BLOGCUYA NOTLAR YA DA KENDİMLE RÖPORTAJ


Bu röportajdan fazla bir şey beklemeyin:

Ben gerek blog gerek de yazma konusunda otorite değilim. Sadece benzerlerim arasında önden gitme adına kendisine bazı sorular sorulan birisiyim. Bu yazının konusu, yazmaya ya da blog açmaya-site yapmaya başlayamayanların ve başlamak üzere olanların sordukları sorulara verdiğim toplu bir yanıttır.

İşin teorik yanı ve otorite görüşleri ilgili kaynaklarda mevcuttur. Benimkisi sadece bir amatörün kendi macerasından ibarettir.

Amacınızı belirleyin:

Fakülte yıllarımızda bir Kadir Amcamız vardı. Bir arkadaşımızın Köy Enstitüsü Mezunu babasıydı. Yaşamla ilgili çok güzel tespitleri vardı:

-Memuriyet, iki duvar arasında sıkışmaktır. Ticaret yasak, siyaset yasak, gibi.  

Yazma ile ilgili tespiti ise beni uzun zaman etkilemiştir:

-Kitap yazayım dedim, konuştuğumuz beş-altı yüz kelimeyle bu işin yapılamayacağını anladım ve vazgeçtim.

Ben de uzun süre bu sözün etkisi altında kaldım ve aynı zamanda da merak ettim. Ben kaç kelimeyle konuşuyorum ve yazmak için yeterli mi?

Sonunda hiç ummadığım bir anda yazmaya başladım, kağıda değil ama kafama. Olay o kadar ani ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıktı ki hem yaşadım hem de kelimeler kafamda sıralanmaya başladı. İlk fırsatta da kağıda döktüm. Hani Sait Faik’in “yazmasaydım çıldıracaktım” dediği gibi.

Evet, ilkyazımı yazmıştım ve ardından peş peşe gelmeye başladı yazılar. Yazıyordum ama nasıldı, benden yazar olur muydu? İlk yazım yayınlandı ancak tık yok. Bana göre hala en güzel yazım olmasına rağmen kimse bir şey demedi. Ya kimse okumadı ya da üzerinde konuşulacak bir yazı değildi. Yıllar sonra bir arkadaşım o yazıda geçen bir paragrafı ezbere okuyunca şaşırmıştım; insan yazarı mahrum eder mi bu şereften!

Sonunda edebiyat öğretmeni bir akrabamıza gösterdim yazılarımı. Bir süre sonra, ısrarlı sorularım üzerine:

-Yazılarını okudum. Cümleler bozuk, imla ise bir felaket. Gerçekten mahsur kaldın mı garajda on bir yaşında?

Ne demek lazım buna? Cümlenin ilk kısmı çok moral bozucuydu ancak sonu bana yetti.  Evet, cümlelerim bozuk olabilirdi, imla da felaket olabilirdi ancak ben yazıdan beklediğim amaca ulaşmıştım. On bir yaşında garajda mahsur kaldığımı anlatabilmiştim birisine. Benim için yeterliydi bu. Yazar hamuru vardı bende ve cümle bozukluklarımı ve imla yanlışlarımı düzeltebilirdim nasılsa.
O nedenle, yazıdan ve blogdan ne beklediğinizi iyi belirleyin.

Moralinizi bozmayın:

Evet, yazınızı yazdınız, belki birkaç arkadaşınız da beğendi ancak sizden yazar olur mu, otoriteler ne der?

Bir gün edebiyat camiasından biriyle tanıştım. Yazılarımı da okuyormuş. Yüzünde bir küçümseme ifadesiyle sordu:

-Yazdıklarını yayınlamayı düşünmüyorsun herhalde? Günlük şeyler onlar, edebi değeri yok!

Oysa “bugün bir yazı yazdım, insanlık bu yazı yazılmadan ne yaptı bunca yıl” duygusuyla yazıyordum ben onları.

Fakat bir gün işyeri adresime bir mail aldım. Ben bir personel yazmış sanırken baktım ki bir yazımı okuyup çok beğenen bir okuyucum (ki kendisi edebiyat camiasından) üşenmemiş bulmuş işteki mail adresimi ve övgülerini belirtmiş. Blogumda mail adresi koymamın nedeni o arkadaşımdır. Ya da bir başka gün işsizlikten bunalmış birisi, saat gecenin beşinde içini döken bir mail yazmış.

Ne mutlu bana, insanlara bir şeyler anlatabilmişim ve onlar da bana bir şey anlatmak istemişler. Yazıdan başka ne beklenebilir ki?

Yazmak yeni ve zevkli bir uğraştır:  

Yeni evlenmiş kız babasına:

-İçki içiyor!

-Her zaman içecek parayı bulmaz.

-Aldatıyor!

-Kürkçünün döneceği yer kürkçü dükkanıdır.

-Balık tutmaya başladı!

-Yandın, işte bundan korkulur!

Fıkra biraz abartılı da olsa doğrudur. Balık tutmak iflah olmaz bir tutkudur. Nedeni de işaret parmağınızdaki misinaya balık vurmasıdır. Tutmak gerekmez. Parmağında balığın vurmasını hisseden için tutku başlamıştır ve iflahı zordur.

İnsanı kırkında sonra heyecanlandıran, tutku yaratan çok az şey vardır. Bunlardan biri balık tutmak  diğeri de yazmaktır. Beyinden klavyeye ulaşan akım, insanda öyle bir rahatlama yaratır ve beyinden klavyeye giden yolda öyle yeni cümleler yeni kelimeler doğar ki, bu zevk insanı bağımlı yapar ve sürekli yazdırır.

Bence insan sadece kendisi için yazar. Kalanı teferruattır. Yazdıklarından okudukça zevk alıyorsa amacına ulaşmıştır. Kim ne derse desin. En azından benim için öyledir. İyi ki yazıyorum ve iyi ki yazdıklarımı okuyabiliyorum.

Blog mu site mi?

Evet, yazmaya başladınız ya da fotoğraf ve video yoluyla insanlara bir şeyler anlatmak onlarla bir şeyler paylaşmak istiyorsunuz. Öncelikle bunun için bir sürü olanak var. Yazı ve fotoğraflarınızı gönderebileceğiniz yayınlatabileceğiniz birçok site var. Orada okuyucu ya da otorite görüşlerini de görebilirsiniz.

Yok, ben kendim çalıp kendim söyleyeyim, tamamen bana ait bir şey olsun diyorsanız blog derim. Tabi ki blog konusunda bir önyargı bir küçümseme tavrı da var toplumda.

-Sitem var demiştin meğer blogmuş seninki!

Evet blog. Sonuçta sadece yazı ve resim paylaşacağıma, interaktif işlemler yapmayacağıma göre blog yeter de artar bile.

Bunu söyleyen ben değilim. Bilgisayar konusunda bir otorite olan ve kendisinden bana bir site yapmasını istediğim karşı masadaki arkadaşım.

Onun aldığı bir adrese bloglamaya başlayınca rahatladım; oh be dünya varmış, hayallerim gerçek oldu!

Yani her şey hazır. Basit bir işleyişi var ve sadece üretmek, teknik konularla uğraşmak istemeyenler için ideal. Hala ülkemizin en önemli beyinleri, filozofları olup paylaşacak çok şeyi olduğu halde “bir assolist çıkışı yapmak” için site kurdurmayı bekleyen iki kız arkadaşımın da kulağına küpe olsun bu sözlerim. Blog hepimize yeter, çıkın artık ortaya!

Uzmanlara kulak verin:

Blogunuzu hazırladınız ancak insanların bundan haberi yok. Bunun için de blog konusundaki uzman görüşlerine kulak verin. Blogunuzdan seçmeleri yayınlayabileceğiniz benim bildiğim kadarıyla www.hurriyet.com.tr adresinde Yazarkafe ve www.milliyet .com.tr adresinde Sizdensize ve milliyet blog var. Üye olup gönderdiğiniz yazıları ana sayfada yayınlatma ve bu sayede çok sayıda insana ulaşma olanağınız bile var.

İkinci olarak, bloğunuzdaki yazılarınızı facebook gibi paylaşım sitelerinde bağlantı vererek de çok sayıda insana ulaştırabilirsiniz.

Uzman görüşleri üzerine blogumda röportajlar yayınlamaya başladım. Hem benim için yeni ve zevkli bir iş oldu hem de uzmanların söylediği gibi okuyucu patlaması yaptım.

Sizin için hangisi önemli?

Bugüne kadar milliyette yüz bin, bloğum kırk yedi bin ve milliyet blogda ise dokuz bin beş yüz defa tıklanmış yazılarım. Ne kadar okunmuş bilemiyorum. Bekaret konusundaki yazım altı bin beş yüz defa tıklanırken nasıl rüşvet alınıyor konulu yazım 5 (evet, yazıyla beş) defa tıklanmış. Diyeceğim o ki, hedefiniz ne ise ipucu veriyor bu rakamlar size.

Hangisini istiyorsanız o yola girersiniz. Para kazanma konusuna gelince, evet var böyle bir olanak. Fakat hayalinizdeki rakama ulaşabilir misiniz onu bilemem. Zira ben de o seçeneği işaretlememe rağmen henüz adıma tahakkuk eden meblağ birkaç dolar civarında. Tahsili için birkaç yüz dolar olması gerekiyormuş. İşin açıkçası ben okunma istatistiği verilsin diye bu işe girdim, reklam koydum. Kaç defa reklamın gösterildiği ve tıklandığı oradan anlaşılıyordu. Sonradan blog kendisi vermeye başladı o rakamları.

Aziz Nesin’in meşhur bir lafı var; kapitalist ülkede tüccar, sosyalist ülkede yazar olmak gerekirken ben kapitalist bozması bir ülkede yazar oldum, diye. Ben bunu eskiden beri bildiğim için yazılarımı paylaşmak oldu önceliğim.

Fakat, blog açacak arkadaşlar zayıflama, kadın-erkek ilişkileri, ilginç yemek tarifleri (örneğin yumurta turşusu vs.)  gibi konularda bir şeyler paylaşarak reklam geliri elde edebilirler belki. Tabi ki sayfasını ziyaret edenler çıkarken hesabı ödemek için yayınlanan reklamları tıklarlarsa.

Ben ise hala Aziz Nesin’in dediğine inanıyorum. Bu ülkede yazıdan para kazanılmaz ve ben kazanmak da istemiyorum. Bunu da kitap yazan insanlar sınıfına girdiği halde memnun olmayıp para kazanamadığına üzülen arkadaşlarıma ithaf ediyorum.

Neden Güney Amerika ve Orta Afrika’da okunmuyorum?

Evet, dediğim gibi blogda çok güzel raporlar var. Ne zaman, nerede, hangi tarayıcıyla bloğa ulaşılmış, kaç sayfa okunmuş, kaç dakika kalınmış, hangi ülke hangi şehirden girilmiş hepsi detaylı olarak veriliyor. Hayır, bir tek girenlerin adı verilmiyor.

Bir dünya haritası var ve orada dünyanın neresinden bloğa girildiği gösteriliyor. Bolivya hariç güney Amerika, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Gabon hariç Afrika’nın güneyi ile Hindistan ve Sri Lanka dışında bütün dünyadan bloğuma girilmiş. Kimi yanlışlıkla girmiş (ziyaret süreleri çok kısa) kimi de Google ‘dan bir şey ararken yanlışlıkla  girmiş olsa da bu beni çok heyecanlandırıyor.

Orhan Veli’nin şiirlerini havadan İstanbul’un üzerinden atarak okutma düşüncesi varmış. Ayrıca asla gerçekleşemeyeceğini düşündüğü bir de hayali; “yüzyıl sonra Sicilya sahilinde bir balıkçının kendisinden bir mısra mırıldanacağı”. Bu hayal çoktan geride kaldı. Neredeyse ben bile ulaştım sayılır o hayale.

Dostoyevski’de bile yok bu olanak:

Evet, yazınızı yazıyorsunuz. İki dakika içinde yayınlıyorsunuz. Beş dakika sonra da paylaşıyorsunuz ve yazınız okuyucuya ulaşıyor beğeni ve eleştiriler bile geliyor. Bu büyük bir şans; düşünün 

Dostoyevski’yi. İlk zamanlarını. Yazma şartlarını geçiyorum (muhtemelen hokka-mürekkep) yazıyor. Okuyucuya ulaşması, okuyucunun tepkisini alması. Eminim bazı yazarların ömrü bile yetmemiştir bunları görmeye.

O nedenle haydi eller klavyeye. Yazmak güzeldir, paylaşmak da!

Meraklısına:

Sicilyalı balıkçı


Yüz sene sonra bugünkü dünyadan
Bir tek insan kalmadığı gün,
Sicilya sahillerinde yasayan bir balıkçı
Bir yaz sabahı ağlarını atarken denize
Her zamankinden daha geniş gökyüzüne bakıp
Benden bir mısra mırıldanacak
Şarki halinde bu dünyadan Mehmet Ali isminde bir sairin
Gelip geçtiğini bilmeksizin...

Bu güzel düşüncenin
Olmayacağından eminim
Fakat nedense bu is
Benim pek tuhafıma gidiyor.



2 yorum:

Adsız dedi ki...

Bolivya'dan yaziyorum. Yaziniz bana inananilmaz bir cesaret verdi. Yazasim geldi fekat hokkayi devirdim helecandan. Bir de Seylan'dan deneyecegim birazdan. Yazin, yazin ki kaydi tutulsun asrimizin. Bolivyaca sevgi ve selamlar

Adsız dedi ki...

Cay tarlalarina kadar ulasti divitinizin ucu. haberiniz ola.
cay cicegi toplayan seylan'lilar adiniza turku yaktilar.
Seylan'dan dost selamlar.