HERKESİN HAYALİ KENDİNE


Sazla sadece üç şarkı çalabiliyorsun. Binlerce şarkı arasından çalabildiğin üç şarkıdan birine istek gelmesi ile piyango biletinize ikramiye çıkma olasılığının hangisi fazladır? Sizin popüler şarkı çalmayı öğrendiğinizi, şarkı isteyenin de popüler bir şarkı isteyeceğini düşündüğünüzde; şarkı istenme olasılığının daha fazla olduğunu söylesek bile olasılık yine de azdır. Ancak her ikisi de şanstır. Fakat sonuçları arasında dağlar kadar fark vardır.

Benim başıma gelen en büyük şans da bu oldu. Sazla çalabildiğim üç şarkıdan birini istedi bir arkadaş. Ben öteki ikisini de çalınca benim çok iyi saz çaldığımı sanıyor arkadaş hala, hepsi bu.


Oysa şans deyince tamamen değişmeli insanın yaşamı. En azından ben öyle sanıyordum ama televizyonda gördüklerim o niyette değil. Ya da beyanları öyle diyor.

Evet, insan ömrünün yarısını geçtikten sonra aynı filmi seyrediyor. Yine bir büyük çekiliş öncesi. Kameralar aynı yerde, aynı adam bağırıyor, haberdeki müzik bile aynı. Kuyruktaki insanlar değişse de söyledikleri değişmiyor.

-İnsanlara yardım ederdim.

-İş sahası açardım.

-Okul yaptırırdım.

Ne güzel,  “garıyı boşardım, harem kurardım, jigolo tutardım, eroine başlardım, arabaları sıraya dizer mahallede hava atardım” diyen yok. Oysa her bilet alışında “allahım kurtar beni bu adamdan” diye dua edeni bilirim. Nedense geçenlerde ikramiye çıkan biri, elinde hediye paketleri ile bir huzur evine gitmek yerine araba galerisinde almıştı soluğu. Plakası bile çıkmamış lüks bir arabayla dönmüştü evine.

Peki, madem herkes yardım için, başkaları için istiyor ikramiyenin çıkmasını, o halde neden televizyon ve gazetelerde “bu parayla şu kadar ev, araba, yat, uçak alabilirsin deniyor da “şu kadar pirinç, şu kadar ekmek alarak şu kadar fakire yardım edersin” denmiyor.

Kuyruktakilerin bir başka temennisi ise paranın çok kişiye çıkması. Kendisi için istemiyorlar, bencil değiller yani. Ne kadar çok insana çıkarsa o kadar memnun olacaklar. Oysa sistem, herkesten topladığı üçer-beşer lirayı düzenleyenin payı düşüldükten sonra belli insanlara vermek üzerine kurulu. Çok kişinin az parasının, az kişiye çok para olarak verilmesi üzerine. Dedikleri gerçek olur da ikramiye çıkan kişi paranın hepsini herkese üçer-beşer dağıtsa inanın linç ederler. Hayallerimizin içine ettin, diye.

Yıllar önce beni bilet almaya gönderen patronuma sormuştum:

-Çeyrek değil mi?

-Ne çeyreği, bu zaten hayal. Daha baştan neden hayalimi dörde böleyim ki? Tam al, tam. Bari hayali büyük olsun.

Patronun tam bilet alacak parası vardı ve hayal kurmak onun hakkıydı. Peki, hiç başınıza geldi mi veya düşündünüz mü bunu bulamayanların da olduğunu. Sonuçta para bilet alana çıkacak. Hayal kurmak için bilet almak, bunun için de para gerek. O parayı bile bulamayan, hayal kurmaya hakkı olmayan insanlar da var. Bir de hayalinde bile kendini köle görenler. Hayali, zenginliği bile tabi olduğu insan için isteyen.

Efendim, bir arkadaşımın bir ihracat firması var. İşler de kötü, firmayı ayakta tutmak için de satmış ne varsa; ev, araba, tarla... Yine de durum sakat. Yandaki firmanın ise işleri yolunda. Çalışanı da patronunun lüks arabasını yıkıyor. Bir yandan da bu tarafa hava atıyor. Bunu gören arkadaşımın çalışanı iç geçirmiş:

-Ah, keşke ağamın da böyle arabası olsa, ben de yıkasam!

Hiç yorum yok: