N’OLDUN GARİ?


Bizim Germencik’te klasik sorudur:

-Şimdi n’oldun gari?

Evet, bunca sene okudun, bunca senedir dışarıdasın, gider-gelirsin, bunca emek bunca para seni nereye getirdi? Bitirdiğin okul da öğretmenlik, subaylık, doktorluk gibi bir şey de değil ki bilelim. Evet, n’oldun gari?

Neredeyse bu soruya cevap verebilmek için okur bütün gençler. Verecek bir cevapları olsun, diye. Kaldı ki bu soru sadece Germencik’e mahsus değildir. Başka yerde başka şekilde de olsa sorulur bu; ne oldun, yaşama nereden tutundun?

Sonunda, herkes bir şekilde yaşama tutunur bir yerden. Tutunduğu yer tamamen kendi seçimi, iradesinin sonucu değildir. Hayat getirir insanı bir yere, o ne yaparsa yapsın, ne çaba gösterirse göstersin. Uzun uzun anlatmayayım sadece bir örnek vereyim anlayana, yeterlidir. İTÜ Elektronik tercihi yapan arkadaşım, kodlama yanlışlığı yaparak bizim okulu kazanmış o kadar puanla. ÖSYM’ye “ben bu okulu tercih etmedim” diye dilekçe vermesine ben engel oldum. Yoksa kazandığı sınava itiraz eden tek öğrenci olarak tarihe geçecekti. Bir daha sınava girmesine de şartlar izin vermedi.

Şimdi, kodlama yanlışlığı ile girdiği maliye bölümünde profesör oldu. Ülkemizin konusunda otorite isimlerinden biri ve bir gazetede konusuyla ilgili yazılar yazıyor, televizyonda kendisine mikrofon uzatılıyor.

Bakın etrafınıza, elektroniğe meraklı maliyeciler, iktisat kitaplarına gömülmüş meraklı mühendisler, okumuşlar, okuyamamışlar. Yaşam herkesi bir yere savurmuş. Diyeceğim o ki;  tabi ki sorabilirsiniz, merak insani bir duygudur, n’oldun gari? Fakat alacağınız cevaba göre muamele etmeyin. Askerliğini yapmış, vergisini ödemişse ve en önemlisi de insan olabilmişse, herkesin başımızın üzerinde yeri vardır.

2 yorum:

Kürşat Bülbül dedi ki...

Erkan abi,
Sadece "n'oldun gari" ile kalsa iyi. Bu soruyu genelde "n'apıyon" ve "nerde çalışıyon" gibi tamamlayıcı sorular takip eder. Yıllarım, bir Elektrik-Elektronik mühendisinin televizyon tamir edemeyebileceğini izah etmeye çalışarak heba oldu. Ancak yıllar sonra bunun nafile bir çaba olduğu gerçeği ile yüzleşmek zorunda kaldım. Her ne kadar karşımdakiler bana inanmış gibi görünseler de hep içlerinden "Mühendis olmuş ama televizyon bile tamir edemiyor" dediklerini duyar gibi oldum. Belki de öyle demiyorlardı da bu hissiyat benim hüsnü kuruntum mu dersiniz ezikliğim mi dersiniz işte ondan kaynaklanıyordu. Aslına bakarsanız, mantıksal açıdan, teknisyenin yapıp da onun daha fazla okumuşu olan mühendisin yapamadığı bir şeyin olmasını izah etmek pek de kolay değil. Neyse ki, yaşımızın kemale ermeye başlayarak çoluk-çocuğa karışmamızdan mıdır nedir son yıllarda televizyon tamiri ile ilgili sorulara muhatap olmaz oldum. Olsam da, artık bu soruyu daha anlayışla karşılayabilecek olgunluğa eriştiğimi hissediyorum. "N'apıyon" sorusuna ilave olarak, "nerde çalışıyon" da benim için evelden beri cevabı verilmesi sıkıntılı bir soru olma özelliğini taşımayı sürdürüyor. Zira, TEİAŞ'ı anlatmaya çalışırken bazen TEK'in TEAŞ ve TEDAŞ olarak, daha sonra da TEAŞ'ın da kendi içinde bölünerek TEİAŞ'ın oluştuğundan bahsetmem icap ediyor. Ancak genelde "Elektrik kurumu" diye geçiştirmeye çalıştığım da çok olur. Şimdi kim anlatacak o tarihi süreci. Bazen de, eğer karşımdaki konuyu biraz anlayabilecek gibi görünüyorsa, olaya farklı bir açıdan girerek "hani TEDAŞ var ya, o elektrik dağıtımı yapıyor düşük voltajda, biz de iletim yapıyoruz yüksek voltajda..." diyerek açıklamaya çalışırım. Çünkü TEDAŞ'ı herkes bilir ve bu bilinen noktayı, çalıştığım yeri açıklamakta bir mihenk taşı olarak kullanmaya çalışırım. Halbuki, doktor veya avukat olsaydım hiç bu çabalara gerek kalmayacaktı. Neyse, ben de işimi seviyor olmamın verdiği güçle bu tip sorulardan rahatsız olmuyorum eskisi gibi.

R.Erkan SEZGİN dedi ki...

Aklın yolu bir. Ben de Umman Halama ders geçme sistemini anlatmaktan nasıl vazgeçtiğimi anlatan bir hikayemi tavsiye edeyim sana:))
http://erkan-sezgin.blogspot.com/2010/09/istasyonda-inecek-var.html