ŞABANGİLİN SUÇU NE?

-Bu bana attığın son kazık olsun!

Bunu söylediğim adam pazarda bir satıcı. Uzattığım paranın iki katını isteyince anladım, etikette yazanların yarım kilo olduğunu.

Evet, o satıcının bana attığı son kazık oldu belki. Ama ne onun attığı kazık eksildi ne de benim yediğim. Ondan da benden de o kadar çok ki şehirlerde. Kazık atılacak insan ve kazık atacak insan. 

Ayda beş gün çalışan kaportacıya sormuş bir arkadaşım, nasıl geçiniyorsun, diye. O da beş günde gelenler yetiyor, demiş.

Evet, çağımız değişti. Uzun uzun çalışmaya, araştırmaya, kaliteye gerek yok. Bul bir iyiniyetli, sömür gitsin. Bütün şehir anlayana kadar kazık attığını sen zaten köşeyi dönersin. İspatı mı, bakın caddenize. Hangi sıklıkta değişiyor dükkanlar. Burada açığa çıktın git başka semte. Taşradan gelenlerin iyiniyeti yeter sana ömür boyu.

Geçen kooperatif evini satan bir arkadaşım anlattı. Bir emlakcı evini çok fahiş fiyata satmış, üstü senin maddesi gereği yüklü de bir komisyon almış. Nasıl olduğunu sorduğunda başka evi göstererek sattığını öğrenmiş. Vazgeçmeye çalışan arkadaşa emlakcı:

-Sana ne kardeşim, sen evini sattın istediğinden fazlasına. İyi araştırsaymış da yemeseymiş kazığı.

Evet, cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşeli. Herkes başka anlam çıkarsa da bu sözden, benim çıkardığım; iyi niyetlilerin üzerine basarak ilerleyenler cehennemi boylayacaklardır. 

İyi niyetin kaynağı ne derseniz taşralılık, derim. Bundan kısa bir süre öncesine kadar kır nüfusu kent nüfusundan çok daha fazlaydı. Şimdi yer değiştirdiler. Taşranın özelliği, durağan olmasıdır. İnsanlar, evler, arabalar, kasabalar ve köyler çok yavaş değişir. 

Değişim yavaş olunca da imaj denen şey de kolay kolay değişmiyor. İnsanları koruyan ancak şehirde de korumasız bırakan şey taşranın kapalı değişmeyen yapısı. Taşrada bir ayıp işlemişseniz birine bir kazık atmışsanız ilelebet silemezsiniz o imajı. Mahalle baskısı denen şey de budur. Yazılı olmayan kuralları ve cezaları vardır mahallenin. İyi anlamda da kötü anlamda da.

Bizim mahallede Şaban isimli bir çocuk vardı. Mahallenin girişinde evleri ve dükkanları vardı. Kabahatleri ne bilmiyorum ama ne dükkanı açsalar işlemezdi. Sonra dükkanı kiraya verirler. Diyelim kahve açıldı, yeri güzel olduğundan kahve dolar-taşar. Kira süresi bitince kiracıyı çıkarıp onlar açar kahveyi sinek avlar. Sonra bir lokantaya kiraya verirler. Lokanta dolar taşar. Lokantacının süresi dolunca bunlar lokanta açar kimse gelmez. Sonunda bir şey açmaktan vazgeçtiler. Sadece kira gelirine mahkum oldular. 

Bir de Hasangil var. Bunların da dükkanları yok, sürekli kiracılar. Ama ne açsalar dolup-taşar. Lokanta, kahve, market. 

Mahalleli nezdindeki imajınız geleceğinizi belirliyor ve bir yanlışın cezasını ömür boyu çekiyorsunuz. Şehire gelmiş taşralı henüz şehirleşemediğinden pazarda kazık atanın Şabangil gibi cezalandırılacağını sanıyor. Oysa ne şehir taşra, ne de pazarcı  Şabangil. Hasangil ise mahallede kaldı, yok şehirde.

Şehirde yediği kazıkların ardı arkası gelmeyen taşralı gördüklerinden sonra haklı olarak sormadan edemiyor: Şabangilin suçu ne?

1 yorum:

mahmutemin dedi ki...

Unut gitsin,
Keyfini çıkarmaya bak..
bu öğüdü de kimse vermez haaa...
görüşmek üzere