NASIL BİR GELECEK BEKLİYOR BİZİ?


Yine bilmediğim, uzmanı olmadığım bir konu ancak seçimde oy kullanacak kırk altı milyondan biri olarak söz söylemeye hakkımın olduğu bir konu.

Daha önce de söylemiştim; 1999 seçimlerinde İstanbul’da, 2002 seçimlerinde Bitlis’te ve 2007 seçimlerinde de Diyarbakır’daydım.  Hiçbir parti beni oy kullanacağım İzmir’e götürecek kadar cazip gelmemişti.

Genel nedenler dışında kişisel olarak da bilinçli bir tercihti bu. Zira çalıştığım kurum özelleşecekti ve ben de mağdur olacaktım. Partilerin ise ideolojileri gereği karşı olanları dışında hiç biri özelleştirmeye karşı değildi. Ben de, kendi elimle kendimi yakmak istemediğimden oy kullanmamıştım.

Yaklaşık dört ay sonra seçim var ve muhtemelen ben de bu sefer İzmir’deyim ve beni evden yüz metre ilerideki seçim sandığına götürecek bir parti var mı onu araştırıyorum.

Hayır, özelleştirme değil mesele. Özelleşen çoktan özelleşmiş, mağdur olan çoktan olmuş. Yargılamayı tarih yapacak artık.

Mesele, gelecek seçimin en tartışmalı konusu sosyal yardımların miktarı. Aile sigortası, kömür yardımı, beyaz eşya yardımı vs. Yetmiş üç milyon vatandaşın on iki milyonunu doğrudan ilgilendirdiğine göre partilerin de bu konuda vaatte bulunmaları belki de doğal.

Oysa, insanların iş bulmaları, kimseye muhtaç olmayacak bir gelirlerinin bulunması ve kalan çok az sayıda muhtaç kişiye sosyal yardımda bulunulması gerekirken; nüfusun büyük bir kesiminin işsiz ve sosyal yardıma muhtaç olması gerçekten ürkütücü.

Evet, bana göre seçim demek gelecek demek, gelecek demek de umut demek. Peki, en büyük vaadi sosyal yardım miktarı ve en büyük tartışması da “Van Gölü mü, Van Denizi mi” olan bir seçimle nasıl bir gelecek bekliyor bizi?

Hiç yorum yok: