, tüpte pişecek bir şey. Hafta sonu gelmiş baraj kenarına, hanım mutlu, çocuklar mutlu. Ne pijamasından utanıyor ne de atletinden gocunuyor. Yaratmış kendi modasını oh ne ala.

Adana Valisinde, rektöründe, komutanında var mı böyle bir rahatlık, mutluluk ve de özgürlük?

Hiç yorum yok: