DÜŞMANI UZAKTA ARAMA!


Evet, itiraf ediyorum; bende trafik fobisi var. Başka bilimsel bir adı var ve bulmacalarda, bilgi yarışmalarında soruluyor mu bilmem. Ama bende var. Hem yaya olarak hem de sürücü olarak korkarım trafikten.


Altı yaşımda, karşıya geçerken önce sola sonra sağa bakıp tekrar sola bakmadığımdan, sağdaki arabanın geçmesini beklerken, o ara yanıma kadar gelen soldaki arabayı görmediğimden kendimi yüzükoyun yere kapaklanmış bulmuştum. Tekrar sola bakmanın nedeni bu olsa gerek. 

Fakat ben o kısmını hatırlamıyorum. Sağdaki arabanın geçmesini beklediğimi hatırlıyorum en son. Daha sonra da yere kapaklanmış haldeyken bana doğru ağlayarak koşan annemi ve kardeşlerimi hatırlıyorum. 

Geçici baygınlık hali oluşmuş. Şimdilerde çokbilmiş sağlık maillerinde beyin tümörü olacağının belirtisi olarak gösteriliyor bu durum. İnşallah gerçek değildir.

O kazanın etkisi mi bilmiyorum, o günden beri var bu trafik korkusu, evham. O kadar öyle ki ehliyet almama rağmen şehir içi trafiğe çıkmak için yaklaşık dört bin kilometre kurs almam gerekti. Hala da sevmem araba kullanmayı, trafiği yoğun yerlerde yürümeyi.

Bende trafik korkusu olunca doğal olarak etrafım da bana yardımcı olmaya çalışıyor. Beni bir refüjde ya da yaya geçidinde bir kadın veya erkekle el ele görürseniz yanlış anlamayın. Beni karşıya geçirmeye çalışan birileridir bu elimi tutanlar. Buna rağmen iki defa karşıya geçerken saniye farkıyla kurtuldum ölümden. Fakat bir meslektaşım kadar değil durumum henüz. O taksiye biniyormuş yolun karşısına geçmek için.

Bunları şunun için anlatıyorum; kısacası tedbirliyim trafikte ve de evhamlı. Bütün arabalar durmadan geçmem, trafik ışıklarında. Kemerim devamlı bağlı, arabadakilerin de. Buna rağmen bir defa beş yüz metre mesafede kemer takmayı unuttuğumdan ceza yemişliğim vardır. Muhtara kızıp çocuğun okuluna gitmeye çalışırken unutmuşum kemer takmayı. Yirmi senedir orada trafik kontrolü görmedim bir daha da.

Kemerim devamlı bağlı ve tabi ki de arka koltukta çocuk koltuğu da var. Ki çok yararını gördüm sonradan. Çocuk koltuğu arabalarda pek bulunan bir şey olmadığından kontrollerde polisler koltuğu görünce hemen iade ediyorlardı ehliyet ve ruhsatımı. Bu adam bu koltuğu almışsa her şeyi tamamdır, diye.

Kemeri bağlı, çocuk koltuğu tamam olan biri de tabi ki alkollü araba kullanmaz. Evlendikten ve arabayı aldıktan sonra ilk işim eşimi araba kullanmaya teşvik etmek oldu. İki meslektaşım hiç araba kullanmadılar. Heves de etmediler. Eşleri kullandı arabayı, onlar kucağında bebek arka koltukta seyahat ettiler. Yemeğe gittiklerinde de sorun olmadı. Hatta yalnız gittikleri yemeklerden sonra bile eşleri gelip arabayla eve götürdüler.

Ben o kadarına hazır olmadığımdan sadece yemeklerden sonra eşim eve kadar kullansın arabayı yeter, diye düşündüm. Fakat istediğim gibi olmadı. Hayır, eşim çok güzel araba kullanır. Ancak yemeklerde “ topuklu giydim kullanamam” gibi bahanelerle ya ben kullanmak zorunda kalırım ya da içmemek zorunda kalırım.

Bir keresinde eşi sürücü kurslarında direksiyon eğitimi veren hatta şimdilerde bulundukları şehirde efsane bayan direksiyon hocası olan arkadaşımla yemeğe çıkmıştık. Dönüşte arabayı trafik hocamız kullandı doğal olarak.

Trafik ekibi durdurduğunda:

-Alkol yok değil mi?

-Yok, olmadığından biz buradayız.

Burada derken, önde iki kadın, arkada kucağında çocuklar iki alkollü erkek, biz.

Bir başka gece Manisa’da sünnet düğünündeyiz. Hani bazı düğünler vardır ki genelde yakın akraba düğünleri, masraf olarak düğün sahibine yakın olur harcamanız. Bazen düşünürüm, yapılan masrafı (takı, kıyafet vs.) doğrudan düğün sahibine versek de bir işe yarasa bari. Neyse, düğüne gidildi, berbat yemeklerden yenildi ve iki de bira içildi. Geriye İzmir’e dönüleceğinden ve de trafik fobisi gereği aşırıya kaçılmadı ve gecenin bir vakti de yola çıkıldı.

Şimdi, mantığını asla anlayamadığınız manasız işler vardır. Belki bazısına hala kafa yoruyorsunuzdur. Manisa’dan İzmir’e dönüyoruz. Alkol kontrolünü Manisa çıkışında mı yapmak gerekir yoksa İzmir girişinde mi? 

Mantığım Manisa çıkışı dese de ( hatta çıkışta kontrol yok diye sevindim bile) burası Türkiye teorisi gereği arabamız İzmir girişinde durduruldu. Manisa’dan İzmir’e kadar gelebilmiş alkollü birini İzmir’e sokmamak niyetiyle mi, yoksa İzmir ve Manisa yönetimlerinin görev anlayışlarındaki farktan mı bilinmez, arabamız durduruldu. Trafik Polisi:

-Alkol yok değil mi?

-Evet.

-Buyrun, iyi geceler.

-Teşekkürler, iyi nöbetler.

Ben sinyali verip arabayı hareket ettireyim derken eşim yanımdan eğildi, trafik polisine:

-Sadece bir bira…

Hızla sürdüm arabayı. Trafik polisine “hoşgörünüz boşa değil, bizde bir şey yok” demeye çalışan eşim yüzünden "eşinin ihbarı ile ehliyetini kaptıran ilk Türk Şoförü" unvanını alacaktım az daha.

Hiç yorum yok: