DİKKAT İMAM ÇIKABİLİR!


Hep söylenir; en iyisi sünnet düğünü. İstediğin gibi yapabilirsin karışan-görüşen olmaz. Oysa düğünde iki taraf vardır ve ortak beğenileri yansıtmak zorundadır. O nedenle bazı şeyler mümkün olmayabilir, bazı hayaller gerçekleşmeyebilir.

Ya nişan? Onunla ilgili bir söz duymadım. Genel hükümlere tabi anlaşılan. Şöyle bir hüküm vardır; nişan kız evinin, düğün de oğlan evinin. Fakat bu törenin şekline ilişkin değildir, masrafları kimin ödeyeceğine ilişkin bir sözdür.

Efendim, bir nişan törenine davetliyiz. Ben aslen bu tip törenlerden asla hoşlanmasam da bazı kurallar gereği gitmek, görünmek zorunda olduğum için oradayız.  

Bu tip törenlerin içeriği genelde davetiyesinde yazılıdır; yemekli, mevlitle, çalgılı, içkili vs. Bu törende aksi belirtilmediği için normal tören kıyafetindeyiz. Yemekli denmediği için de karnımızı doyurup gelmişiz. Yüzükler takılacak, çalgı çalacak, iki dönülecek (bir miktar oynanacak) ve tören unutulmaz günlerden biri olarak aile tarihindeki yerini alacak. İnsan orta yaşa gelince neredeyse bütün törenler aynı geliyor; çalan şarkılar, oynana oyunlar bile. Sadece törenin baş aktörleri değişik.

Adet olduğu üzere nişan olacak çift sahnede yerini aldı. Damat Adayı şık bir takım elbise, gelin hanım ise bir tuvalet giymiş, saçlar da kuaförden çıkmış. Cemiyettekiler de bildik görüntüdeler. Az türbanlı, az dekolteli, az takım elbiseli bir anormallik yok. Biz kız tarafıyız, oğlan tarafı da aynı durumda. Zaten kızın babası da laikliğin teminatı denebilecek bir mesleğin çok üst düzey bir yöneticisi durumunda. Bunu, birazdan olacaklar anlaşılabilsin diye anlatıyorum.

Evet, gelin ve damat adayı sahnede. Orkestranın solisti, yüzükleri takmak üzere oğlan tarafından bilmem ne odası başkanı ve o şehrin eşrafından birini anons etti. Baya kelli-felli bir adam. Şık bir takım elbise içinde. Aldı eline mikrofonu, önce kendisini bu makama layık gören tören sahiplerine teşekkür ederek başladı konuşmasına. Ardından da yeni çiftlere evlilik üzerine nasihatlerde bulundu.

Ben hep dikkat ederim,  elinde mikrofon olanlara ve kamerayı karşısında görenlere. Eline mikrofon alanla kamera gören, hemen şekil değiştirir bambaşka bir kimliğe bürünür. Olmayacak şeyler söyler veya olmayacak hareketler yapar. O nedenle ben bu kişilerde bulmam kabahati; mikrofon ve kamerada var bir yanlışlık.

Bir insanın hele nişan yüzüğü takacak önemli bir şahsiyetin yeni çiftlere evlilik üzerine nasihatte bulunmasında bir anormallik yok. Hatta bence gerekli bile. Hadi, iki dakikada söylenebilecek şeyleri kırk beş dakikada söylemek de o kişinin yeteneksizliği ya da elindeki mikrofonun kabahati. Peki, oraya kadar imam getirip kuran okutmak da neyin nesi?

Tabi ki olmayacak bir iş değil. Ayıp da değil. Olabilir. Fakat mevlit okunacağı önceden belirtilmemiş bir topluluğa uygunsuz vaziyette kuran dinletmek ne demek oluyor? Hadi gelenekten haberin yok, gözün de mi görmüyor be adam.

Vallahi biz erkekler için sorun yok. Bizi al meyhaneden götür camiye, kimse bir şey anlamaz. Vaziyeti kurtarabiliriz. Ya kadınlar? Yani, diyelim ki geçen gittiği cenazeden çantasında unutulmuş bir baş örtüsünü aceleyle başına örttü diyelim, dekoltesini nasıl kapatacak? Ya da bacakları? Üç baş örtüsü ancak yeter ki nereden bulunacak. Hadi diyelim okunanı duymazdan geldin peki dua ederken el açmasan olur mu?

Manzara aynen şöyleydi; hocamız kurandan ayetler okuyor ki yeni çiftimiz Allahın şefkatini üzerinde hissetsinler. Yüzüklerin efendisi(!) yanı başlarında huşu içinde dinliyor. Damat erkek olmanın avantajı ile durumu kurtarmış vaziyette. Gelin Adayının durumu ise vahim. Elleri havada, baş açık, tuvaletin göğüs kısmı olabildiğince ve de bacaklar da ona göre açık. Yüzde aşırı bir makyaj. Allahtan dua edilirken gözleri yere bakıyor. Artık yukarıya doğru bakılamadığından mı, bu halde kuran dinlemenin utancından mı belli değil.

Davetlilerin durumu da aynı. Erkekler hemen olaya adapte olmuş durumdalar. Eller havada, gözler yerde, huşu içinde dinliyorlar, dua ediyorlar. Çok ısrarlı sorulursa yanı başındaki başı açık dekolte kıyafetli kadınları anında inkar da edebilirler:

-Vallahi ilk defa görüyorum, bu halde de kuran dinlenir canım, ne ayıp!

Kadınlar ise aynı gelin hanımın durumundalar. Elleri havaya kaldırmamak mı yoksa bu halde dua etmek mi daha fazla günah, onu kestirmeye çalışıyorlar. Bu kılıkta hocaya yakalanmışlar, bir daha yakalanmamak niyetindeler:

-Bundan sonra tülbenti çantadan eksik etmemek lazım!

En rahatı ise hoca. “Hocam bir nişanımız var” denmiş gelmiş. Sahneye davet edilince de görevini yapıyor. Cemaatin durumu, kılık-kıyafeti onu ilgilendirmiyor. Ayrıca bazı değerler var ki akan sular durur. Ezan, kuran, bayrak, istiklal marşı. İtiraz edemezsin, sorgulayamazsın. Kuran oku derlerse okuyamam diyemezsin, duaya davet edilmişsen  “bu kıyafetle olmaz” diyemezsin. Olmadık yerde istiklal marşı okunmaya başlarsa “hazır ol”a geçmek zorundasın. Örneğin asker uğurlamalarında marş başladı mı otobüsün şoförü nasıl yürüsün? Mecburen duruyor, yolcu ayağa kalkmaya çalışsa da olanaksız, oturduk yerden marş dinlemenin utancı ile yaşıyor. Ya da holiganlar kırıp döküyorlar, tam polis yakalayacakken başlıyorlar marşa. Polisler de mecburen selam duruyor. Namaza duran suçluyu bekleyenler gibi. Burada da yüzükleri takacak eşrafın konuşması ve getirdiği hocanın kuran okumasına, tören sahipleri de dahil hiç kimsenin itiraz etmesi, müdahale etmesi düşünülemezdi bile.

O nedenle nişan töreni, kırk beş dakikalık konuşma, yarım saatlik uygunsuz vaziyette, abdestsiz kuran dinlenilmesi ve dua edilmesini müteakip normal moduna girdi. Orkestra oyun havaları çaldı, oynaması zorunlu olanlar oynamaya çalıştılar ama nafile. Asla normal bir nişan töreni havasına girilemedi. Hani her şey olmaya çalışanın hiçbir şey olamaması gibi törende her şeyi yapmaya çalışmak da töreni tören olmaktan çıkarmıştı.

Sonunda nişan törenimiz sona erdi. Öyle açık açık eleştiren de olmadı. Tabu konular olduğu için üzerinde fazla da konuşulmadı. Sadece düğüne giden olmadı. Yetmiş kilometre ötede yapılmasına karşın nişan törenine gelen kız tarafından sadece çok zorunlu olan teyze, hala, dayı dışında giden olmadı. Yine bir kazaya uğramamak için ya da ne giyeceklerini kestiremedikleri için.

Hiç yorum yok: