KOMŞULUK ÖLMEDİ DAHA

Çocukken duyduğumuz bir hikaye vardır. Yeniçeriler yedikleri üzümlerin parasını asmaya kese içinde asacak kadar dürüst, esnafımız da “benden bu kadar mal aldın, gerisini de komşu esnaftan al” diyecek kadar tok gözlü, kanaatkar. Bunlar okulda bize anlatılmıştı fakat okuduğum hiçbir tarihle ilgili roman ve inceleme kitaplarında teyidini görmemiştim. Belki de şu çivisi çıkmış dünyada bir temenniydi anlatılanlar.

Uzun süreli şehir dışında görevdeyim. Ancak hane halkınca başka eve taşınma zarureti ortaya konmuş, daha üç ay oturulan evden taşınma talebi yeni bulunan evle de desteklenmiş. Gerekçe de işe gidiş-geliş ulaşım problemi.

Eh, madem yeni ev bulunmuş, bana fazla iş düşmeyecek, yeni evin kira farkı da bir şekilde halledilecek tamam, taşınalım, görevden dönüşü beklemeyelim. Eşyayı da firma taşıyacak nasılsa.

Firmayı da bir tanıdık aracılığıyla buldum ve cumartesi sabahı görüşmek üzere altıyüze anlaştık telefonla. Ben telaşlıyım ama hane halkı ve aile büyükleri sakinleştirdiler beni. Cuma akşamı geldim eve, eşyalar toplanmış hazır vaziyette.

Cumartesi sabahı söyledikleri saatte geldi firma yetkilisi ve dört taşıyıcı olarak. Kapıyı açtık, firma yetkilisi iki adım attı feryadı kopardı:

-Çok eşya var abi, bu paraya taşıyamayız.

-Kaça taşırsınız?

-Dokuz yüze!

-Altıyüze anlaşmıştık.

-Anlaştık ama ben bu kadar eşya olduğunu bilmiyordum.

-Siz bir evin eşyalarını taşımaya geldiniz değil mi?

-Evet.

-Şimdi eşyalara iyice bak, bir evde olması gerekmeyen fazladan ne varsa söyle. Kaldı ki normalde üç oda olur bir evde, bizim iki odamız var.

-Olsun, çok eşya var abi, altıyüze olmaz.

-Defolun.

-Anlaşabiliriz abi, sekizyüze de olur.

-Defolun.

Konuşma benim için sona ermişti ancak babam, kayınpeder, bacanak, annem, kaynanam, baldız ve eşim hepsi lafa karışmıştı.(Yeni evli çiftler ilk zamanlar aile büyükleri olmadan hiçbir iş yapamazlardı) Beni de firma yetkilisini de ikna edemediler ve adamlar gitti. Toplanmış eşyalarla baş başa kalmıştık. Süreç yeniden baştan başlayacaktı.

Konuşmalar sırasında bir firma çalışanında tüyoyu almıştım.

-Dörtyüze kamyon bulursun, dört adam da ellişerden ikiyüz, altıyüze bu iş biter. Zaten firma dediğin de zaten dört adam bulmuş kamyon şoföründen ibaretti.

-Nerede?

-Benzinliğin arkasında.

Dediği yere gittim. Bir kamyon şoförüne anlattım durumu. Eşimin talebi üzerine iki sefer yapacaktı, eşyalar üst üste konmayacaktı. Üçyüzelliye anlaştık.Kahveden dört hamal bulduk mu tamam, dedi şoför.

Birlikte kahveye doğru gittik. Şoför tecrübesini konuşturdu ki kahveye fazla yanaşmadan ıslık çaldı.

Sanırsınız ki olimpiyatta elli metre (böyle yarış var mı bilmiyorum, bizim mesafe o kadardı) yarışının startı verilmiş. Elli-altmış kişi son hız bize doğru koştular.

-Abi ben geleyim, beni de alın!

Baktım bana tüyoyu veren firma ile gelen hamal da aralarında. Ona dedim, sen üç kişi seç, ev taşımada tecrübeli.

Kurduğumuz ekiple eve vardık. Firmayı kovduktan sonra yeni ekiple eve varmam bir saati bile bulmamıştı. Hem de beşyüzelliye iki sefer. Neyse ki ekip iyi çalıştı, çok kolay bir şekilde taşıdık evi.

Yeni eve vardığımızda kamyon şoförü, “bizim ekip de burada” dedi. Ekip dediği kamyonun etrafında toplanan dört-beş çocuk. Hamallar ağır eşyaları taşırken çocuklar küçük eşyaları taşıdı.

Yeni her zaman risklidir. Bilinmeyen, yeni olan, kötüyü de barındırır iyiyi de. Artık şansına kalmış. Ben sadece seyrediyordum. Daha bir saat önce tanıştığım kişiler büyük borca girerek sahip olabildiğim tek sermayem ev eşyalarımı taşıyorlardı.

Taşıma sandığımdan daha kısa ve kolay oldu. Hamallar ve kamyon şoförüne bahşiş de verdim, teşekkür ettiler. Sonra çocuklara döndüm, ilk bakışta liderleri olduğu anlaşılan çocuğa para verdim.Almadı, ısrar ettim, yine almadı.

En son “lütfen bir kola için, çok yoruldunuz” diyerek cüzi bir miktar verebildim. Hem çocuklara olan minnetimden hem de bizi balkonlarından izlemekte olan yeni komşularda yanlış bir izlenim bırakmamak için.

Evin içinde yerleşmeye çalışırken zil çaldı.

-Amca, kolamızı aldık, işte para üstü, işte fişi, rica etsem fiş bende kalabilir mi? Annem emekli, vergi iadesi için lazım oluyormuş.

-İstediğin fiş olsun, dedim ama bütün ısrarlarıma rağmen para üstünü almadı.

Aradan aylar geçti. Bir gün çocuğun karyolasının ambalajını çöpe atarken baktım o çocuk.

-Amca o ne?

-Oğlum oldu, onun karyolasının ambalajı.

-Aaaa, ömürlü olsun, söyleyeyim anneme de size bebek kutlamasına gelsin.

Akşama iki kadın geldi hediyeleriyle. Çocuğun annesini tebrik ettim, böyle akıllı, terbiyeli çocuk yetiştirdiği için. Bu sayede mahalleliyle tanıştık, gidip-geldik.

Bundan sonra adaşımla muhabbetimiz devam etti.

-Amca ne yapıyorsun?

-Arabanın teybi bozuk.

-Ben yaparım.

-Peki al, yaparsan çok sevinirim, bozarsan da sorun değil.

Arabanın teybi çok yüksek miktara sigortalıydı. Hırsızlar çalsa yenileyecektim fakat o kadar kötü bir teypti ki, onlar bile bir kere arabayı açmışlar almaya tenezzül etmemişlerdi.

Birkaç gün sonra:

-Amca yaptım, yalnız şurasına kağıt sıkıştırdım, çıkarırsan tekrar bozulur.

Bir süre sonra:

-Amca arabayı kaldırmadan contaları gevşetmen lazım, benim gücüm yetmiyor, siz gevşetin!

Yakınımda oturan bir meslektaşımdan telefonla aldığım tarife göre lastik değiştirmeye çalışırken küçük komşuma yakalanmıştım. İyi ki de yakalanmışım, onun tarifi ile değiştirmiştim lastiği.

Benim beceremeyeceğimi düşünerek yardımıma gelen meslektaşım yanımıza geldiğinde biz son contayı sıkıyorduk.

Hiç yorum yok: