KONUŞAN PİLOT


-Konuşan pilotu seviyorum!

Bu söz ünlü bir gazetecimize ait. Gerçekten ben de severim konuşan pilotu. Uçağa binmek zaten ürkütücü. Yolculuk sırasında da ani sarsıntılar doğal olarak korkutuyor:

-Ne oluyor, düşüyor muyuz?

Tam bu sırada pilotun bir anonsu her şeyi çözer, rahatlatır sizi.

-Uçağımız şu anda türbülansa girmiştir. Endişeye mahal yok!

Bir defasında uçaktaki muhtemelen askere giden bir gurup genç erkek, uçak kalkışta fazla sallanınca feryadı kopardılar. Şaka mı gerçek mi anlayamadık. Bu arada hostesler de koşarak geçmesinler mi yanımdan. Yani olanak olsa atacaktım kendimi uçaktan. O kadar yani. Konuşan pilotu o nedenle severim.

Aynı şey doktorlar için de geçerli. Siz hiç konuşan doktor gördünüz mü? Size detaylı açıklama yapan, endişelerinizi gideren?

Bir doktor arkadaşa konuşan pilot hikayesini anlatmış ve “konuşan doktor istiyorum” demiştim. O da değişik örnekler verdi. Beşinci çocuğunun kız olacağını öğrenen kadın hastane penceresinden kendini atarak intihar etmiş. Ya da kanser olduğunu öğrenen bir savcı silahla kendini vurmuş. 

Kısaca doktor arkadaşım, gereğinden fazla bilginin hastaya zarar verebileceğini savunuyordu.

Bazı şeyleri konuşursunuz, aklınızın bir köşesine yazarsınız ispatı sonradan gelir. Bu da öyle oldu. Bilirsiniz çocuklar ebeveynlerinden kalacak mirası arada düşünürler. Bilinçli olan çocuklar ise belli yaştan sonra daha çok genetik mirasları ile ilgilenirler. Hele hele anne-babadan birini çok erken yaşta kaybedenler neredeyse bütün yaşamlarını genetik miraslarına göre düzenlerler. Babasını erken yaşta kalp krizinden kaybeden bir arkadaşım on yedi yaşından beri perhiz yaptığını söylemişti. O sayede şimdilik babasından on yıl fazla yaşamıştı.

Babasını erken yaşta kanserden kaybeden bir başka arkadaş ise kansere karşı mücadelesine çok erken başlamış, yaşamını kanserden uzak yaşayacak şekilde dizayn etmişti. Buna rağmen yine de teyakkuzdaydı. Nitekim otuz beş yaşında kanserden kaybettiği yeğeninin cenazesinde:

-Benim sonum da böyle olacak, demişti.

Bu sözün üzerinden altı ay geçmeden arkadaşım ayak ağrısından şikayet etmeye başladı. Verilen ilaçlar ağrısını geçirmeyince nihayet teşhis konulabilmişti. Arkadaş yıllardır kaçtığı babasını da bu dünyadan alan akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastanede filmi bana gösteren annesi kısık sesle:

-Aynı babasınınki gibi tam ortasında, demişti.

Arkadaş ise babasının hastalığı nedeniyle konuya vakıftı. Hastalığı ile ilgili her şeyi biliyordu. Hangi aşamalardan geçeceğini, neler yaşayacağını ve muhtemelen sonucu. Hiç unutamadığım bir sözü:

-Kemoterapi bir maç, bakalım kim kazanacak, demişti.

Hastanedeki koğuş arkadaşlarının ise hiçbir şeyden haberleri yokmuş. Sohbet sırasında:

-Karnım ağrıyor, biraz tedavi görüp çıkacağım.

-Midemde ur varmış. Alacaklar çıkacağım.

-Ciğerlerim su toplamış, on gün sonra taburcu olacağım.

Kanser olduklarından haberleri yokmuş. Benim de bir yakınım ne hastası olduğunu öğrenemeden göçüp gitmişti bu dünyadan. Koğuşta sadece kanser olduğunu kendisinin bildiğine sinirlenen arkadaş, durumu iyi olan bir genç çocuğu kastederek:

-Bu koğuştan sadece bir adam çıkar, o da bu çocuk çıkar, demiş ancak koğuştakiler konuyu anlamamış, arkadaşın kızgınlığına vermişler.

Bir gün de eğitim sistemimize kızmıştı. Yatağının arkasını indirmeyi başaramamıştık.

-Şurada altı tane üniversite mezunuyuz, bir yatağın arkasını indirmeyi başaramıyoruz. Ne biçim eğitim bu?

Evet, arkadaşım pek de uzun olmayan tedavi süresinin her aşamasını bilerek yaşadı. Raporlarını, röntgen filmlerini, tahlillerini hepsini bilerek inceledi ve hastalığının hangi aşamada olduğunu gördü. 

Ölümüne bir hafta kala da gitmeden ne yapması gerekiyorsa onu yaptı; kendisine yıllardır ve bütün hastalığı boyunca da bakan hayat arkadaşı ile evlendi, malları ile ilgili vasiyetini hazırladı. Teselli cümlelerimiz o kadar cılız kaldı ki onun hastalıkla ilgili bilgisi karşısında. Nihayet ölümünden iki gün önce bir arkadaşımızdan silahını istedi verilmeyeceğini bilmesine rağmen. Nihayet kaybettik kendisini.

Şimdi, arkadaşın koğuşundaki hastaların çoğu da muhtemelen hastalığa yenik düştüler. Fakat son nefeslerine kadar iyileşecekleri hastaneden çıkacakları umuduyla yaşadılar. Arkadaşım ise son günlerini öleceğini bilerek yaşadı.

Şimdi siz söyleyin; konuşan pilot ister misiniz? 

Hiç yorum yok: