HEMŞERİ KIYAĞI


Artık şansın ya da şanssızlığın da genetik olduğunu öğrendiğimden beri takmıyorum kafama. Ne yapayım, rüzgarı arkasına alanlardan değilim. Sürekli akıntıya karşı kürek çekenlerdenim. Yavaş da olsa yorucu da olsa sonuçta ilerliyorum. Ancak rüzgarın bir gün arkadan eseceğine olan inancım her zaman devam ediyor. Anlatacağım olay da bunlardan biri.

Fakülte son sınıf ikinci dönemde bir dersten sene kaybetmişiz. Sınava kadar yapacak bir şey yok. Memlekette de kalasım yok. Girdim bir pazarlama firmasına, çalışıyorum. Bu arada Sümerbank da bir kampanya yapmış, üniversite öğrencilerine taksitli satış yapıyor. Ben de çalışmaya gidiyorum, kıyafetimi düzelteyim diyerek memlekette bir palto aldım taksitle ve Bursa’ya doğru yola çıktım.

Bindiğim yer de gideceğim yer de yol üzeri, son durak değil yani. Otobüse binince “işte rüzgar arkadan esmeye başladı” dedim. Zira bindiğim otobüsün muavini memleketten tanıdık çıktı, Horoz İrfan. Bizim mahalleden değil ama sanırım ilkokuldan tanıyorum onu. Söylediğine göre otobüsün şoförü ve sahibi de hemşerimizmiş.

-“Molada ayrılma bir yere” diye tembih etti.

Molalarda beni yanından ayırmadı. Yemekler, çaylar, ayranlar, tostlar. Ben mola yerlerinde şoför ve muavinlere bu kadar ilgi alaka olduğunu ilk defa görüyordum. Bu arada Horoz İrfan yeni aldığım paltoma da iltifat etti:

-Çok güzelmiş palton, güle güle giy!

Sonunda bu güzel yolculuk bitti. İneceğim yere yaklaşınca hemen üzerimdeki bölmeden paltomu alayım dedim, yok. Aradım, etrafa baktım, yok. Horoz İrfan da neredeyse otobüsün her yerine baktı bulamadı.

-Belki biri yanlışlıkla almıştır. Geri getirir ben de yazıhaneye bırakırım, sen merak etme, deyince indim çaresiz. Onlar da İstanbul’a doğru yola devam ettiler.

Yazıhaneye birkaç defa uğradıysam da haber çıkmadı. Anlaşılan paltom çalınmıştı ve ben de bir Bursa kışında paltosuz kalmıştım.

Şimdi, insanın iki paltosundan biri çalınsa, hırsıza kızsa da kafasına o kadar takmaz.  Sonuçta sırtı sıcaktır. Ben yenisini aldığım için eskisini memlekette bırakmıştım. Belki bulunur da otobüs yazıhanesine bırakılır tekrar giyerim umudum da var. Yeninin taksitini zor ödeyeceğim ki, bir tane daha alma olanağım yok. En acısı da paltonun bedelini sen ödüyorsun, sen titriyorsun birileri keyfini sürüyor.

Günlerce o soğukta ceketimle gezdim. Hiç kimseden bu hırsız kadar nefret etmedim ömrümde. Hiç kimse de benim kadar bir hırsızlığın bedelini bu kadar ağır ödememiştir herhalde. Bugün bile hırsızlıktan ve hırsızlardan nefretimin temelinde o soğuklarda titrememin etkisi mutlaka vardır eminim.

Sonunda patronum halime dayanamadı ve beni giyindiği mağazaya gönderdi. Mağaza sahibi de çok ilgilendi benimle ve en lüks marka paltolarından birini giydirdi. Bir de kaşkol hediye etti.

Aylar sonra memlekete döndüm. Hala taksitini ödediğim kayıp paltomu Horoz İrfan’ın bırakıp-bırakmadığını sordum. Yazıhaneci kimsenin bir şey bırakmadığını söyledi. Tam çıkarken:

-Geçenlerde  gördüm, muavinliği bırakmış. Sırtında da senin tarif ettiğin gibi bir palto vardı. “ Enayinin biri unutmuş otobüste, allah razı olsun” diyordu.

Evet, ortada bir hemşeri kıyağı vardı ama kimin kime kıyağı o belli değil.


Hiç yorum yok: