DÜNYANIN MERKEZİNDE OLMAK


-Biri bana kitap versin!

Evet, verilsin. Nitekim bir kaç kitap uzandı hemen. O birini seçti. Kendine ve işine en uygun olanını. Kitaplar aynıydı fakat amaca aynı şekilde hizmet edemiyorlardı. Kaplanışları, okunmuşlukları, altı çizilmişlikleri önemliydi.

O an en önemli kişi oydu. Dünyanın merkezinde, şu sırada o vardı ve dünya onun ekseninde dönüyordu. On altı yıllık öğrencilik hayatımda gördüğüm en iyi kopyacıydı. Geçenlerde kızı da sordu:

-Amca, babamın anlattıkları doğru mu?

-Ne anlattı bilmiyorum ama kesinlikle az bile. Çünkü o yaptığını anlatmıştır. Biz hem onun  anlattıklarını biliyoruz hem de gördüklerimiz var. Baban bir efsaneydi yavrum!

Onun en önemli özelliği hem alıcı hem verici olmasıydı. En iyi olduğu alan oydu. Belki her alanda iyiydi de, arkadaşlara en yararlı olduğu özelliği buydu. Hem alır, hem verirdi, kopyayı. Önüne bileni çalışanı oturturdu. Her şartta ondan kopyayı çeker, daha sonra da kanatlarda ve arkasında oturan arkadaşlara gösterirdi. Yazısı çok güzel ve okunaklıydı. Şekilleri de bir cetvel gibi çizerdi sınav kağıdına. Bu özelliği nedeniyle çok kişinin mezuniyetine katkısı vardır.

Kaynakları güvenilirdi. Ya bilgisine güvendiği arkadaşından çekerdi kopyayı ya da doğrudan kitaptan. Genelde derslere girmediğinden kitabı ilk sınavda eline alır, içindekilerden konuyu bulur ve yazardı. Kitabın aynını yazmasa da kendine göre yazar, kopya olduğu iddia edilemezdi. Ama o iddia ederdi:

-Hoca kağıtları okumuyor, kitaptan aynen yazdığım halde elli verdi. Okumadığı buradan belli.

Her şeyden önce arkadaşımız çok soğukkanlıydı. Normalde konuşurken yüzü kızarırdı ancak kopya çekerken bir nefes alır gibi doğaldı. O nedenle şüphe çekmiyordu. Nitekim yakalanmadan bitirdi öğrencilik yaşamını.

Yenilikçiydi, kopya küçük kağıtlara yazılır kuralı geçerli değildi onun için. Koskocaman kağıtları kendi sınav kağıdının altında saklayabiliyordu. Hatta teslim etmeye giderken elinden aldığı bir başka arkadaşın sınav kağıdını da. Küçük kağıtlara da hazırlardı kopya. Yazısı çok güzel olduğu için minyatür kitap diye satılabilir hazırladığı kopyalar. Fakat o hep şikayet ederdi:

-Bu kopyaları hazırlayayım derken dersi öğrendim, kopyaya gerek kalmadı. İşin zevki kaçtı.

Öğrencilik, kopyacılık literatürüne katkısı vardır. Örneğin şu slogan onundur:

-Amfi seçme, asistan seç!

Sınava gireceğin sınıf amfi önemli değildir. Sınavda gözcülük yapacak asistan daha önemlidir. Arkadaş, en gözü pek hocaların olduğu sınıfta da kopyasını çekerdi fakat sürekli dalgın halde sınıfta dolaşan Nail Hocanın gözcülük yaptığı sınıfta daha kolay çeker, dersi zayıf arkadaşlara daha kolay yardım ederdi.

-Merak etme geçersin, yeter ki sınavda arkamda otur ve gözcü olarak da Nail Hoca gelsin.

Arkadaş, belgesiz konuşmaz. Söylediklerini yapar, gösterirdi de. Sınavdan çıktıktan sonra dışarıda camdan onu seyrederdik. Kopya çekişini. Önündeki sıranın altındaki kitabı, notları ayağıyla çevirerek kopya çektiğine şahit olduk. Ya da sınav kağıdını teslim etmeye giden arkadaşın elinden sınav kağıdını aldığını, kağıttakileri yazdıktan sonra iki kağıdı birlikte teslim ettiğini de camdan gözlerimizle gördük.

Evet, başa dönecek olursak bugünlerde sık sık benzer lafları duyuyoruz:

-Biri bana bunu anlatsın.

-Biri bana şunu göndersin.

-Biri bana izah etsin.

Hatta bir arkadaş işi abarttı, ileriye götürdü:

-Canım sıkılıyor, eğlendirin lan beni!

Yani, ben dünyanın merkezindeyim. Bir şey istemeye ve sormaya tenezzül bile etmiyorum. Ama siz bana bunları sağlayacaksınız.

Yukarıda kopyacı arkadaşımız, "biri bana kitap versin " derken o an için dünyanın merkezindeydi. En iyi kopyayı o çekiyordu ve dersten kalmakta olan arkadaşlarımızı da kurtaracaktı yeteneğiyle. Dolayısıyla hakkıydı demek:

-Biri bana kitap versin!

Peki, dünyanın merkezinde olduğunu iddia edenler. Siz kimsiniz ve neyi başardınız da iddia ediyorsunuz, dünyanın merkezinde olduğunuzu?

Hiç yorum yok: