RAKIYI MUNDAR ETMEK



Her duyduğunu kabullenecek biri değildim. Geriye dönüp baktığımda hep bilineni sorgulamakla geçmiş ömrüm. Özellikle de atasözlerini. Benimki biraz “sağlık ocağı doktorunun gripsin demesine karşın araştırma hastanesinin uzun tetkik ve araştırmalardan sonra grip teşhisi koymasına” benziyor. Sorguladığım atasözlerinden biri de “karı-koca arasına girilmez”. Biraz da “hiç bir şey göründüğü gibi değildir”.

Dominant karakterlere dizilerde de rastladım gerçek hayatta da. Ancak gerçek hayattaki karakterler dizideki gibi keyif vermiyor insana. Kadın eziliyor, kabul. Fakat bazıları da var ki; ezdi mi tam eziyor. Yıllardır ezilmişliğin hıncından mıdır bilinmez, eline fırsat geçerse ne yapılacağının timsali adeta.

Ev gezmeleri vesilesiyle tanıdım. Adam çok efendi, iyi, sevecen, duygusal, yakışıklı, eğitimli. Yani bir erkekte olmadığını ya da az olduğunu düşündüğünüz ne varsa bu adamda var. Belki de tanrı elindeki iyi ne varsa bu arkadaşa verdiğinden bize kalmamış. Sorun belki de iyi şeylerin adil dağıtımından kaynaklanıyor olabilir.

Kadın ise belki de kocası çok iyi olduğundan tam aksi bir insan. Ki bu benim az sayıdaki ev gezmelerindeki gözlemim. Eve girer girmez başlıyor; bir kıskançlık bir fesatlık ki ben on dakikada nakavt. Kocasına yaptıkları ise tam bir eziyet. Eşini küçük düşürmekten tutun da adama yapmadığını bırakmıyor tabi bize de.

Biz ender gerçekleşen ev gezmelerinde bir kaç saat adamın hatırına katlanıyoruz fakat adamın hali beni çok üzüyor.

Artık dayanamadım ve durumdan vazife çıkararak olaya müdahil olmaya karar verdim. Planı da yaptım. Bir dahaki ziyaretlerinde adamı içirmeye karar verdim. İçireyim ki adamın içindeki dev ortaya çıksın, vursun masaya yumruğunu, hatta belki de rakı fazla gelirse kadına da. O onun bileceği iş. Belki de bu sayede kadın biraz frenlenir de adamı ezmekten vazgeçer beni de sinir etmekten. Hazırlığı da yaptım önceden. Özel rakı, peynir ve kavun.

Kadınlarda gözlediğim bir şey var. Kadın-erkek eşitliği üzerine çok hassastırlar, özellikle de okumuşları. O nedenle, deseniz ki siz mutfakta oturun kadın-kadına biz salonda oturalım, asla kabul etmezler. Oysa ev gezmelerinde hemen oturulur, üç-beş muhabbetten sonra kaynaşma başlar. Organizasyonu da kadınlar yapar.

-Oğlum hadi odana götür arkadaşını, bilgisayarda oynayın biraz. Dolunay, gel biz de mutfakta çay yapalım.

Çayın mutfakta yapıldığı doğru da gerisi yalan. Birlikte çay yapılma kısmı. Çaydanlığa suyun evin kadını tarafından, demliğe de çayın misafir kadın tarafından konduğuna şahit olmadım şimdiye kadar.

Çocuklar odalarında, kocalar salonda çay beklerken kadınlar başlar sohbete. Çaylar geldikten sonra da başka bahanelerle (sigara içme, meyve hazırlama vs.) devam eder mutfağa birlikte gitmeler. Sonuç olarak ev gezmesinin büyük bir bölümü haremlik-selamlık şeklinde geçer. Ama herkes karşıdır haremlik-selamlık oturmaya.

Ben de bu durumu bildiğim için, kadınlar çay yapmaya mutfağa gidince hemen planımı uygulamaya koyuldum. Bir tepsi içinde getirdim salona rakı-peynir-kavun üçlüsünü. Kadınlar mutfakta bizi masaya yatırmışken ben de adamın içindeki devi uyandırmaya çalışacaktım.

Bir-iki kadehten sonra tam sırası diyerek konuya girdim.

-Bu Dolunay da seni çok eziyor abi.

-Ben karımı seviyorum!

-Seni topluluk içinde küçük düşürüyor.

-Şikayetçi değilim.

-Biraz dik dur.

-Seviyorum ben.

-Tüh Allah senin gibi adama, müstahaksın sen, bari rakıyı mundar etme!

Hışımla kaldırdım önündeki tepsiyi, “ne halin varsa gör!”

O nedenle, “karı-koca arasına girilmez” ve hatta “hiçbir şey göründüğü gibi değildir”.

Hiç yorum yok: