BU ALEMİN BUCERA'SI (Röportaj)

Sanıyorum Okunası Kitaplar Gurubunda tanıdım onu. Benim bir yazıma yorum yapmıştı. Derken iki tane blogu olduğunu öğrendim. Blogunda kafasında huni ile görünce epey şaşırdım. Profil resminde hanım hanımcık gördüğümüz Sema Hanım, kafasında huni ile karşılıyordu.
Oldum olası insana merakım vardır. Hele hele ilginç, herkes gibi olmayan, rutin dışı insanları merak ederim. Nedir dertleri, nedir buna iten onları diye. Sema Hanımı bugüne kadar görmesem, konuşmasam da yazılarından profilinden takip ederim. O da benim yazılarımı okur, yorum yazar destek verir. Bir nevi yazan dayanışması bizimki.
Ama çok eğlendirir beni Sema Hanım; kendine tarafsız bakabilir, başına gelen olayları objektif yorumlar.

"Kuzeyin Kızı" diyor kendine, o nedenle sıcaklarla arası yok. Bazan " Balkanlara malum olsun ben ''alçak basıncı'' özledim" der bazan da "yağmur başladı ya gerisi boş gayrı". Sıcaktan çok bunalırsa da "kutuplara tayinim çıksın, gitmeyen ne olsun" der. Dinlediği bir şarkıdan, düğün hazırlıkları yaptığı bir sırada lösemi teşhisi konan arkadaşını hatırlar. Bana göre en hüzünlü hikayesi ise baba ocağından yazdıklarıdır.
***
"...Her sene yaptığım gibi odaları teker teker gezdim yazlık evin, yıllar sonra karşılaştık irkildim.
-''Hoş geldin kızım'' dedi.
- ''Baba ?... diyebildim kısık sesle.
-''Ne salak kadınsın sen, ölüler konuşmaz kendi alemlerine hapsolmuşlardır, hala öğrenemedin mi? dedi.
Sinirlendim,'' kasketler de konuşmaz o zaman '' dedim.
***
Yazılarında hem neşe hem hüzün vardır. Başından geçenleri, günlük yaşantısını paylaşır bizlerle, kendi üslubunca. Kendisini turist zanneden esnafın tavırlarından, arkadaşlarının kendisini müze sanarak ziyaret etmesinden bahseder yazılarında.

Toplumsal olaylara duyarlıdır da.Referandum öncesi "12 dev adam tamam, görevini yaptı şimdi de 49 milyon dev adam lazım" diyor ya da "Dün hiç tanımadığım bir erkeğe sırf Tayyibe benziyor diye usulca sokulup '' HAYIR'' dedim" diye yaptığı eylemleri anlatıyor. Tekel İşçilerine destek için grev yaptığı bir gün, valinin muayeneye gelerek grev kırıcılığı yapması ise tam bir talihsizlik.

Bir düşünce insandır da. "Neden komik erkek seksi oluyor da komik kadın kanki" oluyor sözü ona aittir. Profilinden bloglarından tanıdığımız Sema Hanımı bir söyleşide anlatmak zor. Biz önemli gördüğümüz yerlerin altını çizmekle yetineceğiz.Teferruat, Sema Hanımın profili, blogları ve yakında çıkacak kitabı "Bir Delinin Poliklinik Defteri"ndedir.
***
Bucera ne demek ve neden bu ismi seçtiniz?

Bucera aslında benim ana dilimde bir kelime ama maalesef artık pek konuşamadığımız ana dilimiz olan gürcüce bir kelime.

Anlamı; deli gibi görünen ama daha çok saçları ifade eden bir kelime. Dağınık, kabarık didik didik duran saçlar. Delinin Poliklinik Defteri dediğime göre yakışır dedim. Bir de unutulan ana ile bir özlem belki.

Derdiniz ne? Gençlikse gençlik, Güzellikse güzellik, eğitimse eğitim, doktorluksa doktorluk? Her doktorun bir uğraşı olur deseniz o da müzik, resim motor falan?

Dert olarak düşünmedim hiç ama yazan insanlarda vardır bir huzursuzluk, sanırım haklısınız. Sorunuzdaki güzel dertleri (hepsi geçerli olmasa da) yan yana dizin, bakın bir. Sadece sıkılmış olabilir miyim acaba? Evet evet ben sıkılmıştım hayatımdan.

Şimdi böyle güzel bir kadın, böyle güzel fotoğrafları varken neden başına huni takar ki? Ben her şeyi aştım? Bir meydan okuma mı bu? Kadını meta, biblo haline getirmeye?

Bir meydan okuma mı bilmiyorum ama bir rahatlık vardır ben de. Kendimle barışık bir insanım özellikle yaş otuzları geçmeye başlayınca daha da barıştım kendimle, hatalarımla eksiklerimle dalga geçmeyi, kendime gülmeyi çok severim. Kendisine deli diyen birinin de kaynana topuzu dantel gömlek yerine huniyle poz vermesi doğal değil midir?

Bir yandan da şikayet; komik erkek seksi oluyor da komik kadın neden kanka oluyor, diye? Çelişki değil mi bu?

Yok efendim ( burada yazar gülüyor J ) Çelişki değil bu blog dünyasında sınırlı bir yazıydı. Orada bir serzeniş vardı ama mizah ağırlıklıydı hatırlıyorsanız. Blog dünyası kadın ağırlıklı ve resmini koymadan kimliğini açıklamadan, mizahla, eğlenceli yazılarla, birçok erkek blog yazarı, haksız rekabet yapıyor bir çeşit masum flörtlerle kadın okuyucuları çekerek izleyici sayısını artırıyor. Tam tersi de geçerli tabii seksi kadın imajı veya cinsellik, ilişkileri yazarak da okuyucu toplayan kadın çok ama sadece komik kadın o kadar prim yapmıyor. Reyting kaygısıyla yazılmış bir yazıydı o efendim baya da bir dikkat çekti. Hatta bir erkek sitesinde o yazıma link vermişlerdi. O yazımdan sonra izleyici listesinde olmayan ama beni takip eden birçok okur ses verdi. İyi ki yazmışım.

Kız çocuğu özlemi ben de had safhada. Sizde de öyle görünüyor. Fakat size emanet edilen kızı ne hale getirdiğinizi gören sosyal hizmetler müdürlüğü harekete geçmedi mi daha? Çocuk istismarı suçundan soruşturma açıldı mı hakkınızda? Kardeşinizin kızının fotoğraflarını görmemesi için net bağlantısını kestirdiğiniz doğru mu?

Ah yeğenimden bahsediyorsunuz siz. Şimdi bu satırları okuyanlar şaşıracaklar. Evet kız çocuk özlemi çok var bende kız çocuklarına çok düşkünüm ve yeğenim sık sık bana emanet ediliyor. Madem kendimize deli demişiz hakkını verelim dedim. Yeğenimi kılıktan kılığa sokmaya ve resimlerini albüm halinde facebooktan paylaşmaya bayılıyorum ve arkadaşlarımın arasında ciddi bir izleyici kitlem var.
Anne sen yokken teyzemler beni maymuna çeviriyo
Gel lan buraya sevcem
Anne teyzemler beni gezmeye götürdüler Arca abim bana yeni ayakkabılar giydirdi
Anne teyzemler ağlamayayım diye elinden geleni yapıyorlar ağzımı bile açtırmıyorlar benim, çok iyi bakıyorlar bana
Anne ! teyzem diyo ki,'' Her küçük kız çocuğunun kırmızı papuçları olmalıymış
teyzem dedi ki '' hanfendi olunmaz hanfendi doğulurmuş '
Bir kadının hayat damarları bunlarmış teyzem öle diyor . Öğrenmem gereken ne çok şey var.Çok çalışmam lazım çok
Teyzem diyor ki tüm o ayakkabıları bu minik kart alıyormuş.Bu düyanın mucizeler ile dolu olduğunu biliyordum ama en büyük bu mucize bu sanırım
Referandumda hayır oyu veren gençler bir bir tespit edilip fişleniyor

"Nikah memuru olaydım, gün akşam olaydı da sadece gülen yüzler göreydim" Herkes nikah memurluğuna talip. Boşanma davalarına baka baka evlenmekten korkan avukat çok gördüm. Benim işim de çok sevimli değil ama o kadar etkiliyor mu sizi?(Dertli insan görmek)

Evet etkiliyor. Gülmeyi seven bir insanım ama bizim meslekte gülmek için deli olmak lazım bundan dolayı seçtim deliliği. Yukarıdaki cümleyi statusuma niye yazdığımı söylersem daha iyi anlarsınız beni; O gün bir hastamın filmine bakmış ve büyük bir ihtimalle akciğer kanseri olduğunu görmüştüm. Tomografi isteyince ise ‘’Önemli bir şey yoksa tomografiyle uğraştırma beni kızım yaz bir reçete gideyim ben’’ demişti. Ben ise o yıllanmış mavi gölerin içine bakarak büyük bir ihtimalle kansersin amcacığım diyememiş, bir şeyler uydurmuş, kötü haberi sadece ertelemiştim. Şimdi anladınız mı beni?

Ben başıma gelenleri çocukken başıma üç defa kiremit düşmesine bağlarım. Sizin de var mı böyle bir hatıranız? Yoksa sonradan mı böyle oldunuz?

Desenize size göre ben çok şanslıyım benim başıma otuzbeşinden sonra sadece bir huni düştü o kadar.

Deli doktoru çok görülmüştür de doktorun delisi pek görülmemiştir. Az olduğunuzu ve bu nedenle koruma altına alınmanız gerektiğini düşünüyor musunuz?

Kesinlikle haklısınız. Az bulunan bir türüm her gün hüznün, derdin kol gezdiği odamdan güldürecek anılar çıkarmaya çalışıyorum akıl işi değil valla.

Bir insanın karikatürünün yapılması heykelinin yapılacağına dalalettir. Artvin'e, Sultanahmete birer heykel yakışır. Peki maskınıza yer baktınız mı bu yaz? Borçka'ya bakan bir tepe ya da Hopa ve Arhavi'nin karadenize bakan tepelerinden birinde?

Aman efendim önderimiz büyüğmüz deli Rıza’nın heykeli yapılmadıkça biz bir hiçiz. Yalnız Artvin’in yaylalarında minik bir ahşap ev hiç fena olmazdı hani. Memleketimi özlettirdiniz bana.

İki ayrı blogunuz var.Nedeni ne? Birinde akılı uslu şeyler yazmak mı?

Evet diğerinde akıllı uslu hatta edebi yazmaya çalışıyorum. Burçlara çok inanmam ama ikizler burcuyum. İki kişilik vardır bende zaten biri; akıllı, uslu, duygusal, hassas ki bu yönüm kendini ikinci bloğumda ifade ediyor.

Şakacı, deli dolu, hayatı ciddiye almayan diğer yönüm daha çok delilin poliklinik defterinde yazıyor ama beni güldüremeyen fakat etkileyen acıklı hasta anılarım da yine ‘’delinin poliklinik defterinde var .

"Tipik bir ikizler burcuyum iki yüzlü olandan değil değişken olandan" diyorsunuz. Ben de ikizler burcundanım, iki yüzlü olanla değişken olanı nasıl ayıracağız?

Çok basit iki yüzlülük bilinçli bir seçim rol yapma halidir ve genellikle bir çıkar uğruna yapılır dürüstlük içermez. Değişkenlik ise insanın kişilik yapısıdır ve bu değişkenliğini olduğu gibi dışa yansıtıyorsa eğer o kişi tamamen doğaldır ve hiç rol yapmıyordur yani dürüsttür.Bir de ikizlerden çok yazar çıkar.

Blog tanıtım yazınızda "Hoş geldiniz,koskoca okyanusta bir kapı bulup,bir delinin odasına girdiniz korkarım artık siz de bendensiniz" diyerek geleni hemen deli yapan bir hoş geldin sloganınız var. İtiraz eden, hakaret davası açan olmadı mı ya da şart midur?

Şart değuldur tabii ki ama okurken kendilerine benimle kendilerini özdeşleştirirlerse eğer benim kadar okurken onlarda eğlenir diye düşündüm çünkü ben yazarken çok eğleniyorum çok gülüyorum.

Kitabınız ne zaman çıkıyor? Biliyorsunuz Attila İLHAN'ın Divan pastahanesinde isminin yazılı olduğu bir masası varmış. (Laf aramızda bana da yazılarımı yazdığım kahvenin garsonu masamı ayırmayı önerdi. Adım yazılı plaket de olur bir gün inşallah)
Günümüzde ise bazı yeni yazarların isimlerini plaket olarak çaktırdıkları masaları bazı mekanlara yerleştirme çabası içine girdikleri görülmüş. Kitabınız çıkacağına göre masa siparişini verdiniz mi marangoza? Nereye yerleştireceksiniz?

Evet varmış yazarların öyle mekanları Elif Şakak da bir fırında pasta, hamur işi kokuları arasında yazarmış. Ben yazar olamadığıma göre amatörce bir şeyler yazmaya çalıştığım ve yoğun çalıştığım bir mesleğim olduğuna göre havalı bir cevap veremeyeceğim.
Yazmaya değer bir olay olduysa önce bir reçete kağıdına not alırım sonra evde yazmaya çalışırım.
Yani masa siparişim yok ama meşhur olunca kendime şöyle krallara layık pırlantalarla, yakut zümrütlerle kaplı bir huni siparişi verebilirim.J
Bir de ne zaman çıkıyor demiştiniz değil mi ? Aslında her an çıkabilir Eylül ortası çıkacaktı çıkmadı bekliyorum ama ‘’kitap fuarında 6 Kasım’da size imza günü yapalım’’ dedi editörüm.
O güne yetiştirirler sanırım lakin kitapsız imza günü pek şık olmaz kanımca.

Fakültedeyken tıpta okuyan göçmen bir kız arkadaşımız vardı. Bütün hayali doğuda görev yaparak halka hizmet etmekti. Fakat tayini boğazda bir hastaneye çıktığından bu hayalini gerçekleştiremedi.Sizin İstanbul'a gelmeniz de böyle bir iş kazası sonucu mu oldu? Hayallere ne oldu?

Bu soruya çok şaşırdım Erkan bey. Sanki biliyormuşsunuz gibi sormuşsunuz. Fakülte boyunca hayalimde Karadeniz’ de sahil kasabasında hekimlik yapmak vardı. Bahçeli bir evim bir sürü hayvanım, tavuğum ineğim bağım bahçem olacaktı. Belki de araba yerine de bir atım, onunla çayırları çimenleri aşacaktım.
Benimkisi hoş bir evlilik kazası, evlendim ve İstanbul’a yüzyıllık çınarlar gibi kök saldım gidemem artık başka bir şehre.

İlaç prospektüslerinin(umarım böyle yazılıyordur) okunabilenlerinin bir bölümünde şöyle bir ibare var: "doktorunuz tarafından aksi belirtilmemişse günde üç defa".Hiç aksini belirttiğiniz oldu mu bir reçeteye? Örneğin:
-İlacı günde üç defa öpüp başınıza koyun, sonra da çöpe atın.
-İki tanesini bir muska içine koyup bir hafta taşıyın.
-İlaçların hepsini birden için, bir veda mektubu yazın

Ha ha çok güldürdünüz beni iyi ki hekim olmamışsınız yoksa benden beter oldurdunuz siz. Yok bunu genellikle arkadaşlarıma yaparım. Mesela iş yerindeyim msn den bir soru gelir; İşte ofiste bilmem kimin arkadaşı şöyle olmuşmuş ne yapsınmış ?Başlarım anlatmaya önce; yeni gömülmüş mezarlıktan üç gün üst üste toprak alacaksınız, toprağı sirkeli suda beklettikten sonra….’’yaa tamam ya biz de seni doktor yerine koyduk’’ diye cevap alırım.

Bir hastanede doktorlar odasına girdiğimde sigara dumanından babamın doktorunu görmekte güçlük çektim. Şöyle bir söz var; doktorlar imam gibidir. Dediğini yap, yaptığını yapma. Ya da kaygı duyuyor musunuz örneğin kızartma yerken bir hastanıza yakalanmaktan?

Yok öyle bir korkum yok çünkü sigaradan nefret ederim, çok az yemek yerim, sebze meyve ağılıklı beslenirim. Bu konuda eminim gıcık oluyordur hastalarım bana. Su içsem yarıyor diyenlere sorarım ‘’Bana dürüst bir şekilde yediklerinizi tek tek anlatır mısınız?’’Sonra kendi kahvaltımı anlatırım; ‘’Ben yarım domates iki zeytin bol roka ve yarım dilim kepek ekmek yedim ‘’deyince sus pus olurlar. Böylece ben de suyun kalori ihtiva etmediğini kilo yapmadığını bol bol su içebileceklerini ama yemeği kısmaları gerektiğini ispatlamış olurum.

Tam sosyal solcu olarak tekel işçilerine destek için yapılan greve katılmışken, valinin muayeneye gelmesi kötü olmuş.Vali Beyi muayene etmek yerine greve katılmaya davet etseniz daha iyi olmaz mıydı? Yoksa benim sosyal solculuk , buraya kadar mı diyorsunuz?

Efendim o sıkardı biraz, bir devlet memuru olarak yemedi yani. Hem yazımda dediğim gibi ben sosyal solcuyum. İş saatleri sosyal hayatım olmuyor ki iş saatim onlar.

Kitabınız baskıda galiba. Nasıl tarz bir kitap olacak? Sitenizde gördüğümüz gibi mizah ve mesleki anılar şeklinde mi?

Kitap bile diyemiyorum ben minik bir cep kitapçığı. Blog sayfamda yazdığım anılardan oluşuyor şu anda kitapta olan anıları sayfamdan kaldırdım. Anılar yeterli olmayınca sevgili editörüm ‘’karalama defteri’’ isimli bloğumdan denemeleri de ekledi. Sonuç itibari ile kitabın ismi ‘’Bir delinin poliklinik defteri ve denemeleri’’ olacak

Bir de şu kitap macerası nasıl başladı. Amatör arkadaşlar da merak ediyor. Ben de. Teklif yayınevinden mi geldi, siz mi müracaat ettiniz?

Bunu blog sayfamda çok eğlenceli bir dille anlatmıştım ama o yazıyı kitaba almaya karar verince kaldırdım. Şansım S. Ahmet gibi bir yerde çalışıyor olmam. Editörüm önce benim hastamdı sonra blog sayfamdan bahsettim okuyunca beğenmiş ve bana mini bir cep kitapçığı çıkaralım teklifi ile geldi ben de sevinçten havalara uçtum hiç aklımda öyle bir şey yoktu.
Hatta bloğumdaki yazıda poliklinik odam üçüncü sınıf bir pavyona ben yeni düşmüş bir şarkıcıya editörüm ise gazinocular kralına dönüşüyor ve beni keşif ediyordu. Pucca kadar olmasa da benim de kendi çapımda keşif edilme hikayem var.

Aile fotoğrafınıza bakınca normal bir aile görünümü var. Ne diyor evdekiler bu durumunuza? Çocuklar nasıl buluyor komik bir anneyi?

Normal bir aileyiz biz, büyük oğlum çok sever şakacı halimi iyi ki böylesindir der ama benim otoriter anne yönüm de vardır. Yani evde sürekli pişmiş kelle gibi sırıtarak dolanmıyorum.

Mesleğim gereği Türkiye'yi üç defa turladım. 97'de 28 gün kaldım Artvin'de. Gerçekten de çok etkiledi beni insanları, doğası. Nedir bu uyum, doğayla insanın uyumu? Sırrı ne Artvin'liliğin?

Burada izninizle biraz gururlanacağım. Artvin’i ve Artvin’li olmayı seviyorum. Doğa Allah vergisi ama insanlarının aydın, hümanist, yumuşak başlı, olması, çok kültürlü olmasına bağlı olabilir. Coğrafi olarak çok küçük bir alanda çok çeşitli diller ve kültürler yüz yıllardır huzur içinde bir arada yaşamaktadırlar. Türkiye’nin en ücra köşesi olmasına rağmen kültür seviyesi yüksektir. Kuzenim Behlevan denen bir köyde briç oynayan ihtiyarlara bile rastlamış.
Sahil kesiminde Lazca ve Ermenicenin bir çeşidi olan hemşince konuşulur biraz içeriye girince gürcüce başlar, bazı ilçelerde ve köylerde o bölgede poşa denen sanırım Roman dediğimiz vatandaşlarımızla aynı ırktan gelen topluluklar vardır. Artvin merkez sadece Türkçe konuşanlardan oluşur genelde Kafkas kültürü hakimdir.

Kitap:

Bloglar:

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Bucera, Artvin'li olmasan da seni severdim.Sanki akrabam sandım bir an seni..Uygun bir zamanda tanışmayı çok isterim doğrusu..Ben anne tarafından Artvin'liyim ve lazlığımla gurur duyuyorum..Söyleşiyi keyifle okudum.Samimi yanıtlar ve yazar ışığı içeren ifadeler hemen sarıp sarmalıyor insanı..Ufaklığın fotoğraları ve altlarındaki notlar çok şekerdi, epeyi kıkırdadım sabah sabah..Erkan senin soruların da gitgide usta işi oluyor..Ben acemiliğine den geldim ona yanıyorum..))NOT:Ben Facebook'un yıldızı Ümit..

Bucera dedi ki...

Erkan bey;
Dışarıdan bir gözle kendimi okumak çok keyif vericiydi teşekkür ederim.
@ Ümit
Madem ikimiz hemşeriyiz be birader gel seninle beraber bir facebook dükkanı açalım

R.Erkan SEZGİN dedi ki...

İki laz bir araya geldi ya tanrı dünyamızı korusun, evrenimizi bize bağışlasın:)))

Adsız dedi ki...

Bucera, cığım fikrunu çok tuttim...Hamsi Kardeşluğu diyine isum da koyaruk oğa..:)))Not: Bu arada ben ismi cismi belli kişiler arasında " adsız" olarak yer almaktan utanır oldum..Şu işi bi becersem iyi olcek.:))

mahmutemin dedi ki...

"Izıdıraplı, hüzünlü kalplerde yeşerir, ne yeşerecekse."
elinize sağlık güzel bir yazı okudum..

Saygılarımla