HİÇBİR CENAZEYİ KAÇIRMAYIN!

Aklınızda bulunsun.Eğer bir arkadaşınız çok yakınlarından birini kaybetmişse diğer arkadaşlarınıza siz haber verin.Zira onun haber vermeye ne zamanı ne de mecali vardır.

Ben de öyle yaptım. Arkadaşım annesini kaybetmişti. Eşi bana haber verince işyerindeki diğer arkadaşları arama işini ben üstlendim ve hepsini haberdar ettim. Hemen bir buluşma yeri saptadık ve orada buluşarak arkadaşın annesinin evine vardık. Camiden sonra mezarlığa gitmek üzere organizasyonu yaptık. Dört arabaya doluştuk ve mezarlığa doğru yola çıktık. İşi garantiye almak için de arkadaşın halasının oğlunu da öndeki arabaya aldık.

Büyükşehirlerde trafik nedeniyle araç takibi çok zordur. Araç kalabalığından ve trafik ışıkları nedeniyle ancak öndeki birkaç arabayı takip edebilirsiniz. Cenaze arabası bir hayli önde olduğundan ve öndeki diğer araçları da tanımadığımızdan rehberimize güvenmekten başka çaremiz yoktu. Nitekim mezarlığa yaklaştığımızda bir virajda dört cenaze konvoyu saydım. Hepsi yeşil renkte cenaze arabaları, arkalarında da onlarca araç vardı.

Mezarlıklar mevkiine vardığımızda sağlı-sollu bir sürü mezarlığın olduğunu gördük. Ancak rehberimiz “ben biliyorum” deyince rahatladık. Yolda gördüğü her güzel kadına “üff karılara bak” deyişini de samimiyetine yorduk.

Rehberimizin uyarısı üzerine soldaki bir mezarlığa girdik. Burası dediğinde de arabalardan indik. Bu arada bir gurubun “yanlış geldik” diyerek telaşla arabalarına doğru koştuklarını gördük.

Cenaze mezara çoktan indirilmiş toprak atılmaktaydı. Geç kalmış olmanın suçluluğuyla hemen küreklere yapıştık biz de ve toprak atmaya başladık. Aklımda kalan, zeminin kayalık olması nedeniyle atacak toprak bulmakta bir hayli zorluk çektiğimizdi. Biraz zorda olsa mezarı doldurmayı başarmıştık.

Dikkatimi çeken diğer bir husus ise her cenazede, mezara toprak atmak sevap olduğundan iki kürek atınca ardınızda sevap kazanmak isteyen biri hemen uyarırdı; biraz da biz atalım..O zaman kürek yere bırakılırdı. (Elden bir başkasına kürek verilmezdi) Arkadaşın annesinin cenazesine katılanlar camide bir hayli kalabalık olmasına rağmen toprak atmak için benden kürek isteyen yoktu. Belki sevap fazlalığı nedeniyle toprak atmaya ihtiyaçları yoktu kalabalığın. Kayalık zeminde elimizden küreği alan olmayınca kan ter içinde kalmıştık.


Ancak arkadaşımızın annesi için bunun lafı bile olmazdı. Artık mezar toprakla dolup üzerini düzeltme işlemi yapılırken duayı bitiren hoca, “Halil Efendinin ruhuna el-fatiha “ dedi. Arkadaşın annesinin adını bilmiyorduk ancak Halil olsaydı mutlaka bilirdik. Kaldı ki Halil olsa bile hocanın Halil Hanım demesi gerekirdi. Halil Efendi değil. Bunu duyan aramızdaki en uyanığımız “Ahmet yok” dedi.

Bizim cenazelerimiz televizyondaki medyatik ve sosyetik cenazelere benzemez. Kara gözlükleri arkasında kim gelmiş, kim gelmemiş, kim ne giymiş, kime görünmek lazım derdimiz yoktur. Bizim cenazelerimizde eller havada gözler aşağıda dua edilir. Ya da toprak atılır telaşla. Biz zaten cemaatten sadece arkadaşı tanıyorduk. Eller havada, gözler yerde bir vaziyette arkadaşımız var mı diye etrafa bakamazdık. Kaldı ki rehberimiz de sağlamdı.

Eller duadan sonra yüze sürüldü ve karşıya bakıldığında anlaşıldı ki arkadaşımızın annesi yerine Halil Efendinin mezarına gelmiştik. Cemaate bakınca da neden elimizden kürek istenmediği de anlaşıldı. Biz yaklaşık oniki kişiydik. Bizim dışımızda on kişi ya var ya da yoktu. Onlar da yaşlı gariban tiplerdi. Yanlış hatırlamıyorsam ölü gömüldükten sonra taziye kabul eden de olmadı. Halil Efendiyi on sadık dostu ile devletin oniki müfettişi defnetmişti.

Derler ki; sen ne kadar cenazeye gidersen senin cenazen de o kadar kalabalık olur. Sonradan çok düşündüm Halil Efendi nasıl biriydi acaba diye. Bence yaşamını ekmek kavgasıyla geçirmiş bir at arabacısıydı Halil Efendi. Sevabı da çoktu ki tanrı onun oniki devlet görevlisi eşiliğinde gömülmesini sağlamıştı yolumuzu şaşırtarak…

Hiç yorum yok: