BİR İŞ VAR BU İŞTE

Çocukluk alışkanlığı galiba, radyo dinlemek. Yaşamın olmazsa olmazıydı bizim için. Evde, tarlada, çarşıda radyo hep açık. Şarkı, haber, radyo tiyatrosu, çocuk programları. Bu o kadar öyle ki, bir defasında evden çıktığımda bir şarkı çalıyordu radyoda. Tek kanal olduğu, her evde de aynı şarkı çaldığı için kahveye varana kadar kesintisiz dinledim şarkıyı.

Amacım nerede o günler değil. Radyo dinleme alışkanlığımız var, kısacası. Özel radyolar da başlayınca yaşasın özgürlük. Seçme hakkı, çok seslilik, radyomu istiyorum. İşin ilginci ben hala istiyorum radyomu.

Şimdi, göreve bir yere gitmişsiniz.  Genelde iki seçeneğiniz var, gibi. Aslında yok, tek seçeneğiniz var. Oranın yerel bir-iki radyosu ve de trt var. Diğer büyük kanallar henüz yayında değiller orada. 

Gittiğin yeri tanımak için bir-iki gün yerel kanal tamam. Sonra sıkılıyorsun biraz trt dinleyeyim diyorsun.

Dinleyemiyorsun zira yerel radyo dibinden yayın yaptığı için dinleyemiyorsun. Bu öyle bir-iki yere mahsus bir şey değil. Birçok yerde bu böyle. Özgürlük isteyen özel radyolar sadece kendilerinin dinlenmesini istiyor.   Bunu da cebren yapıyorlar. Belki de haklılar. Kendi olanakları ile devletin olanaklarını mukayese edince rekabet edemeyecekleri ortada.

Bu durum adsl bağlantıları yaygınlaşana kadar böyleydi. Çünkü artık internetten dinliyordum radyoyu. Neyse konumuz bu değil. Sadece düşünmüştüm o zamanlar. Bu şehrin valisi, belediye başkanı, komutanları radyo dinlemiyor mu, diye. Dinleseler kesinlikle bir şey yapmak zorunda kalırlardı. Ya dinlemiyorlardı, ya bu durumda bir şey yapacak halleri yoktu ya da iyi hakem değildiler, her pozisyona düdük çalabilme yetenekleri yoktu.

Yine bir başka yerde baktım ki vilayet binasının önünde korsan kitap satılıyor. Vilayet binasının önü bir meydan. Meydanın vilayet binası bölümünde korsan kitapçı yayınmış kitaplarını yere sermiş satıyor. Hiç kimse görmese bile korsancı vilayet binasının önünde nöbet tutan polislere üç metre mesafede.

Bu o şehirde görev yaptığım iki ay boyunca devam etti. Bir ara hiç üşenmedim. Valiyi ziyarete gittim. Tam ayrılırken vali beyle el sıkışırken meydana baktım. Korsan kitapçı aynen yerinde duruyordu.

Şimdi, anlaşıldı ki şikayet ettiğimiz şeyleri yetkili kişilerin görmemesi, duymaması olanaksız. Bu hemen hemen her yerde aynı olduğuna göre komplocu yanımız ağır basmaya başlıyor. Bu korsan işi öyle birkaç genç ekmek parası kazansın kıvamından ötede.

Her cinayet, “bundan kimin yararı var”  sorusu ile çözüldüğüne göre şöyle geçmiş on-on beş yıla bakalım.  Bu vilayet önündeki korsancılar sayesinde ne kitap yazan, ne yasal olarak satan, ne müzik besteleyen ne söyleyen kısacası sanatla uğraşan kimse bu yaptıkları ile yaşamlarını sürdüremez hale geldi. Futbol maçlarının telifinin çok sıkı korunabildiği ülkede kitap, müzik rahatça korsan satılabiliyor. Eminim ki şu an binlerce şarkı ve kitap bu kaos ortamının bitmesini bekliyor. Binlerce çocuk genç artık sanatla uğraşmayı hayal bile etmiyorlar. 

Epeydir şarkıcı olmak için evden kaçan kız haberi okudunuz mu gazetelerde. Dizilerimizde filmlerimizde şarkıcı yapmak için kızları kandıran kötü adamlar da kalmadı artık. Zira olsa asla gerçekçi olmayacak.

Bütün bunlar gösteriyor ki bir kültür, bir medeniyet ölüyor. Ya da öldürülüyor. Bir iş var bu işte.
                

Hiç yorum yok: