NASIL BAŞLARSA ÖYLE BİTER!

Bu söz doğru mu tartışılır. Aslında çok güzel başladı yolculuğumuz. Yıllar önce bir iş toplantısı için dokuz kişi aynı otobüste yola koyulduk. O zamana göre lüks bir firmanın otobüsündeyiz, çay kahve ikramı sadece bu otobüste var. Gazeteler de dağıtıldı. Dokuz arkadaş kafa dengi olma, sigara içip-içmeme kriterlerine göre otobüse yerleştik.

O kadar kafa dengi yerleştik ki; önümüzdeki iki arkadaş sekiz saatlik yolculuk boyunca maltız keçisi üzerine konuştular. Ekonomi eğitimi almış olmalarına rağmen maltız keçisi üzerine sekiz saat konuşabilecek birikimde iki arkadaşım olmasından gurur duydum. Ancak sigara içen-içmeyen dağılımımız bu denli başarılı olmamıştı.

İlk sigaralarımızı yaktığımızda yan koltukta oturan arkadaş, şaka yollu “öfff” diyerek eliyle dumanları uzaklaştırmaya çalıştı. Çaktığı kıvılcımdan habersiz.

Orta yaş üzeri kadınlarda gözlediğim bir şey vardır. Fiziki cazibelerinin kaybolduğunu düşündüklerinden midir, dikkat çekmek için midir yoksa artık beğenilme kaygıları kalmadığından mıdır? (ağır başlı hanım hanımcık olma kaygısı kalmadığından) dillerine vurur. Sürekli yüksek sesle konuşur, en küçük şeye aşırı tepki verirler.

Bir de bu otobüs yolcularının ortak bir yönü vardır. Uçağa binecek parası olmayan ama farklı olmak isteyen yolcular, normalin iki katı ödediği otobüs ücretini kaprisleriyle amorti etme çabası içine girerler. Kaprislerinden yanlarına varılmaz ve asla memnun olmazlar.

İnsan hem orta yaş üzeri kadın, hem de bu otobüs yolcusu olursa tut tutabilirsen. Ki muhtemelen de eski sigara içicisidir. (Bu güne kadar en sert sigara muhaliflerinin eski tiryakiler olduğunu gördüm)

Arkadaşın yaktığı kıvılcım üzerine kadın açtı ağzını yumdu gözünü. Arkadaşın şaka yaptığını söylemesi, çağırdığımız otobüs görevlilerinin “sigara serbesttir, hanımefendi sigarasız servislerimize binin rahatsız oluyorsanız” sözleri kadını susturmaya yetmedi. Yol boyunca içtiğimiz sigarayı burnumuzdan getirdi. (Duman zaten burnumuzdan gelir de bu deyim yeni)

Yolculuk maltız keçisi muhabbeti, sigara kavgaları arasında Yalova’ya kadar sürdü. Tam otobüsümüz arabalı vapuru beklerken kendimizi taş yağmuru altında bulduk. Muhtemelen kan davalı Kasımpaşa ve Beykoz taraftarları kavgayı arabalı vapur iskelesinde devam ettirmekteydi.

Kavga çıkmasın diye maçı tarafsız saha olarak Yalova’ya alan, iki takım taraftarlarını ayrı ayrı vapurlara bindirmeyi düşünen yetkililer, taraftarları ayrı zamanlarda iskeleye götürmeyi düşünememişlerdi. Bizim otobüsün tam ortadaki vapura binmesi tam bir talihsizlikti.

Neyse güç bela İstanbul’a vardık. Toplantımız da güzel geçti. Eski dostları da gördük, mesleğimiz adına güzel bilgiler, temenniler v.s.

Otobüsten ağzımız yandığı için dönüşü uçakla yapmaya karar verdik. Uçaktan korktuğu için ısrarla otobüsle dönmek isteyen bir arkadaşı da adeta zorla uçağa bindirdik.

Uçağa binmeden bir arkadaşımız mahalleden tanıdıklarına rastladı. Bunlar mahalle kahvesini çalıştıran ama aynı zamanda bir takımın amigoluğunu yapan Murat ve arkadaşlarıydı. Uçakta yer bulamamışlardı. Arkadaş onlara yer buldu uçakta, havaalanındaki tanıdıkları vasıtasıyla.

Uçakta yerimizi aldık. Bir arada olmak için de yanımızdakilere rica ederek yer değiştirdik. Yolcuların yerini aldığı sırada önümüzdeki koltukta, aslında benim oturmam gereken koltuğun yanındaki adam sağa-sola sataşmaya başladı. Adam sarhoştu ve yanındakiler hemen başka yerlere attılar kendini.

Hostesi uyardık ancak yolda hallederiz, dedi. Bir yolcu da “yolda mı indireceksiniz” diye espri yaptı. Uçak kalktı. Sarhoş adam, yanındakiler kalktığı için daha uzaktaki yolculara ve hostese sürekli taciz sözleri söylemekteydi. Fakat kimse oralı olmadı, duymazlıktan geldi. Elindeki poşette içki şişeleri vardı. Bunlarla uçağın camını kırmasından endişe ediyorduk.

Tam hatırlamıyorum ikram faslından sonra mıydı. Artık etrafında kimse kalmayan, daha uzaktaki yolcuların ve hosteslerin sözlerine tepki vermediği sarhoş yolcu, önünde oturan sanırım buzda kaydığı için kafası kolu ve ayağı sargılı yaşlı alman kadına vurmaya başladı. Yolculuğun başından beri sarhoş yolcuyu dövmek için sabırsızlanan ancak sürekli telkinlerimizle kendini tutan Kahveci Murat ve arkadaşlarını artık tutmak ne mümkün.

Kahveci Murat’ın yumruklarının methini çok duymuştuk ancak hiç görmemiştik. Gördükten sonra ise yemediğimiz için şükrettik halimize. Murat, sarhoş yolcuyu kendine çekiyor, bir vuruyor yolcu iki koltuk öteye cam kenarına düşüyor. Derhal Murat’ı tutmaya, kavgayı ayırmaya koştuk.

Yerimiz tam VİP denilen perdeli bölmenin önüydü. Perdenin arkasında oturan, oturduğu yerde daha fazla ödediği için aynı otobüs yolcuları gibi kendini çok önemli gören biri, ne olduğunu anlamadan Kahveci Murat’a ağır bir söz söyledi. Sarhoş yolcuyu dövmek için Kahveci Murat’tan sıranın kendilerine gelmesini bekleyen (ne de olsa uçakta yer dar) , rakip takım taraftarları ile kavgalardan kondisyonu artan amigolar, derhal perdenin arkasındaki yolcuyu dövmeye başladı.

Bu arada arkadan da “ pis Türkler, vahşiler” diye bir haykırış duyuldu. Bunu duyan arkadaşım da kızın koltuğuna vuruyor, kız da babası yaşındaki arkadaşımıza “o elini…” diye bağırıyor.

Manzara aynen şuydu. Bir yandan Murat sarhoş yolcuyu, amigolar da perde arkasındaki önemli yolcuyu dövüyor. Arkada Türkiye aleyhtarı propagandaların etkisiyle gelmek istemediği halde zorla getirdiği kızının linç edilmesini önlemeye çalışan zavallı anne kızının ağzını kapatmaya çalışıyor. Bir kısım yolcu da arkadaşımızı sakinleştirmeye çalışıyor. Yolcular ve uçak personeli (yedek pilot dahil) de üçe bölünmüş kavgaları ayırmaya çalışıyor. Kalan yolcular da “eyvah uçak düşecek” diye feryat etmekteler.

Bu arada uçağa zorla bindirdiğimiz arkadaşa ilişti gözüm. Beti-benzi atmış bembeyaz yüzüyle hareketsiz oturuyordu. Sanırım uçağa son binişi idi.

Sonunda kavgalar ayrıldı. Herkes yerine oturdu. Şirketlerin eğitim vs. lafları hep bana abartılı gelmiştir. İlk defa orada gördüm eğitimli iyi bir elemanın ne demek olduğunu. Hosteslerden biri sarhoş adamın yanına oturdu. Adamın bütün dediklerine kulaklarını tıkadı. Adamı dövmek için sabırsızlanan siniri bir türlü geçmemiş yolcuları “uçak inince döversiniz” diye sakinleştirdi.

Sonunda uçak sağ-salim indi. Uçağa gelen polisler götürdüler sarhoş adamı. Valizleri beklerken iki polisin arasında gördük sarhoş adamı. Polislerin her birinin elinde sarhoşun bir çantası. Yorulmuşlardı sarhoşu zaptetmekten. “Allah rızası için şikayetçi olan yok mu” diye bağırdılar yolculara. Yolculuğunu artık bir an önce sonlandırmaya çalışan biz dahil kimse şikayetçi olmadı, uçak personeli şikayetçi olsun, dedi yolcular..

2 yorum:

misssfit dedi ki...

okuyunca eğlenceli geliyor ama yaşayınca sanmam :)

R.Erkan SEZGİN dedi ki...

Yaşarken yeterince kızıp üzülüyoruz ancak geçmiş sadece gülmeye yarıyor sanki:)))