Kadınlara tüyo. Askerliği bilmeden erkekleri anlayamazsınız. Ama bilmeniz de mümkün değildir. Dinlerim derseniz anlatılanların gerçekle ilgisi yoktur. Daha doğrusu askerlik dinlenenler değildir asla. Anlatılanların o kadar askerlikle ilgisi yoktur ki, askerden izinli geldiğimde mahalle kahvesindeki arkadaşlara şunu söylemiştim:
-Neden böyle olduğunu anlatmadınız?
Hepsi başlarını öne eğmişlerdi sessizce. Benim askerde bulaşık yıkarken çekildiğim resmi gören bir arkadaş:
-Belki de ilk sensindir askerde bulaşık yıkarken resim çektiren, dedi.
Askerlik fotoğraflarında daha çok fotoğrafı çektirenin asla kullanmadığı silahlarla ve asla giymediği kıyafetlerle ve hatta takmadığı rütbelerle fotoğrafı vardır. Ama asla bulaşık yıkarken, tuvalet beklerken veya ot yolarken fotoğrafı yoktur. Bu işleri herhalde Bangladeş’ten gelen askerler yaptı.
O nedenle siz en iyisi askerliği erkeklerin kendi aralarındaki bir sır olarak kabul edin, öğrenmeye çalışmayın.
Erkeklerin ikinci sırrı ise varlıklarıyla övünmek ya da onun üzerine konuşmak. Ben ise ya üzerinde konuşulacak şeyim olmadığından ya da sahip olduklarım hakkında konuşmak istemediğimden pek hoşlanmam bundan.
Bir ara bir araba almıştım. Bildik bir araba değildi. Bir de arabayı aldığım kişi arabaya değişik ilaveler de yaptırmıştı. Bu nedenle ilgi yoğundu arabama. İlgisiz kişilerin ilgisiz sorularından sıkılmıştım. Oysa yerli arabalardan bile ucuz bir arabaydı benimkisi.
Memlekette sanayi sitesinde tamircideyim. Kadınlara bir tüyo daha; erkek arabayı tamire götürmüşse o gün ondan umudu kesin. Asla dediği saatte gelemez ve bu onun suçu değildir. (Profesyonel servise gitmişse gelebilir, onların sistemi vardır az çok)
Erkek doğal olarak arabasını iyi bir tamirciye götürmeye çalışır. İsabet ettirebilmişse iyi tamirciye, onun da müşterisi çoktur tabi ki. Müşterilerini küstürmek istemeyen tamirci azar azar ilgilenir arabalarla. Çıraklara talimat verir, ne zaman işin biterse artık.
Tamircideki uzun bekleyişim sırasında bir polis minibüsü durdu. İnen polisler ve başlarındaki amir, uzun uzun arabamı incelediler.
Sanıyorum memlekette yoktu benim arabadan, küçük bir yer olduğu için. Ancak fiyatı ve benzin tüketimi nedeniyle almayı düşünen çoktu. Sorular başladı: ne yakıyor, çelik jant mı vs.
Buradaki en zor soru da “kaç lira yakıyor” sorusuydu. Araba katalogu ve reklamlarında yüz kilometrede kaç litre yaktığı , şehir içi şehir dışı yakıt tüketimi gibi bilgiler vardı. Ben de arabayı ilk aldığımda yüz kilometrede kaç litre yaktığını ölçmüştüm. Sorana da yüz kilometrede yedi litre diyordum, o da ortalama.
Fakat bu bilgi soranın işine yaramıyordu. Benzin tüketimini kilometreye bölüp söylemek zorundaydın. Benzin tüketimi değişmese de benzin fiyatı sürekli değiştiğinden sorana en taze bilgiyi vermek için sürekli hesap yapmak zorundaydın. Oysa benzin fiyatını ve benzin tüketimi değiştirmek senin elinde olmadığından, kısa sürede de benzin fiyatına göre arabayı değiştiremeyeceğine göre, sürekli hesap yapmanın bir anlamı yoktu bence.
-Ne yakıyor?
-Yüz kilometrede yedi litre.
-Yani?
-?
-İkiyüz falan. İyiymiş.
Polis minibüsünden inen amirin de soruları aynı şekildeydi:
-Dizel mi?
-Kaç model?
-Ne yakıyor?
-Sunroof sonradan mı?
-Kaç para?
Amirin bütün sorularına cevap vermiştim. Fakat Amir arabanın fiyatına şiddetle itiraz etti.
-Olur mu canım, benim x model arabam bile şu kadar lira, bu o kadar yapar mı?
-Sen de x’e araba mı diyorsun yani!
Bir erkeğin her şeyine laf edilir ama arabasına laf edilemezdi. Benimse tamircide beklemekten, arabayla ilgili sorulardan bunalmış olduğumdan ağzımdan çıkanı kulağımın duyacak hali yoktu.
Polisler hemen çevirdiler etrafımı ve soran gözlerle baktılar amirlerine:
-Dövelim mi Amirim?
Amir eliyle hayır işareti yaptı. Minibüse binip gittiler.
2 yorum:
Merak ettim yahu şu arabayı resmi yok muydu :)
Bildiğimiz Bordo skoda favorit 93 model. Aldığım kişi biraz masraf yapmıştı.Hepsi o kadar. Amirinki de şahin di, yeni kasa:)))
Yorum Gönder