PAZARLIK PROFESÖRÜ


Düğün alış-verişleri, düğün için gerekli her şeyin bir arada olduğu mağazalarda yapılır. İnsanların en kalabalık gittikleri, satıcıya karşı en zayıf oldukları alışverişlerdir, düğün alışverişleri. Kalabalıktır, kız tarafı, erkek tarafı, tarafların en alışveriş meraklıları bir kalabalık oluşturur. En azından eskiden öyleydi. Yirmi yıldır gitmediğim için düğün alışverişine şimdi nasıl bilmiyorum.



Satıcıya karşı en zayıf olunması ise alınanın parasının karşı taraf tarafından ödenecek olmasıdır. Sonuçta, iki milyar hemcinsi arasından kız veya erkek seçilmiş. Bir anlamda “sen benim için en değerlisin”, denmiş. 
Bunun üzerine,” sen en değerlisisin cinsinin” denildikten sonra “en ucuzuna layıksın” denilemiyor.

Zaten bir anlamda da hazır oluyor insanlar bu ana. Tüketim eğiliminin en yüksek olduğu anlar. Mümkün mertebe az hasarla atlatabilirseniz şanslısınız. Pazarlık gücünüz de zayıftır. Satıcı, bu güzel kıza değmez mi dediğinde iş biter. Tezgahtarlar da zaten tüketimi artırmak için elinden geleni yaparlar:

-Bu ara sabahlığın iki tane alınması adettendir.

-Robdöşambr alınmıyor mu damada sizin orada?

-Bakım seti iki tane deniyor bizim orada.

Kız ve erkek tarafları her ne kadar “aşırıya kaçmayalım, daha düğünü, salonu, eşyası var bunun” diye anlaşsalar da satıcı ve tezgahtarların kışkırtmasıyla alınanlar arttıkça artar. Bir taraftan artan bir harcama karşı tarafça aynen mukabele görür. Bu nedenle de artış olur. 

-O zaman biz de ipek pijama isteriz, madem öyle!

Efendim şimdi, bütün bu aşamalar bitmiş. Alınanlar üst üste yığılmış. Babaların kaygılı bekleyişleri başlamış. Bir yandan da gizlice arkası dönülerek eş ve çocuklarından takviye yapılıyor cüzdana, para yetmez, diye.

Benim için en güzel alışveriş fiyatı belli mal ve hizmet alımıdır. İçiniz rahattır, kazıklandım mı endişeniz yoktur. Sigara, belediye otobüs ücreti gibi. Diğerlerinde kesinlikle kazıklanırız. Ya da iktisat terimiyle tüketici rantımızı satıcıya bırakırız.

Bir arkadaşımızın babası nasihat edermiş, istenen fiyatın yarısını ver, diye. Ya da bazıları çok güzel ve uzun uzun pazarlık ederek sizin aldığınız fiyatın yarısına alırlar ve sizi sinir ederler.
Bu dediklerimiz hep aynı safta karşılaşanlar için. Örneğin ben hep tüketici tarafındayım, tüketicilikte tecrübeliyim. Karşımda ise hep satıcılıkta tecrübeliler var ve genelde onlar galip bitirir maçı. Uzun uzun izahatlar, yemin billah etmeler, neticede sesimiz ve gücümüz yetmez satıcıya, dediğini yaparız. 

Olayımızda değişik bir durum var. Kız babası esnaf, hem de iyi bir esnaf, tecrübeli. Kız babası erkek babasından yetki alarak, alınanları birleştirerek pazarlığı başlatıyor. Ortada birkaç bin liranın üzerinde alınan eşya var. Alıcı esnaf, satıcı da esnaf olunca pazarlık kıran kırana geçiyor ve birkaç saat sürüyor. Arada üç-beş gitmeye tam teşebbüs hali, satıcı esnafın alıcının elini yakalama çabaları, alıcı esnafın elini ustalıkla kaçırması. Maç bir nevi denk kuvvetlerin mücadelesi şeklinde sürüyor.

Ömrünü hep alıcı saflarında geçirmiş erkek babası ve tarafı, pazarlığı hayretler içinde izliyorlarlar. Arada uçurum var fakat tarafların uzlaşma çabası sürüyor. Erkek babası arada kendi payını ödemeye razı olma hamlesi yapsa da kız babası derhal önleme yapıyor.

Satıcı esnaf, ortamı yumuşatma, birazda mecburiyet yaratma amacıyla o kadar insana kebap söylüyor. Bu arada pazarlık devam ediyor. Kebabın da yardımıyla sonuçta bir uzlaşmaya varıyorlar. Eller sıkılıyor, anlaşma kutsanıyor. Bu arada kız babası soruyor:

-Eeeee, bunu nasıl ödeyeceğiz?

-Abi peşin değil miydi konuştuğumuz?

-Ne peşini, peşin mi alıyorsun ki sen toptancıdan, hem peşin parayı kim kaybetmiş de biz bulalım?

Hadi baştan bu sefer vade pazarlığı. Yaklaşık bir saat sonra satıcı esnaf pes ediyor. O kadar paketlenmiş eşyayı geri almak, bu kadar pazarlığı boşuna yapmamış olmak adına. Fakat sonuçta yine de kazançlı olarak.

En karlı çıkan ise erkek babası. Ödemeye razı olduğu rakamdan bir hayli tasarruf etmiş olarak ayrılıyor mağazadan. Pazarlık profesörü dünürü sayesinde.

Hiç yorum yok: