BABAMIN ÇİFTLİĞİ

-Adam bir bira söylüyor, vereceği beş lira ama tavırlara bakınca sanırsın ki sanki burayı satın almış.

Bunu söyleyen her zaman gittiğim yerin garsonu Mehmet. Daima masamızın yanında ayakta durur muhabbete iştirak eder. Daha doğrusu biz sorularımızla onu muhabbete zorla sokarız.

Zorla deyince aklıma geldi. Varsa eğer, "Garson Hakları Evrensel Beyannamesi"ne bir madde ekleyemez miyiz? Neden barmenin müşteriyle sohbet etmesi serbest hatta muhabbeti iyi olan barmen makbul olmasına karşın neden garsonlara yasak. Neden bizim garson Mehmet sorularımıza yanıt verirken bir gözü devamlı şefinde ve patronuna bakıyor.

Evet, beş lira verince koskoca mekanı satın aldığını sanan müşteriyi kendine getirmesi kolay.Verirsin eline beş lirayı oranın ona ait olmadığını hatırlatırsın. Ya bir etiketi veya ünvanı var diye ya da böyle birinin yakını diye orayı babasının çiftliği sanana ne yapacaksınız?

Normal bir mekanın kendi kuralları vardır. Hitap ettiği kitlenin istek ve öncelikleri dikkate alınarak kuralları konmuştur. Sonuçta insanların gelmesi, memnun kalması ve para harcamasıdır amaç. Tabi ki buralarda da parayla ya da unvanla itibar sağlanabilir ama asla bunlar için kural değiştirilmez. Buralarda kişi değil kişiler söz konusudur.

Oysa bir kamu kurumunun sosyal tesisinde, kampında öyle değildir durum. O an o kişi yetki ve güce hükmetmektedir ve onun kuralları, istekleri kaprisleridir geçerli olan.

Askerliğinde sahneye çıktığı orduevinde kimsenin alkışlamadığı ünlü sanatçı, gazino komutanı olan arkadaşıma sormuş hayretle:

-Çok mu kötü söyledim?

Komutan alkışlamadığı için mi kimse alkışlamadı, komutan alkışlamayı mı unuttu, dalgın mıydı bilinmez.O sanatçı hala alkışlandığına göre.

Buna benzer tuhaflıklar vardır kamu sosyal tesislerinde. Botunu çorabını çıkarıp kenara koyan bakan oğlu, self servis kampta masasına yemek isteyen bakan yeğeni, tesisleri seçim bürosuna çevirmiş milletvekilleri vs. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Dışarıda herhangi bir yerde söylemeyi aklından bile geçiremeyecekleri şeyleri buralarda hak görüyorlar kendilerine.

Bir defa da benim başıma geldi. Genelde gitmem böyle yerlere. Hem zamanımız olmadığından hem de tatilde iş ve işi hatırlatacak bir yer görmek istemediğimden ve de buraların her şeye rağmen resmiyetini hiyerarşisini sevmediğimden.

Bir yaz üç-beş günlüğüne bir sosyal tesise misafir oldum. Küçük, metavazi, güzel bir yer. Şehrin merkezinde, havuzu var. İsteyen aracıyla denize gidiyor. Her akşam yemek sonrası şehir turuna çıktığımız için, sorumlu kişi "bu akşam canlı müzik var, tura çıkmayın burada kalın" dedi. Öneri bize de cazip geldi.

Tam sahneyi gören bir masada yerimizi aldık. Bu akşam her akşamdan daha kalabalık. Canlı müziğin taliplisi çok anlaşılan. Aslında ne çalıp-söyleyen ne de bunu organize edenin var böyle bir mecburiyeti. Anlaşılan gelenlere bir güzellik düşünülmüş. Kısıtlı olanaklarla şehirdeki başka yerlere gidilmesin diye böyle bir fedakarlık yapılmış. Piyanist-şantör ise bir personel. Şehirde akşamları başka mekanlarda çıkıyormuş haftanın belli günleri. Bir günde bizim personeli eğlendiriyormuş.

Müzik başladı, söyleyenin sesi de güzel, söylediği şarkılar da. Fakat birazdan garsonun uyarısıyla sesi biraz kıstı, keyfi de kaçtı. Az sonra garson tekrar uyarınca patladı:

-Sesi ancak bu kadar kısabiliyorum, isterlerse bırakayım söylemeyi.

O kadar morali bozuldu ki, işin ilginci benim de canım sıkıldı. Gecenin başındaki keyif kalmamıştı, ne onda ne de bende. O nedenle garsonu çağırıp sordum:

-Kim istiyor müziğin sesinin kısılmasını?

-Emekli bir abimiz geldi on üç kişiyle, müziğin sesinden iki laf edemiyorlarmış.

-Söyle onlara depolup gitsinler.

Garson fena bozuldu. Tesisin sorumlusu, garsonu dinledikten sonra apar-toprar masama geldi.

-Bir emekli abimiz rica etmişti sesi kısın diye, ama buranın kralı sizsiniz. Müziği açalım ama abimiz misafirlerine mahçup olmasın.

-Buranın kralı ben değilim sizsiniz. Siz bir kural koymuşsunuz bizler buna uyacağız. Haftanın bu günü canlı müzik koyan sizsiniz. Dinlemeyecek olan başka bir gün gelir ya da bugün başka bir yere gider. Söyle onlara toparlanıp gitsinler.

-Efendim ayıp olur, daha soğuklarını bitirmediler.

Bir emekli savcıdan dinlemiştim.Bir hakarete uğrayan aynı şekilde cevap verirse ceza almazmış. Madem ki bu emekli personel misafirlerinin yanında o an orada bulunan yüze yakın kişinin müzik dinleme hakkını elinden almaya kalkmıştı, aynı şekilde ödeyecekti.Tekrar ettim:

-Derhal burayı terk etsinler.

Davranışları ile güzel Türkçe'mizin onun gibiler için söylenmiş bir kelimesini sonuna kadar hak etmiş olan tesisin sorumlusunun bağırtısı duyuldu:

-Aç sesi sonuna kadar, haydi kalkın kızlar oynayalım!

Müziğin sesini kıstıran on üç kişinin orayı terk ettiğini gören şarkıcı personelimiz coştu. Bir de viski söyledim kendisine. Coştukça coştu. Çok güzel bir gece geçirdik. Diğerleri iki laf edebilecekleri bir yer bulabildiler mi bilmem.

Hiç yorum yok: