BELANIN ADI PİYANİST

Bela iyi aile çocuğu değildir. Kibar da değildir, randevu almaz. Aniden dalar yaşamımızın içine. Geliyorum demez, geldim de demez. Geldiğinde çok geçtir artık. Benzer olaylardan kaçarak gelmesine engel olabiliriz. 

Kapı çalmadığı için kapıyı açmamak da çözüm değil belaya. Ne kılıkta, kaç kilo, kimi kimsesi var mı, bilsek de torpil yaptırsak da gelmese.

Bu herhalde bela geliyorum demez sözüne en uygun hikaye. Efendim, hikayemizin kahramanı bir devlet memuru. O gün evlilik yıldönümleri ve eşini almış kurumunun sosyal tesisine götürmüş yemeğe.

Adı üzerinde sosyal tesis. Çalışanlar eşiyle çoluk-çocuğuyla gelsinler yiyip içsinler diye yapılmış bir yer. Genelde çok temiz, bakımlı ve ucuz yerler. Çalışanın bir nevi itibar yeri. Tek sorun, buraların kendine göre kurallarının olması. Hiyerarşinin ön planda olması. Parası olmadığı için piyasada itibarı olmayanların itibarlı oldukları yerdir bir anlamda. Buralarla ilgili hikayeler çoktur. Şimdilik şöyle diyelim, parayla piyasadaki bir lokantada, otelde ve barda göremeyeceğin itibarı buralarda bir tayinle görebilirsin.

Evet, çiftimiz konumlarına uygun bir masada romantik bir akşam yemeği yiyorlar. Bir yandan da canlı müzik dinliyorlar. Herkes halinden memnun. Adam coşuyor. Bir de piyaniste kendi şarkıları çaldırabilirse değme keyfine.

Gidiyor piyaniste, o gün evlilik yıldönümleri olduğunu söyleyerek şarkılarını söylemesini rica ediyor. O gün bela piyanist-şantör kılığında. Git işine diye bağırıyor ve el hareketiyle de destekliyor bunu. Adamcağızın eşinin de duyacağı göreceği şekilde.

Yıllardır gözlediğim bir şey var. Makam mevki sahibi olan kişi iyi-kötü olduğu yeri bilir, oturduğu koltuğun (hak etmeden otursa bile) ne olduğunu bilir. Bir de bu makam ve mevkilerin kiracıları vardır. Makam ve mevki sahibinin eşi, çocuğu ve yakını türden, makamın ne olduğunu bilmeyen ve onu kötü kullanan kişiler. En tehlikeli kişiler bunlardır. Mümkünse asla kiraya verilmemeli başkası tarafından kullanılmamalıdır makam ve mevkii.

Burada da kiracı piyanist-şantör. O kurumda çalışmamakta ve ücret karşılığı sadece çalıp söylemek üzere haftanın belli günlerinde tutulmuş kişi. Fakat nereden alıyorsa gücü o gün amirin yerine de bakıyor. Amir de orada halbuki. Birkaç masa ötede. Bağırıyor:

-Ne şarkısı kardeşim, git işine.

-Tamam, söylemeyeceksen söyleme de, niye bağırıyorsun ve hakaret ediyorsun. Ben bu kurumun elemanıyım.

-Bana ne kardeşim, git!

Öyle bağırıyor ki hem amire hem de şarkı isteyenin eşine duyurmayı başarıyor. Amir derhal sahneye geliyor.

-Ne oluyor burada?

-Efendim bugün evlilik yıldönümümüz. Eşimle bir şarkımız vardı, onu söylemesini rica ettim. Bana bağırıyor.

-Sen kimsin şarkı isteyecek? Makamın konumun ne?

Amir bunu söyledikten sonra elemanına bir tokat atıyor. Ki bundan sonra haddini aşmasın. Sadece eşiyle güzel bir akşam yemeği yemek isteyen, eşiyle tanıştıkları günlerdeki şarkılarını dinleyerek dans etmeyi hayal eden eleman artık bu kadarına dayanamıyor. Eşinin yanında bir de tokat yemek çok zoruna gittiğinden amirini bir yumrukta yere seriyor ve eşini de alarak orayı terk ediyor.

Tabi ki bu olay bir sürü insanın içinde oluyor. Fakat piyanistle elemanın sohbetini kimse duymuyor. Herkesin gördüğü elemanın müdürü yumrukladığı. Belki bir kısmı müdürün elemanı tokatladığını da görebilmiş durumda.
Sonrası bir sürü iş. Soruşturmalar, tayinler, görevden alınmalar. Sonuç olarak eleman emekli albay babası sayesinde işten atılmaktan kurtuluyor. Bir güzel gece, işgüzar bir piyanist-şantör sayesinde kabusa dönüşüyor ve neredeyse bir elemanın işsiz kalmasına neden oluyor.

Hiç yorum yok: