KİM YÜZDE ALTMIŞ?

Hep diyorum; güncelle ilgilenmiyorum, yazmıyorum. İnsan, emin olduğu konularda yazar. Fikri oluşmuştur, emindir, kafası nettir, kaleminin bir yere hizmet etmesi gerekmiyordur, yazar. Fakat bazı şeyler de vardır ki ağzından taşar kelimeler, diline eline sahip olamazsın. İşte elimden kaçanlar. Korkum, olayların sıcaklığı ile derdimi anlatamamaktır. Olsun, yazar cesur olmalıdır biraz. Başlıyorum…
***
Doğu bloğu çökmüş. Bir sürü ülke bağımsızlığını kazanmış. Herkes bu ülkeleri yanına çekme belki de hasret giderme peşinde. Bunun için de çeşitli bahaneler. Dil birliği, din birliği, komşuluk, medeniyet, güç v.s.

Bu ülkelerden biriyle dil birliği olan ülke başlamış altyapı yatırımlarına, eğitim yardımlarına. Genel olarak bireye değil topluma hitap eden yatırımlar. Santral, okul, baraj  gibi.

Bu ülkeyle mezhep benzerliği olan diğer bir komşu ülke ise, ajanları aracılığıyla düğün, sünnet gibi bahanelerle vatandaşlara doğrudan altın, para gibi yardımlarda bulunmuş. Vatandaşlar da biliyormuş bu altın ve paraların nereden geldiğini.

Sonuçta, küçük ülkenin vatandaşlarının kendilerine okul, hastane, santral ve baraj gibi yatırımlar yapan ülke yerine düğünlerinde çeyrek altın takan ülkeye sempati duyduğu görülmüş bariz bir şekilde. Oysa altyapı yatırımı yapan ülke diğer ülkenin neredeyse üç katı harcama yapmış. Fakat insanların bireyselliğini ve bencilliğini hesaba katmamışlar.

Ülkenin aydınları da kızıyormuş halka. Bir çeyrek altına sattınız kendinizi, diye. Oysa çeyrek altını alan aldığı için sevmiş diğer ülkeyi, alamayan da alma ihtimalini sevmiş.
***
Doğuda bir kamu kurumunun misafirhanesinde kalıyoruz. Geçici görevli gelen iki uzman doktorla birlikte. Sağ olsun, diğer kurumun personeli, görevlileri de çok misafirperver. Her akşam bizi yalnız bırakmıyorlar. Yemek sonrası sohbetteyiz. Bu sefer gelenler sendikacılar. O zamanlar memur sendikaları yok,  işçi sendikası temsilcileri.

O sıralar bir sendika genel başkanının aldığı jaguar gündemde. Gazeteler, televizyonlar sürekli ondan bahsediyor. Fakat buna rağmen yapılan seçimde yine o sendikacı genel başkan seçilmiş. Uzman doktorun da isyanı buna:

-Adam sizin paralarla jaguar çekmiş altına, siz hala oy veriyorsunuz!

Artık dayanamadım, olaya müdahil oldum:

-Doktor Bey, sizin bizim okuduğumuz haberleri oy veren işçi de okuyor, o da biliyor jaguarı. Benim için hiç de sürpriz değil. O jaguar alan sendikacının işçisi sizden fazla maaş alıyor. İşçi de bunun karşılığı o sendikacıyı seçiyor. Biz bu olayın tarafı değiliz. Kendi sendikamız olursa, jaguar alırsa o zaman konuşmaya hakkımız olur.

Doktor Beyin hücumlarından bunalmış sendikacı kahkahalarla gülmeye başladı:

-Sağ olasın beyim,   ondan veriyoruz oyumuzu, doğrudur.

***
Bağ-kur’da çalışan arkadaşım anlattı. Bir vatandaş gelmiş, bütün prim borçları affa uğramış. Anapara borcunu öderse bilmem kaç yıl kazanacak ve emekli olacakmış. Enflasyon nedeniyle anapara o kadar cüzi kalmış ki adam elini cebine atmış, çıkardığı bozuklukları hemen masanın üzerine atmış:

-Al beyim, hemen yap işlemimi.

Adam, prim borcunun faizi affa uğradığı için enflasyon nedeniyle kuşa dönmüş anapara borcunu cebindeki bozuk paraların bir kısmı ile ödeyerek emekli olmuş. (Benim bir komşum ise ödememiş, borcu sonradan asgari ücrete endekslenip katlanınca da isyan ediyordu)

Şimdi bu vatandaş kendini bu şekilde emekli eden, eşi ve çocuklarını da bu şekilde emekli etme olasılığı bulunan bu partiye mi oy verir yoksa “böyle emeklilik mi olur, sistem çökecek, reform şart” diyen diğer partiye mi?
***
Yirmi yıl çalıştığım ve bütçesi yedi bakanlıktan fazla olan kurum, sadece üç ay sol partiden bir bakana bağlı oldu. Kalan sürenin tamamında sağ partili bakanlar tarafından yönetildi. İşin geneline bakarsanız da nadiren kurulan koalisyon hükümetlerinde ekonomik ağırlığı olan bakanlık ve kurumların hep sağ partiler tarafından yönetildiğini görürsünüz.

Hele son üç partili koalisyon hükümetindeki bakanlık dağılımını bütçelerine göre değerlendirirseniz korkunç bir uçurum olduğunu görürsünüz. En az milletvekiline sahip partinin paranın iktidarında olduğunu görürsünüz.

Sol partiler kültür, turizm, adalet ve çalışma gibi bakanlıkları alırken sağ partiler vatandaşın cebiyle doğrudan temas kurdular. “Kim ne veriyorsa bir fazlası benden” diyebildiler. Vatandaş da doğrudan cep teması kurabildiği, yaşamını değiştiren partiye oy verdi. Karnı aç adamın opera dinleyecek hali yok doğal olarak.
***
En güncel olayımız, doktorların özel muayenehane açması. Özel muayene, vatandaşın kamuda alacağı hizmetin rüşvetidir. Hastanede vatandaşlar ikiye ayrılır. Özel muayenehaneden gelenler ve gelmeyenler. Kamuda çalışmayan doktorun muayenehanesine kimse gitmez. Gidilen doktorlar vardır ancak o kadar azdır ki onlar da zaten kamuda çalışalım diye ısrar etmezler. Bunu da bütün vatandaşlar da hükümet de partiler de bilir.

Ben bu yasanın tarafı değilim. İçeriğini de bilmiyorum. Hukuk iptal etmişse mutlaka haklı gerekçeleri de vardır. Demek istediğim, eğer iptali için başvurduysanız gerekçelerinizi vatandaşa iyi anlatmak zorundasınız. Yoksa “biz doktorlar halka hizmet etsin dedik, bunlar iptal ettirdiler” diyenler oy verdi diye halka kızarsınız.
***

Evet, son sözüm; yukarıda anlattıklarım benim doğrularım, taraf olduğum şeyler değildir. Fakat tanık olduğum şeylerdir. Sadece empati yaptığımda, yüzde altmışın o kadar da yüzde altmış olmadığını düşünüyorum, hepsi bu.


Hiç yorum yok: