SAYMASINI BİLMEYEN SOPA YEMEYE MAHKUMDUR!

Kapanmamış defter yorar insanı. Faruk EREM’in Bir Ceza Avukatının Anıları kitabı ve sonraları seyrettiğim oyunundaki hakim gözümün önündedir.

-Sendin değil mi?

Evet, vicdanı yıllarca onu rahat bırakmamış, sonunda gerçek suçluyu bulmuş ve sormaktadır.

-Sendin değil mi?

Evet, kapanmamış defter yorar insanı. Bir kişisel gelişim kitabında da okudum:

-Son görüşme şart, gerekli ve çok yararlı.

Bu da bir nevi defterleri kapatma tavsiyesi. Diyor ki, ayrılan personelinizle son bir görüşme yapın. Personel, artık personeliniz olmadığı için size gerçekleri korkmadan anlatabilir. Çok yararı olur. 

Nitekim işten kendi isteğiyle ayrıldığı için tazminat hakkını kaybeden bir arkadaşım, gözünü karartarak koordinatörle görüşmeyi başarıyor. Alt kademedeki yöneticilerin kendisinin de işten ayrılmasına neden olan davranışlarını anlatıyor. Koordinatör de bundan çok memnun kalıyor ve talimat vererek tazminatını ödetiyor.


Yani böyle bir yararı da var son görüşmelerin, defterleri kapatmanın. Benim de genelde açık defterim kalmadı sayılır. Mümkün mertebe final konuşmaları yapmaya çalışıyorum. Ya da yıllar sonra karşılaştığım arkadaşlarla o sırada gözden kaçmış gerçekler hakkında konuşuyoruz. Ona göre de dersler çıkarıyoruz.

Yıllar önce, kooperatif furyası zamanında arkadaşlarım, üye oldukları kooperatifin yönetimine talipler. Nedeni, mevcut yönetimin yolsuzlukları. Diğer üyeler de illallah demiş, yönetimin devrilmesine taraftar. Arkadaşlar da olağanüstü bir gayretle çalışıyorlar. Ne kadar çaba gösterdiklerine bizzat şahidim. Eski yönetimin usulsüzlükleri, kendi yönetim kurulu adayları, planları, projeleri, her şey dört dörtlük hazır.

Sonunda genel kurul yapılıyor, ben gitmedim ama akşamına öğrendim ki kıl payı kaybetmişler seçimi. Bir daha da böyle bir ortam bulamadılar. Eski yönetim de bu kadar açık vermedi ve sonuna kadar da gittiler. İyi kötü bitirdiler evleri teslim ettiler, epey geç de olsa. Ne kadar götürdüler Allah bilir.

Birkaç yıl önce işyerinden bir personelle son konuşma yapıyoruz. İlginç birisi. Sürekli mal mülk peşinde. Kaç kooperatife üye olduğunu kendi bile bilmiyor. Bir zamanlar araba alıp sattığı söyleniyordu, bir süre sonra da borsada sık görüldüğü söylendi.

Bir ara da bir gazetenin üçüncü sayfasında boynu bükük bir resmini görmüştüm, kooperatif zedeler diye. Sonradan öğrendim ki gazete haberinden sonra yönetime girmiş. Yani bu camiayı iyi tanıyor ve akrabaları da bu camianın içindeymiş.

Son konuşmamızdan öğrendiğim kadarıyla, arkadaşların yönetimine talip olduğu kooperatife o da üyeymiş ve genel kurulun olduğu gün o da oradaymış. Divanda görevli amcaoğlunun yanında.

-Sizin arkadaşlar kazanmışlardı o gün seçimi ama saymayı beceremediler, dedi gülerek.

Arkadaşlar, tarafsız zannettikleri parmak sayan kişinin, yönetimden birinin amcaoğlu olduğunu bilmiyorlarmış. Sayıma yardımcı olan görevlilerin de, kendi yönetim kurulu üyesi adaylarından birinin de onlarla birlikte hareket ettiğini de. O nedenle kendileri ayrıca saymamışlar parmakları.

Bir filmde dedektifin amiri, polis gibi düşünürsen cinayeti çözemezsin, katil gibi düşünmen lazım, demişti.

Bizim yönetime aday arkadaşlarımız, iyi niyetli olduklarından hırsız gibi düşünemediklerinden gerçekte kazandıkları seçimi masa başında kaybetmişler ve hala haberleri yok. Ben de söylemedim artık, bu saatten sonra ne işlerine yarayacak.

Sadece dersimi çıkardım. İsmet İNÖNÜ demiş ya “namuslular da namussuzlar kadar cesur olmalı” diye. Ona ilave ediyorum. Namuslular da namussuzlar kadar saymasını bilmeli. Ya da “saymasını bilmeyen sopa yemeye mahkumdur”.

Hiç yorum yok: