ÇAYIMA DOKUNMA!



Kendime verdiğim iki söz vardı. Birincisi sigarayı bırakırsam sigara düşmanı olmayacağım ve ahkam kesmeyeceğim. İkincisi ise ileride "nerede o günler" ve "bizim zamanımızda" demeyeceğim. İlk sözümü tuttum ve tutacağım da fakat ikincisini tutmak zor. Ben tutuyorum ancak şartlar o kadar üzerime geliyor ki sözümü tutamadığım oluyor. Bir nevi nefsi-müdafa durumu.



Bir alış-veriş merkezindeyiz. Beklemeyi sevmediğim için hane halkının da hayrına olmak üzere bir yerde oturup çay içmek derdindeyim. Merkezde diyelim tişört alacak on mağaza varken çay içmek için sadece bir tek yabancı kahve zincirinin yeri var. 


İddia ediyorum ki, ülkemizde sandığa gittiğinde tam gönlüne göre bir partiye oy verenlerin oranı yüzde biri geçmez. Kalanı mecburiyetten, kerhen oy verir bir partiye. Örneğin ben bir olası özelleştirme mağduru olacağımdan menfaatime uygun olarak özelleştirme karşıtı bir partiye oy vermek isterdim.Fakat yarım metrelik oy pusulasında mühür basacak parti bulamazdım. Diğer vatandaşlar da öyle, ya oylar bölünmesin ya da şu parti kazanmasın diye oy atar. 

Demokrasi seçenekler rejimi denmesine rağmen yarım metrelik oy pusulasında kendi seçeneğini bulamazsın.

Bu yabancı kahve zinciri de çok demokratik bir yer ki o kadar ürünü içinde demleme çay yok ve damak tadımıza uygun sadece bir neskafe var. O da kocaman bir bardakta kamışla içilecek ve de bir çayın on katı fiyata içilecek. 

O da güzel olsa bari. İki yudum aldım bıraktım. Seçeneksizliğimle bekledim bizimkileri.

***
Biraz yeniliğe ve değişikliğe meraklı bir arkadaş randevu verdi, lüks semtteki bir başka yabancı çay-kahve zincirinde. Baktığım menüde duyduğum ama denemediğim değişik çaylar var. Bir yeşil çay söyledim.

Yani sunumu mükemmel. Bir asaleti havası da var kabul. Etraf da kalabalık ve asil bir ortam o da kabul. Fakat damak tadım bütün bu etkileyici unsurlara rağmen isyan etti. Gözlerim gördüğü güzelliklerle mest olmuşken ağız tadım isyanlardaydı. 

Bu uyumsuzluğu ortadan kaldırmak üzere çağırdım garsonu:

-Bu yeşil çay güzeldir mutlaka da ben normal çaya ihanet etmedim hiç. Var mı şöyle güzel demleme bir çay?

Allahtan varmış. Arkadaşım geldiğinde göz ve damak tadı uyumunu sağlamış birini buldu karşısında.

***
Fakülte yıllarında yaz tatillerinde çalıştığım otelde bir çay servisine tanık olmuştum. Çay bir defa saatlerdir bekliyordu çünkü içeni yoktu.

Soğuktu çünkü bürokrasi çoktu. Garson adisyon yazıyordu. Bir nüshası kasiyere bir nüshası çay ocağına. Çay dolduruluyordu. Ondan sonra altına peçete yanına küçük kurabiye ve garson da hemen bulunabilirse çay müşteriye gidebiliyor. Tabi ki biraz şatafatlı ama soğumuş olarak.

***
Taksim'de lüks bir otelin zemin katındaki kafesindeyiz. Ortam nezih ve çok kalabalık. Kalın bir menü kitağçığı. Yok yok. Önünde bir sürü çay ve şeker çeşitleri. İngiliz çaylarıymış ve çok makbulmüş. Fiyatı da anasının nihahı tabi ki.

Sonunda gele gele bir fincan içinde sıcak su geldi. Önündeki çaylardan birini seç ve salla. Demleme çay mı, o da ne? Böyle yerde içilir mi?

***
Ben sigara ve çay düşkünlüğüm nedeniyle bulduğum her fırsatta bu ikiliyi yanyana getirmeye çalıştığımdan çok çeşitli yerlere gitmek durumunda kaldım. Bunlardan biri de işyerine giderken yol üzerindeki lüks bir kafeydi. İşe başlamadan şöyle denize bakarak çay ve sigara içmek hakkım değil mi?

Evet, oturuyorum güzel bir masaya. Kimsecikler yok. Güzel bir müzik çalıyor. Derken bir süre sonra geliyor çayım yanında kurabiye, altında peçetelik (üzerime dökülürse diye) çok güzel bardak ve tabak. Görüntü enfes.

-Kardeşim yok mu bergamutsuz olanından?

-Hayır beyefendi, kafemizde bergamutlu çaydan başkası bulunmaz. Müşteri profilimizin tercihi bu yöndedir. Konseptimiz böyle maalesef.
***

Çayın sadece demlenmesi değil sorun, servisi de kalmadı. Yakında çaycı askılarını müzelerde görürsek şaşırmayalım.

Bir kaç ay süren görevim nedeniyle her hafta sonu yollardayım. Gittiğim yer aynı, otobüs de aynı ve doğal olarak mola verdiğimiz yer de aynı.

-Çay verir misiniz?

-Çayımız self servis efendim, önce kasadan fiş alacaksınız sonra da şuradan çayınızı.

-Sen ne yapıyorsun peki?

-Ben boşları topluyorum, masaları siliyorum.


Bundan sonraki bütün molalarda aynısı oldu. Ben de inat ettim çay almadım. Patron da sistemi değiştirmedi. Çayı servis ettirmedi. 



Çay servisi hemen hemen her yerde bitmek üzere. İş yerlerinde de çay makinaları. Doldur doldur iç, tekdüze. Otobüslerde verilenleri saymıyorum bile. Onlara ne demek lazım bilmiyorum. Çay bütünüyle bir sanattır oysa. Demlenmesinden servisine kadar sanatçının ruhunu yansıtır.



Hadi yemek self servis olabilir, kendin seçersin yiyeceğini. Hatta gözün kayar aklına gelmeyeni de yersin, kabul. Yemeğini yedin üzerine bir çay içeceksin. Kalk yerinden, kasadan fiş al, ocağa git al çayını, dökmeden oturduğun yere dön ve afiyetle iç. Yani bir de devlete derler bürokrasi çok diye. 


Patron personelden tasarruf etsin, mevcut personeli de denetlesin diye sen bu kadar eziyeti çek, olur mu?

***
Evet, bütün bu sorunların kaynağı Yunus'un Çay ocağı. Kahvaltı ve misafirlik dışında çayla tanışmamız yani çaydan ilk zevk alışımız İnebolu'da Yunus'un Çay ocağında oldu. Çay ocakları küçük iskemlelerde oturduğunuz, herşeyin de gözünüzün önünde yapıldığı yerlerdir. Çayın demlenmesi, bardakların yıkanması vb. Başka bir şey satılmadığından çayı da mutlaka güzel olmak zorundadır ve öyledir de.

Çay bardakları önce sıcak sula çalkalanır ve çayın oturduğu demlikten biraz dem kazandan da üzerine biraz su altına da bir tabak gelir size. Sıcacıktır ve zevkine vararak içersiniz. Bir taneyle de asla kalkılmaz ve diğer müşterilerle iç içe olduğunuz için çay da güzeldir muhabbet de.

İlk hayat tecrübemi de burada edindim. Çay en iyi bir çay ocağında içilir. İyi bir baklava da baklavacı da yenir. O çayı ve baklavayı her şeyin bulunduğu lüks bir otelde bulamazsınız.

Yine son yıllarda bir kahvaltı modası başladı. Her mekanda her yerde. Lüks restoranlarda, deniz kenarında, bir mandra ya da çiftlikte. Van'daki kahvaltı salonlarında ne varsa alasını getirmişler. Fakat ne kahvaltı salonlarındaki çayı bulabildim ne de o kahvaltı salonlarının sokağa taşmış salaş halini. 

Taş yerinde ağırdır.O nedenle her şeyi adıyla anıldığı yerde yapmaya ve almaya çalışırım. Nitekim geçen yıl sözümü dinlemeyen aile fertleri, dünyaca meşhur bir tişörtçüden hem de normal ayakkabı fiyatının üç katına ayakkabı aldılar ve ayakkabı bir haftada çöpe atılacak hale geldi.

Evet, Yunus Dayının çay ocağındayken o kadar çok eksiğimiz ve bunlara dair hayallerimiz vardı ki. Yaş ilerledikçe yavaş yavaş hem eksikliklerimizi tamamladık hem de hayallerimizi gerçekleştirdik. Fakat anladık ki biz elimizde olmayanların peşinde koşarken hayallerimizi gerçekleştirmeye çalışırken bir yandan farkında olmadan elimizdeki değerleri kaybettik.

Allahım bir çay, markası falan hiç önemli değil. Demlikte kendiliğinden çöksün, demlik porselen olmasa da olur. Çay demliğe konmadan yıkansın yeter. Bardaklar da ince belli olsun ve mümkünse de sıcak suyla çalkalansın çay konmadan önce. Bütün istediğim bu. Çok şey mi istiyorum senden?

Hiç yorum yok: