KARINA BAKMAYIZ!



Daha önce anlatmıştım, Çin Lokantasında içtiğim çorbayı. Dilimizin her bir bölümü bir tadı almaktaydı. Tuzu dilin uç kısmı, ekşiyi yan tarafı ve acıyı da dip tarafı. Çin Lokantasında içtiğim çorba dilimin her tarafını çalıştırmıştı. Sadece çorbanın aldığı yol nedeniyle algılamada zamanlama farkı vardı.

Anlatacağım olayda tat olmamakla birlikte beynimin değişik kılcal damarlarının çalıştığı aşikardı. Ancak beynin ne tarafı ne duygular hissediyor, bilgim olmadığından karışık duygular diyelim kısaca.

Efendim, memleketin müstesna bir turizm cennetinde bir plajdayız. Paraya da kıymışız şezlogda güneşleniyoruz. Vakit güneşin batmasına yaklaşmış, denizin en güzel anında bir final yapma niyetindeyiz.

Aynı fikirde olanlar da yavaş yavaş plaja gelmekte. Şezlongların yan tarafında kendi şemsiye ve hasırlarında uzananlar da var.

Tam bu sırada (hakkını yemeyeyim) denizde kimsenin olmadığı fakat kenarda bir sürü insanın olduğu yerde altmış yaşlarında bir adam oltasını çıkararak denize attı. Bu sırada denize girmeye hazırlanan bir adam:

-Burada olta atmasanız, denize gireceğiz, çocuklara bir şey olmasın.

Normalde, bir hata yapanın düşüncesiz davrananın en azından hatasını anlayarak telafi yoluna gideceğini beklersiniz veya ancak onu o hamle kurtarır dersiniz. Fakat olmayan oldu ve hiç ummadığım ve asla unutamayacağım veciz laf döküldü altmış yaşında kel kafalı adamın ağzından:

-Merak etme, karına bakmayız.

Yani bir otobüsteki fortcuyu arayacağım kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Arıyordum, zira fortçu hiç olmazsa eylemini kabul eder suçu başkasına atardı:

-Arkadan itiyorlar hanımefendi.

Bu adam ayan beyan densiz haksız hareketine bakmıyor, adamın karısına bakılmaması için olta atmasına karşı olduğunu söylüyordu. Az ötedeki şemsiyenin altında oturan başörtülü entarili karısı ve altı-yedi yaşlarındaki torunun yanında. Tabi ki lafı söylediği adamın, söz üzerine hepimizin baktığı bikinili karısı ve iki çocuğunun da gözü önünde.

Şimdi ne yapmak lazım? Bu hikayeyi anlattığım on kişiden onu da adamı dövme taraftarıydı. Ben de aynı kanıdaydım ancak ilk yumruğu lafa muhatap olan adama bırakmak lazım, diye düşündüm racon gereği.

Ben hazırda yardımcı dövücü olarak saha kenarında ısınırken olmayacak ikinci şey oldu ve lafa muhatap olan adam, bir güzel ve efendice o edepsiz, terbiyesiz, ahlaksız, adi, şerefsiz, karaktersiz adama hareketinin ne kadar yanlış olduğunu anlattı. Lafa karısı da karıştı, edepsiz adam gözleri kadını yerken hem dinledi hem de oltasını topladı. Onların hatırı için topluyordu oltasını yoksa aslında iyi balık çıkardı bu saatlerde.

Ben o arada denize girip çıktım. Benim gibi ilk vuruşu bekleyen kalabalık da dağıldı. Onların muhabbetleri devam ediyordu. Fakat asla edepsizin karısı ve torunu muhabbete katılmıyordu. Onlar şemsiye altında sessizce (utanç içinde de diyemeyeceğim) muhabbeti dinliyorlardı. Kulaklarım beni yanıltmıyorsa bir ara şu cümleyi bile duydum:

-Görüşelim amca.

Düşündüm de:

a) Terbiyesiz adamı hemen dövme düşüncemden utandım, diyemeyeceğim çünkü adamın terbiyesiz ve yüzsüz, özür dilemeyen davranışından dolayı dövülmesinde ısrarlıyım hala.

b) Karısına laf söyleyen terbiyesiz adama başlama vuruşunu yapmayan adamı medeni davranışından dolayı kutlayamayacağım. Kızgın değilsem de tepkisizlik ve terbiyesizliğe medeni davranarak adama yanlışlığını anlattığını sanmıyorum. O adam, ancak attığı oltanın birinin gözünü kör etmesi sonucu girdiği cezaevinin avlusunda volta atarken öğrenebilirdi yanlış yaptığını.

c) Terbiyesiz adam, medeni adam, terbiyesiz adamın karısı, bikinili kadın; bunlara bakınca bu dünyaya ait olmadığım kanısına vardım. O nedenle mümkün mertebe tenhadan gitme amacındayım yaşamda.

Hiç yorum yok: