DÜBELİTE: ALIŞVERİŞ SANATI



Söylenmeyeni söylemek, genelde kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyleri söyleme ya da söylendiğinde bütün insanlığı kurtaracak şeyleri ifade eder.



Oysa benim söylediğim söylenmemiş şeyler, genelde kimsenin söylemeye tenezzül etmediği, üzerine kafa yormadığı lüzumsuz konulardır. Söylenmeyeni söyleyecek bilgi, birikim ve cesaret yoksa o zaman kimsenin söyleyemediklerini söylemek ancak lüzumsuz konularda mümkündür.

Dübelite; baktım, evet söylenmemiş, en azından Türkçede. Doğal olarak dübelci de yok. Ama dübel var. Kavramın doğuş nedeni de dübel zaten.

İşyerlerinde öğle yemeği sonrası kısa bir yürüyüş adettendir. Yemek sonrası siparişleri almak ya da sağlıklı yaşam için yürüyüşe çıkılır. Herkes bir ya da birkaç arkadaşıyla çıkar dışarıya, ben hariç.

Herkes dışarıya çıkarken bana seslenir ama ben yerimden kımıldamam. Zaten günlük yürüyüşümün önemli bir kısmı işe gelir giderken veya ev ve işyerimdeki zorunlu yürüyüşümden oluşur.

Fakat buna rağmen arkadaşlar her öğleyin davetlerini sürdürdükleri için bilirim, kim kiminle nereye gitti, ne aldı, ne yaptı.

Bir defasında iki arkadaş “dübel almaya gidiyoruz “ diyerek çıktıkları kapıdan birer pahalı cep telefonu almış olarak girince bu unvana hak kazandılar: dübelci. Dübelite de dübelcilerin her türlü alışverişle ilgili faaliyetlerine denir. Hadi biraz daha ileriye gidelim. Hani Fransızca da her şeyin bir erkeği dişisi var ya dübelci de erkek alışveriş düşkününe denir. Kadın alışveriş düşkününe ise çaputçu derim ben.

Şimdi, ne bu unvanı vermek abartı ne de almak. Unvanı verenin bir çabası yok ama alan, inanın sonuna kadar hak ediyor unvanını. Öncelikle internette bir güzel inceliyor alacağı ya da merak ettiği ürünü. Daha sonra bizzat yerinde ya da benzerini buluyor inceliyor, ondan sonra karar veriyor.

Kısacası seviyor, aynı zamanda da bilinçli. Bir şey sorduğunuz zaman internetten en az on bağlantı gönderiyor. Arasından seçiyorsunuz ve nesi var nesi yoksa anlatıyor. Kaç siteye üye bilmiyorum ama bildiğim ilk üyeleri arasında olduğu birkaç siteden ilk yüze girdiği için hediyeler geldiği kargoyla.

İnternetten alış veriş demek bir nevi kargo demek. Kaç sitenin kargo şirketini değiştirtmiştir bizim dübelci. Gelen paketi açıp aldığı malın sağlam olduğunu göstermedikleri için. Benim için sipariş ettiği balta çıkınca koliden, kargo görevlisinin korku dolu yüzü hala belleğimdedir. Onun sayesinde aldığımız ürünlerin fiyatları aradan bunca zaman geçmesine ve ucuzlamasına rağmen hala piyasa fiyatının altındadır.

Çin’den on sente içini gösteren köstekli saat aldığını, kargosunun ise birkaç dolar tuttuğunu da onun sayesinde öğrendim. Bir saat hayranlığı var bizim dübelcinin. Bir kaç tane aldığına, birkaç tane de hediye geldiğine şahit olmuşumdur. Bir gün benim de işim olması nedeniyle, birlikte gittik saat toptancısına. Bir saat için pazarlığa tutuştular fakat bir anlaşma sağlanamadı. Saat Toptancısı, dübelcinin söylediği rakamın asla kurtarmayacağında ısrarlıydı.

-O fiyata kurtarmaz abi, bana gelişi şu kadar.

-O zaman size pahalıya veriyorlar.

-Olur mu canım, ben bu şehrin en büyük ve en eski toptancısıyım.

-İsterseniz bakalım internetten, bu fiyata veriyor Türkiye Mümessili.

-Mümkün değil. O başka saattir.

Dübelci, cüzdanından bir kod numarası çıkardı, otuz iki yetmiş bir değil mi?

Saatçi, saati buldu çıkardı kod numarasına baktı, kendini kaybetmiş bir halde telefona sarıldı. Açtı ağzını yumdu gözünü:

-Bunca senelik toptancıyım, adam kazıklamaya utanmıyor musunuz?

-Ne başka saati ağabeycim, otuz iki yetmiş bir diyor adam, internette bana sattığınızdan daha ucuza satmaya utanmıyor musunuz?

Evet, kırk yıllık toptancı kazıklandığını bizim dübelciden öğrenmişti. Çağın değiştiğini, internet diye bir şeyin yaşamımıza girdiğini ve artık “kurtarmıyor abi” sözünün kimseyi kurtarmadığını da.

Bizim dübelci, bilgisiz asla konuşmaz, belgesiz ağzını bile açmazdı. Mail orderi, kargoyu, her şeyi ondan öğrendim, gördüm.

Dübelci, bir gün ev almaya gidiyor. Müteahhit, anlatıyor da anlatıyor. Şöyle iyi malzeme, şöyle iyi plan, konumu derken kaderini çizecek cümleyi ağzından kaçırıyor:

-Daire güneye bakıyor, devamlı güneş evin içinde.

O anda olmayacak şey oluyor, dübelci cebinden bir anahtarlık çıkarıyor. İşyerinden bana da eşantiyon olarak verilmiş pusulalı anahtarlığa bakıyor.

-Bu ev güneye bakmıyor, yanlışınız var. Gelin bakın, pusula kuzey doğuyu gösteriyor.

Bütün satış taktiğini müşterinin yön duygusu olmadığı üzerine kuran müteahhit, dübelcinin çektiği pusula sayesinde dairesi hakkında yanıltıcı bilgi vermenin mahcubiyeti ile on bin lira düşmek zorunda kalıyor ev fiyatından. Eminim bir daha daire satarken yön konusuna da asla girmemiştir.

Hiç yorum yok: