KARADENİZİN KIYICIĞINDAN



Yazımızın başlığı sizi yanıltmasın. Burası Rıfat ILGAZ’ın bahsettiği karadenizin kıyıcığı değil, karadenizin en kıyıcığı, Hopa.

Bol yıldızlı bir otelin sekizinci katındaki restoranındayız. Manzara, Antalya Falez Otelin 13.katındaki Mehtap Barın aynı. Tek fark otellerin yıldızı.

Restoran kalabalık. Kalabalık, bir ülkenin yüz dolar sahibi, diploma fukarası ve/veya kamyon şoförü kılıklı erkek vatandaşları ile cebinde yüz doları olmayan komşu ülkelerin bol diplomalı film yıldızı kılıklı kadın vatandaşlarından oluşuyor. Birazdan dünyanın en eski mesleği icra edilecek ve yüz dolarlar el değiştirecek.

Yanlış anlaşılmasın masamızdakiler ülkemizin bol diplomalı erkek vatandaşları. Hadise, “bir piknik alanında komşu ağacın altındaki mangalda pişmekte olan pirzola kokusunun ciğerlerimize çekilmesi” şeklinde cereyan ediyor.

Restorandaki şarkıcının “gel Erzurum’a gel “ şarkısını söylemesi birden soğuk bir hava estiriyor. Otele girerken gördüğümüz 25 plakalı araçların çokluğu aklımıza geliyor. Bu şarkının yüz dolar sahiplerine aldatmakta oldukları eşleri ve rızıklarını yemekte oldukları çocuklarını hatırlattığını düşünüyoruz. Neyse ki pirzola kokusu ağır basıyor ve restoran eski havasına dönüyor.

Restorandaki kadınların ülkemizdeki vergi mükellefi ve/veya rekortmeni işyerlerinin merdivenlerinde muz yiyerek müşteri bekleyen meslektaşlarına benzememesi dikkatimizi çekiyor. Görevi gereği bu kadınlarla görüşme olanağı bulan masamızdaki dostumuz “kadınların hepsinin diplomalı ve meslek sahibi olduklarını, ülkelerindeki sistemin çökmesi sonucu dünyanın en eski mesleğini icra etmek zorunda kaldıklarını, bir çoğunun bir miktar para biriktirdikten sonra ülkelerine döndüklerini ve bir daha bu işi yapmadıklarını “ anlatıyor.

Bir ülkede vatandaşların sandığa oylarını atarak seçtikleri yöneticilerine aslında namuslarını da emanet ettiklerini düşünüyoruz. Tabi en azından oyunu atacak sandık bulabilenler için. Bulamayanları allah kurtarsın.

Hiç yorum yok: