ÖLÜMÜN ŞAKASI OLMAZ


Oğlumun kreş öğretmeni anlatmıştı çocukların bencilliğini, acımasızlığını. Bir çocuk geri geri giderken bir civcivin üzerine basmış ölümüne neden olmuş. Diğer çocuklar öyle bir saldırmışlar ki o çocuğa, öğretmenler zor kurtarmış linçten. O kadar acımasız bir varlıkmış çocuk.

Ben şahsen beynimin kayda geçtiği anı hatırlıyorum. Ondan sonraki ilklerin hepsini hatırlamıyorum ama bazılarını öğrenme şeklimizden dolayı unutmam mümkün değil. Hem olayın vahameti hemde buna gösterilen tepkinin şiddetinden dolayı.

Efendim, ilkokul bir ya da ikinci sınıftayız. Evde konuşulanlardan öğrendiğim kadarıyla sınıf arkadaşımızın ağabeyi kız kaçırmış. Hatta kızı kaçırabilmek için de babası trafo görevlisi olduğundan kasabanın elektriğini de kesmiş. Fakat kızın babası öldürmüş arkadaşımızın ağabeyini. 

Bundan dolayı sınıfta bir külah içinde akide şekeri dağıtıldı hepimize. Şekerleri yedik fakat çocuk aklımıza ölüm gibi kavramlar tam yerleşmemiş ki arkadaşa şaka yapmaya karar verdik. İçindeki şekerleri yediğimiz külahların içine kum doldurup ağzını kapattık. Teneffüste arkadaşa uzattık:

-Kız kaçırdığı için öldürülen birinin şekerini yemeyiz.

-Yiyin ya, annem çok üzülür.

-Olmaz yemeyiz, al şekerini.

Külahların içinde şeker yerine kum olduğunu gören ve kendisiyle dalga geçtiğimizi anlayan arkadaşımız ağabey acısına bu alay edilmenin eklenmesine çok üzülmüş ve olayı öğretmenimize anlatmış. 

Arkadaşın yüzündeki üzüntü ifadesi yaptığımızın vahametini anlatmaya yetmedi, belki de daha şiddetli bir ikaz gerekiyordu bize. Onu da öğretmenimiz yaptı. Ölümün acı bir şey olduğunu, hele kardeş acısının ne kadar kötü bir şey olduğunu, her işin şakaya  gelmediğini bir güzel öğretti bize, bir daha unutmamak üzere. 



Hiç yorum yok: