GARANTİLİ SORUN ÇÖZMEK= GÜNDEMİ DEĞİŞTİRMEK


Toplum mühendisliğinden haberim yok o zamanlar. Olsa da uzmanlık alanım değil. Benimki naçizane o anlık oluşan probleme bir çözüm çabası.

İstediği bir şey için ağlayan çocuğu başka bir konuda güldürün. Çok gördüm oğlumu gözünde yaş gülerken. Gülmekten değil gözyaşları, bir önceki ağlamasından. Hem ağlamasını keser hem de siz almaktan kurtulursunuz istediği şeyi.

Bunu çocuğun doktorundan öğrendim. Doktor ilk girişte çocuğa tuttuğu takımı soruyor. Ona göre takımın renginde iki balon veriyor. Sonradan anlaşılıyor ki balonlar iş olsun diye verilmemiş. Çocuk ağlıyor, aşı vurulmuş ya da başka bir nedenle. Doktor bakıyor elindeki balonlar sarı-lacivert, hemen soruyor:

-Ne ağlıyorsun cimbomlu gibi?

Ağlama hemen kesiliyor.

***

-Oğlumun boğazında hırıltı var.

-Sigaraya başladı mı çocuk?

-Efendim?

-Sigaraya diyorum, başladı mı çocuk?

-Yok doktor bey olur mu.

-O zaman yanında içmeyin.

Ana-baba kıpkırmızı.

***

Arabayı yeni almışız. Trafik fobisi var biraz, çocukken araba çarptığından mı yoksa bir keresinde de bir arabayla kafa kafaya gelip son anda kurtulduğumdan mı veya birkaç kazayı sıyrıksız atlatmamdan mı bilmiyorum.

Arabayı aldım ama kullanamıyorum. Sürekli kurs alıyorum. O kadar aldım ki arabayı alalı dörtbin kilometre olmuş ben hala kurstayım.

Bu nedenle araba evin önünde yatıyor, biz otobüsle işe gidip-geliyoruz.

-Gül gibi araba evin önünde duruyor, biz otobüslerde sürünüyoruz.

Gül gibi derken hurdaya yakın, on yıllık bir araba. Ama gerek ilk arabamız olduğundan gerekse de baba parası olmayıp alın teri olduğundan eşime öyle geliyor. Arabanın borcunu ödüyoruz ama sefasını süremiyoruz.

Yağmurlu bir kış günü. Kış dediğime bakmayın, İzmir kışı. Hava erken kararmış, trafik yoğun otobüsler kalabalık. Ben erken gelmiş çocuğu da almışım. Eşim gelince kavga kaçınılmaz:

-Gül gibi araba evin önünde..

Hemen bir çare düşündüm. Benim yakama “Geçmiş olsun”, çocuğun sırtına “araba kullanamadığı için babama kızma”, “Babama kızma, ben büyüyene kadar sabret” yazılı notlar iliştirdim toplu iğneyle.

Zil çaldı, kapıyı açtım. Tahmin ettiğim gibi eşim sırılsıklam ıslanmış, elindeki şemsiye de işe yaramamış. İlk iş çocuğun sırtındaki nota ilişti gözü. Çocuk kucağımdaydı sırtı annesine dönüktü.

“Babama kızma, ben büyüyene kadar sabret”

“Araba kullanamadığı için babama kızma”

Bana döndü soran gözlerle, yakamdaki notu gördü, “Geçmiş olsun”.

Hemen gülmeye başladı. Gündemi değiştirmeyi başarmıştım. Fakat bir başka gün yapmaya çalıştığım gündemi değiştirme, bir kazayla sonuçlandı.

***

Bir takım gelenek ve görenek vardır ki, kaynağı bilinmemekle birlikte olmazsa olmaz veya iyi veya kötü başlangıçların temelidir

Bunlardan biri robdöşambr. Galiba oda elbisesi demek. Bizde herkesin eski Türk filmlerinde Hulusi KENTMEN’ın sırtında görmüşlüğü vardır. Biraz da Bizimkiler dizisinde Sabri Beyin. Ben şahsen bunlardan başka kimsenin sırtında görmedim robdöşambrı gerçek hayatta. Fakat damat adaylarının olmazsa olmazıdır robdöşambr. Ben bir inşaat ustasının nişanının bozulduğunu bilirim kız tarafı robdöşambr almadığı için. Ya da kaynana minderi ve namazlığı alınmadığı için.

Uzak bir memleketten evlenmekte olan arkadaşımın yuvasını ben kurtardım yerinde bir müdahale ile.

-Arzu, sen kaynana minderi ve namazlığını hazırladın mı?

-O da ne?

-Burada adettir, gelin kaynanasına minder ve namazlık getirmezse ona büyük saygısızlık etmiş olur.

-Hahahahahaha!

Bu kahkahalar bizi dikkatle dinlemekte olan müstakbel kaynana, arkadaşımın annesine aitti. Sonradan çok dua etti bana. Ömrü boyunca gelinin getireceği namazlıkta namaz kılacağı hayalini kurmuş, sayemde hayallerine kavuşmuştu.

Neyse gelelim robdöşambra. Kafaya takmıştım. Neden alınmıştı ve neden kullanılmıyordu. Kullanayım bari de israf olmasın.

Eşim gelmeden aradım, en son sandığın içinde buldum. Bulmak için de tabi ki evin altını üstüne getirdim.

Giydim robdöşambrı, eşime kapıyı böyle açayım sürpriz olsun, dedim. Zil çaldı, en Hulusi Kentmen vaziyetimde açtım kapıyı. Fakat o ne?

-Dersini yapamiyer, bakar mısın bir.

Gelen ev sahibinin gelini ve oğlu. Ev sahibinin torununun eşimin işten gelme saatinde dersini yardımsız yapamayacağının anlaşılması kötü bir tesadüftü. Ev sahibinin gelini ve torunu ilk defa robdöşambrlı birini görüyorlardı sanırım, beni de. Doğruydu da. Artık bu saatten sonra robdöşambrı çıkarmak ya da “vallahi ilk defa giyiyorum” diye açıklama yapmak anlamsızdı.

Çocuğun ödevini yaptım o kılıkta. Onlar gittikten sonra aceleyle çıkardım ve eşim o kılıkta göremedi beni. Olayın büyüsü kalmamıştı çünkü, ben gündemi değiştireyim derken gündem beni değiştirmişti.

Hiç yorum yok: