ELİNİZLE ARANIZ AÇILMASIN!


Ben askerliğimi er olarak yaptım. O nedenle yaşamadım ama çok dinledim, Tuzla Piyade Okulunu. Bizden önce mezun olanların anlattıklarından aklımda kalan, matkap lakaplı bir komutanla bir tuvalet yazısı. Komutan hakkında dinlediğimiz genelde sert olduğu yönündeydi ve aklımda daha fazlası yok. Fakat tuvalet yazısı aynen aklımda duruyor:

-Hakkari'yi çektim elimi seveyim!

Okulu bitirenlerin kurayı kendi elleriyle çektiklerini duymuştuk. Bu tuvalet yazısında yazan bence bir kura çekiminden çok öte bir şey.

Genelde, iyinin sahibi çoktur da kötünün yoktur. Örneğin bir arkadaşın kardeşini işe sokmuştuk. O kadar sahiplenen olmuş ki, kız dayanamayıp sordu bir gün:

-Abi ben seni biliyordum ama beni gerçekten işe sokan kim? Geçenlerde bir abi daha söyledi de.

Evet, iyi şeyleri herkes sahiplenir de kötü genelde başkalarının üzerinde kalır. Hep birileri yapar kötülüğü. Bu tuvalet yazısında da bir başkasına suç atma vardır ama kendi uzvuna atmıştır suçu yazan kişi; eline. Kötü başkası değildir. O açıdan önemlidir.

Son üç seçimdir oy kullanmadım. Hayır, bu bir tavır değil. İlkinde İstanbul, ikincisinde Bitlis üçüncüsünde ise Diyarbakır'da görevliydim. Oyumu İzmir'de kullanmam gerekiyordu ve o kadar yola ve masrafa değecek bir parti göremediğim için yerimden kımıldamadım. Çok da memnunum. Oysa İstanbul'dan Gaziantep'e oy atmaya giden birine rastladım ve imrendim, o zahmete değecek bir adayı ve partisi olduğu için.

Zaten son yıllarda insanlar çok inanarak isteyerek oy atmıyorlar. Genelde kötünün iyisi ya da belli saiklerde oy veriyorlar.

-Canım buna vermek istiyor ama oylar bölünür.

-Şuna vereceğim ama barajı geçemez.

-Başında şu olmasa, o partiye vereceğim ama..

O nedenle çok memnunum bu işe karışmamaktan. Tam inanmadan oy verilince, ilk fırsatta pişmanlıklar da başlıyor.Yıllar önce bir arkadaşım oyunu verdikten dört saat sonra pişman olmuştu ve bu nedenle çok kızgındı:

-Zaten kerhen verdim oyumu, beni niye dört saatte pişman ediyorsun, bırak biraz daha inanayım yaptığımın doğruluğuna!

Arkadaşım öğleden sonra dört gibi vermiş oyunu, akşam yedide de ilk sonuçlar açıklanınca oy verdiği parti baraj altında kalmasına rağmen yetkilisi büyük başarı, diye demeç vermiş. Zira partinin oyu yüzde dörtten sekize çıkmış. Eski oyu yüzde kırkiki olmasına rağmen başarı sayıyormuş yetkilisi.

Bilen bilir ya da dikkat etmemiştir, bilmez. Genelde güncel konularda konuşmuyorum, yazmıyorum, tıklamıyorum ve de beğenmiyorum.

Fotoğrafın genelini görebilmekle birlikte güncelin gerçekte ne olduğunu anlayabilmek için zamana ihtiyaç var. Güncelde gerçeğin ne olduğunu en az on yıl sonra anlayabiliyoruz. Bize gösterilen, görmemize izin verilen gerçekler ya da gerçek sanmamız istenilenler.

Örneğin on yıl önce biri yakalandı, bir parti yüzde yirmi bir oy aldı, lideri de başbakan oldu. Sonra anlaşıldı ki, o kişiyi bir başka ülke teslim etmiş. Sadece üç buçuk yıl sonra bu sefer o parti sadece yüzde bir buçuk oy aldı ve meclise bile giremedi.

Şimdi ise o kişiyi saklayan ülkelerle dost olduk, getiren komutanı da hapse attık, kendisini de paşa yapmak üzereyiz. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum; ne zaman İsrail Filistinlileri bombalasa veya zulmetse o akşam televizyonlarda kesin bir ikinci dünya savaşında yahudi soykırımını anlatan bir film oynar. (Adamlar da çok eziyet çekmiş canım)

Ya da günlük gelişen olaylarla ilgili paylaşımların ne çabuk hazırlandığı dikkatinizi çekti mi? (Son gemi baskınından sonra İsrail aleyhine olanları gibi) Bütün sanal alemde aynı paylaşımlar dönüp duruyor.

Olaylara şimdiden geriye doğru bakarsak; gerçek üç-beş yılda değişebilen bir şey midir, yoksa bize gerçek diye gösterilenler midir sürekli değişen?

Güncele olan mesafemin temelinde bu korkum vardır. Pişman olmak, elime kabahat bulmak. Keşke konuşmasaydım, yazmasaydım, tıklamasaydım, beğenmeseydim, hay elimi, dememek için emin olmadığım, aklımın yatmadığı konularda susmayı, elime mukayyet olmayı tercih ediyorum. 

Bu korkaklıktır, kaçmaktır, buna da emin olamıyorsan artık, diyebilirsiniz. Ben buralarda olursam sandığa gideceğim ve  aklım, beynim ve de gönlüm ne diyorsa onu yapacak elim.

Diyeceğim o ki, ne yaparsanız yapın içinizden geleni yapın, inandığınızı yapın, emin olduğunuzu yapın, sizden istenileni değil. Yapın ki sonra elinizle aranız açılmasın.

Hiç yorum yok: