BOŞUNA İNTİHAR ETMEYİN!


Yıllar önce bir arkadaşın intihar ettiğini öğrendim. 12 Eylül döneminde günlerce işkencelere dayanmış, cezaevinde kalmış, sessiz ve sakin bir arkadaştı. Bu nedenle şaşırdım intihar etmesine. Nedenini kimse bilmiyordu, kız nedeniyle olduğu tahmin ediliyordu sadece. Çünkü tavana astığı odaya giren anne ve babası onu ipten indirmeye çalışırken, ağabeyinin eşi, yengesi bıraktığı mektubu odaya girer girmez sobaya atmış, bu nedenle de kimse okuyamamıştı.


Benim bu olaydan anladığım:

A) Aşk nasıl ve ne kadar güçlü bir duygu ki o kadar işkenceye, cezaevlerine dayanabilmiş bir kişi bu duyguya dayanamamıştı?

B) İnsanın kendisiyle ilgili en aciz olduğu konu ölümünden sonrasıdır. Hiçbir müdahale şansın yoktur. Ölümünden sonra nereye gömüleceğin, cenaze töreninin nasıl olacağı, mezar taşında ne yazacak, salan nasıl ve nerede okunacak tamamen senden sonrakilere kalmıştır. Dediğini dinleyen olursa ne ala. Nitekim gömüldüğü yeri, mezar taşında yazanı asla kendisinin kabul etmeyeceğini bildiğim ölmüş yakınlarım vardır. Arkadaş da intihar ederek vermek istediği mesajını, bıraktığı mektup okunmadan yakıldığı için verememiş, bir yerde boşa intihar etmiştir. Ölümü hakkında onun söylemek istediği değil, insanların anlamak istedikleri akıllarda kalmıştır.

C) Normal şartlarda, eşiyle kayınpederinin evinde yaşayan bir köylü kadını olan yengenin aileyle ilgili alınan kararlarda hiçbir etkisi olmaz. Fakat bu olayda mektubu okutmadan sobaya atarak en doğru kararı vermiş, en isabetli tavrı sergilemiştir. Mektupta yazanlar ışığında arkadaşın sevdiği kızla ilgili olumsuz davranışların önüne geçmiş, köyde oluşması muhtemel hasımlığı da önlemiştir. Bu nedenle en doğru kararı kimin vereceği belli olmadığından bir karar vermeden eğitimi, cinsiyeti, sosyal konumuna bakmadan herkesi dinlemek gerekir.

2 yorum:

Bucera dedi ki...

Çok etkileyici bir yazı .Yenge ise çok cesur.
Ölüm ise kocaman sonsuz kara bir delik düşündükce içimizi ürperten

NzN dedi ki...

yenge gibi karakterler nabzı en iyi tutanlar oluyor kanımca...
kıvrak zekalarını bu alanda geliştirme imkanı bulabildikleri için olsa gerek...