BEYAZ YALAN ÇABUK KARARIR



Bu bir atasözü değil. Slogan yaratmaya da çalışmıyorum. Sadece anlatacaklarımı özetleyen bir başlık peşindeyim. Evet, beyaz yalanlar. Bilimsel olarak bilmiyorum ama bildiğim, insanın tasarlamadan, kasıt olmadan, o an aklına gelen ya da o anı kurtarmaya dönük söylediği yalanlardır, diyebiliriz.

Şimdi, arkadaşım üniversiteyi kazanamamış. Çok istediği halde o duyguyu yaşayamamış. Hiç aklında da yokken bir-iki saat sürecek bir otobüs yolculuğunda yanındaki adam sorunca ağzından kaçıyor adeta. Ne olur bir-iki saatçik o duyguyu yaşasa.

-Ne iş yapıyorsunuz?

-Üniversitede okuyorum.

-Ne güzel, hangi fakülte?

-İzmir, Dokuz Eylül İktisat.

-Aaaa, ben de  oradan mezun oldum. Mikroya gelen Ahmet Hoca ne yapıyor?

-Emekli oldu.

-Daha geçen selam gönderdim, çalışıyordu. Peki muhasebeye gelen  Nusret Hoca?

-Gazi'ye geçti.

-Ankara'yı sevmezdi, neden geçti acaba?

Eski mezun, bütün yol boyunca eski okulu hakkında bilgi almaya özlem gidermeye çalışıyor. Sahte  öğrenci ise söylediği beyaz yalanından kazasız belasız kurtulma derdinde. Şu yol bir bitse.

-Yahu bir saat bir öğrencilik yaşayalım dedik. Bendeki şansa bak ki soran eski mezun çıkıyor. Adam sordukça yerin dibine girdim, her soruya yeni bir yalan bulmak zorunda kaldım. Bundan sonra değil beyaz yalan, yalanın Y'sini bile almam ağzıma.

***

Bir başka yalan ise tamamen o anı kurtarmaya dönük. Kimyaya çalışılmamış. Sınava girilmemiş, zayıf gelecek karneye. Öğretmen soruyor:

-Oğlum neden girmedin sınava?

-Babamı kaybettim hocam.

-Vah vah, üzme kendini yavrum ölenle ölünmez, telafi sınavı yaparız.

Arkadaşım yatılı okuyor. Komşu ilçedeki babası kamyon şoförü.  Okuldaki üç yılı boyunca hiç okula gelememiş babası. Yatılı öğrencinin velisi okul müdürü olduğu için gelmesi de gerekmiyor zaten. Arkadaşım haylazlıktan sınava girememiş. Bunun tek telafisi güçlü bir mazeret. Ölümden daha güçlü bir mazeret olabilir mi? Hele de babanın ölümünden.

Öğretmen, bir telafi sınavı yapıyor, ilk dönem dersten iyi not alıyor arkadaş. Hoca toleranslı davranıyor. Üstüne üstlük her seferinde de arkadaşa babasını kaybettiği ve bir garip yetim olduğu için kol kanat geriyor. Şefkatli ve devamlı moral veriyor:

-Ölenle ölünmez.

Arkadaşın ise ağzı kulaklarında. Hem haylazlığını yapmış hem de öğretmenin şevkatine sığınmış. Tadını çıkarıyor, ne güzel işmiş şu yalan söylemek.

Efendim, okulun ikinci dönemi de bitmek üzere. Lise de bitiyor sonunda. Arkadaşın babası okulun olduğu yere yük alıyor. Gelmişken de üç yıldır uğrayamamanın mahçubiyetiyle okula geliyor. Okulda ise şevkatli kimya hocamız Nermin Hanım nöbetçi ve okulun bahçesinde dolaşıyor.

-Hocam İlker'i görecektim, lise sonda.

-Nesi oluyorsunuz İlker'in? 

-Babasıyım, üç yıldır bir türlü gelemedim, ne yapıyor bizim hayta, bakayım bir.

Artık şans mı şansızlık mı bilmiyorum. Arkadaşım tam yalanının keyfini sürerken, okulun bitmesine bir ay kala,  okula gelen babasının Nermin Hocayla karşılaşması sonucu yalanının bedelini çok ağır ödüyor. Şevkati fazla olanın öfkesi de fazla ne de olsa. 

-Bir daha yalanın y'sini ağzına alanın...

Hiç yorum yok: