BEDEL ÖDEMEK YA DA EMEĞE SAYGI


Bir gün, komşum iki çocuğu ile geldi:



-Telefon aldım çocuklara, tarif ediver nasıl kullanacaklar.



-Ne zamandır istiyor çocuklar bu telefonları?



-Üç aydır başımın etini yediler, telefon da telefon. Aldım da kurtuldum.



-İçinde kitabı var mı?



-Var, var.



-O zaman açsın, okusun, öğrensinler. Telefon istemeyi biliyorlar, zahmet edip kullanmayı da öğrensinler.



Evet, bu örnek de olduğu gibi her şeyin zevkine talibiz, zahmetine değil. Doğal belki de, insanoğlu bencildir. Fakat karşılaşan iki kişiden ikisi de zevkine talipse zahmeti kime kalacak? Menfaatler zıt sonuçta.



Yaşadığımız bankerzede, bankazede, borsazede, titanzede, bonozede bütün zedelerde aynı hareket noktası ve aynı sonuç olmasına rağmen çark devam ediyor. Bu sefer belki.



Yirmi yıl aynı cadde üzerinde giderim işe. Bir gün baktım bir kalabalık. Meğer batan bir bankanın müşterileriymiş kalabalık. İnanın ben yirmi yıldır fark etmemişim orada öyle bir banka olduğunu. Fakat birileri fark etmiş, paralarını yatırmış ve de batırmışlar bile.



Bu sadece “ bir koy üç al” olayı da değil. Geniş anlamda düşünürsek, hayatın her alanında var bu bedel ödemeden sahip olmak. Para, itibar, kültür her neyse.



Yıllar önce gazeteden okumuştum. Ünlü bir sendika yöneticisi karısını dövmüştü. Sendikaya bağlı işçilerin haklarını savunan, insan hakları üzerine nutuklar atan sendikacımız eşinin insan hakkına saygı duymuyordu.



Şimdilerde bakıyorum internette bir takım hak hukuk mücadeleleri. Doğayı, ülkeyi kurtarma gurupları, kampanyaları. Bütün zahmeti bir tık, hepsi bu. Davetler de iki cümlecik. Bu kadar kolay. Fakat buna rağmen iki cümlecik daveti bile yanlış yazıyorlar. Herkes de beğeniyor, destekliyor.



Görünen, baraj kurmayı protesto ediyorlar ama bunu dili katlederek yapıyorlar. Dili katledeni protesto eden yok. Daha doğrusu biri de onu protesto ederse onlar da edecekler. Samimiyetlerine ben de inanıyorum. Eller mausta, parmaklar tetikte bekliyorlar, yazan olursa vallahi tıklayacaklar.



Denizlerin Konçertosu var örneğin. Anladığım, Deniz Gezmiş’lerin beğendiği bir müzik, konçerto. Bestecisinden, seslendirenden bahsetmek yok. Denizler beğenmişler ya yeter. Acaba emek için canını vermiş denizler, emekçinin emeğine saygısızlık edilmesine, besteci ya da seslendiren orkestradan bahsedilmeden konçertonun kendi adıyla anılmasına razı olurlar mıydı?



Oskar almış milyoner filminin müziğini de “Nihal’in kına gecesi müziği” yaptık. Rodrigo’nun Gitar Konçertosu ya da Ringa ringa denmemesinin kime ne zararı oldu ki?



Epeydir televizyonlarda göremiyoruz, eskiden güreşçileri çıkarırlardı televizyona. Dedikleri, Rusu yendim, Yunanı devirdim. Zahmet edip rakibinin adını öğrenmezlerdi. Birkaç tane olunca ne yapıyorlardı bilmiyorum. Herhalde şişman rusu yendim falan diyorlarıdr.



Evet akşam oldu, elde maus, doğanın yok edilmesini, hayvanların telef edilmesini protesto ettik. Denizlerin Konçertosunu ve Nihal’in kına gecesinde çalan müziği de paylaştık. Yüz faydalı guruba üye olduk, insanları davet ettik. Bir milyon imza bulursak otoyolda ölen hayvanları da kurtaracağız.



Daha ne yapalım bu dünya için, insanlık için? Saat dokuzda ışıkları mı yakıp söndürelim, ilkel bir şekilde.

Hiç yorum yok: