BİR İŞ BULMA HİKAYESİ


Fakülte son sınıf ikinci dönem tek dersten sene kaybetmişiz. Ailemize yük olmak istemiyoruz. Arkadaşlardan ve öğrenci ortamından da uzaklaşmak istemiyoruz. İş arıyoruz. Ancak ne liseli ne üniversiteli olmadığımızdan ve de askerlik sorunu nedeniyle bütün kapılar yüzümüze kapanmakta.

Öğrenci kahvesinde kara kara düşünmekte iken masamıza şık giyimli, kolunda künye sırtında kalın paltosuyla biri geliyor. Köksal’ı soruyor. Şantiyede formen olarak çalışmak üzere Köksal’ın öğrencilerden 8 kişi bulmaya söz verdiğini, bunun için aradığını söyledi. Biz arkadaşlarla gözgöze geldik. Körün istediği bir göz, tanrının verdiği iki göz. Derken uyanık arkadaşlarımızdan Adnan hangi sıfatla aradığını sordu. Misafirimiz de işveren sıfatıyla deyince, biz de fazla istekli görünmeden (şartlarda anlaşırsak ) çalışabileceğimizi belirttik. Bunun üzerine ayrıntılara geçildi.

Çalışılacak yer bir şantiyeydi. Bizden istenen formenlikti. Şantiyede yemek, yatacak yer vardı. Ücret uygundu. Haftada bir gün maalesef bulgur pilavı çıktığı, ama bunun işçilerin kan dolaşımı için bilimsel bir gereklilik olduğuna kadar ayrıntılara girildi. Şık giyimli adam, bütün sorulara kendinden emin ayrıntılı yanıtlar verdikten sonra masanın sabahtan beri birikmiş bütün hesabını (ısrarlarımıza rağmen) ödeyerek ayrıldı. Masada bulunduğu sürece dağıttığı pahalı sigaraların, sıkça çağırdığı garsona ısmarladığı çayların tadını damağımızda bırakarak.

Arkadaşlarla kısa bir durum değerlendirmesi yapıldı. Ertesi günü Kalyoncular Kıraathanesi önünden kalkacak servisle şantiyeye gitme görevi gurubun en uyanık üyeleri Adnan’la bana verildi. Bu arada haftada bir çıkacak bulgur pilavının olumsuz etkilerini bertaraf edici, şantiyedeki odamıza fıçı bira koyma planlar yapıldı.

Sabah erken kalkabilmek için ailesiyle kalmakta olan Adnan’ın evinde kaldım o gece. Adnan’ın annesine de sabah erken uyandırması için sıkı sıkı tembih ettik. Adnan’ın annesi de duruma çok sevindi.  Hatta gol atmış futbolcular gibi sevinç gösterileri bile yaptık akşamdan.

Ertesi sabah erkenden kalktık. Kalyoncular Kıraathanesinin bulunduğu yere gittik. Biz de hatırlıyorduk öyle bir kahveyi. Ancak bütün aramalarımıza rağmen bulamadık. Sorduklarımız da hatırlıyordu öyle bir kahveyi ama ya kapanmıştı ya da yoktu öyle bir kahve.

Bir saatlik arama sonucu kahveyi bulamayınca ve belirtilen servisin kalkma saati geçince fabrikaya gitmeye karar verdik. 800 kişinin çalıştığı Görüş İnşaatın şantiyesini kolayca bulabilirdik nasılsa o köyde.

Köye vardığımızda da fabrika inşaatından kimsenin haberi yoktu. Ama her vatandaşa sorma olayında olduğu gibi kesin sonuca ulaşmanız mümkün değildi. Kimi yok diyor kimi öyle bir şey duyduğunu söylüyor falan.

Biz de fabrika inşaatında köylülerin çalıştırılmamalarına tepki olarak gördüğümüz bu tutum karşısında inşaatı kendimiz aramaya başladık. Köyün bütün çıkışlarında birkaç kilometre gidip geri dönerek inşaatı aradık. Hatta inşaata giden bir olduğundan şüphelendiğimiz kişileri takip ettik köy yollarında.

Bütün aramalarımıza rağmen bulamayınca ve de aniden bastıran yağmurun etkisiyle bu işte devre dışı bırakmayı düşündüğümüz Köksal’dan inşaatın yerini öğrenmek umuduyla hayli ıslanmış olarak  öğrenci kahvemizde bizi merakla bekleyen arkadaşlarımızın yanına döndük.

Sobanın başında bir yandan elbiselerimizi ve ayakkabılarımızı kurutmaya çalışırken bir yandan durumu anlattık. Bize anlatılanların kesinliğinden inşaatı bulamadığımız kanaatine vardık hep birlikte ve Köksal’ı beklemeye başladık.

Köksal birkaç ay ortalıkta görünmedi. Gördüğümüzde durumu anlattık. Köksal gülerek "Hamdi’dir o" dedi. Hamdi, psikiyatrik hastaymış. Kendini birilerinin yerine koyarmış. Buna kendi de inanırmış ve buna göre o kişiyi yaşarmış. Onun gibi giyinir, onun gibi konuşur, rolünü çok iyi çalışırmış. Bize rastladığı gün bir büyük müteahhitin oğlu sanıyormuş kendini.

Hiç yorum yok: