SUSTUM, SIRA BANA DA GELDİ!

Açık söyleyeyim, bugüne kadar Milliyet Blog yayın ilkelerini okumadım, okumayı da düşünmüyorum. Yazımın yayınlandığı diğer yayın organlarının da. Nedeni, ben yazmak istediğim için, insanlığa diyeceklerim olduğu için yazıyorum ve benim de kendime göre ilkelerim var. Beni sadece bu bağlar.

Evet, yazılarımın Milliyet Blogda yayınlanmasını ben istedim ve doğal olarak onlar da neyi yayınlayacaklarına karar veriyorlar. Ben kendi blogum ve arkadaşlarımla kurduğum www.karakoyunlar.com sitesi için “dükkân benim istediğimi yayınlarım, sonucuna da katlanırım” diyorum. Milliyet Blog için de aynı şey geçerli, “dükkân onların istediklerini yayınlarlar” görüşündeyim.

Bu nedenle yazımı neden yayınlamadınız demem, diyenlere de katılmam. Sansür de değildir bu. Zira sansür, örneğin bir yazı için dükkân sahibi olmadığı halde elindeki gücü kullanarak başkasının dükkânında ne satacağına müdahale edilmesidir.

Yaşadığımız devlet de yönetenlerin dükkânıdır bir yerde ancak tek fark, halktan aldıkları yetkiyi hukuka uygun, devletin ve halkın çıkarlarına uygun kullanmak zorundadırlar. Çünkü dükkanın sahibi halktır bu sefer. Eğer bu yetkiyi kişisel çıkarları için hukuka aykırı olarak kullanırlarsa, örneğin bir yazının yayınlanmasını engellerlerse işte buna sansür denilebilir ancak.

Bu çerçevede,  geçen gün bir hayli bekletildikten sonra reddedilen(sanırım yazıyı gönderdiğim diğer yayın kuruluşlarında da aynı akıbet bekliyor ), “Ver Bilal’i, al Celal’i” başlıklı yazımın da (nedeni açıkça belirtilmediği halde) yayınlanmamasını da bir sansür olarak görmüyorum. Editörler bir şekilde beğenmemişlerdir. Yoksa devletin işi gücü bırakıp “şu Erkan Sezgin’in yazısını yayınlamayın” dediğini sanmıyorum.

Ha, ben yazıda herhangi bir sakınca ve bir  hakaret görmüyorum, o ayrı konu. Öyle olduğu içindir ki yazıyı kendi bloğumda ve www.karakoyunlar.com sitesinde yayınladım.

Esasen, ben ülkemizde yaşanan sorunların kökeninin ta Tanzimata kadar dayandığı fikrindeyim . O nedenle eleştirilerimi kişilerden çok sisteme yöneltmeye çalıştığım için olsa gerek, şimdiye kadar gönderdiğim 1.185 yazı içinde reddedilen ikinci yazım olmuştur bu. Bundan dolayı şaşkınım biraz.

Ama yine de şu açıklamayı yapmadan da duramayacağım; her ne kadar yazımın başlığı, “Ver Bilal’i, al Celal’i” olsa da, bir şarkıda söylendiği gibi:
“Demedim, demedim bir şey demedim,

Sadece kafiye olsun diye söyledim”

Hiç yorum yok: