BU SOĞUKTA İÇ ISITAN BİR HİKAYE


Dışarısı soğuk, Türkiye donuyor. Soğuk deyince aklıma bot, bot deyince Tarsus, Tarsus deyince Oğuz ve Oğuz deyince de öğrencilik günlerim aklıma gelir.

Efendim, öğrencilik yıllarımızda koloni halinde gezen Tarsuslular dikkatimizi çekerdi. Aynı evde kaldığımız Oğuz da bu gurubun içindeydi ve zamanının çoğunu da onların kaldığı yerde geçirirdi.
Bir gün ben de gittim kaldıkları yere. Burası bir fabrikaydı. Patronun fabrika bahçesinde işçiler için yaptırdığı lojmanlarda öğrenciler kalıyordu. Kaldıkları yer prefabrik, dört kişilik, yerler halı kaplı ve kaloriferli bir yerdi.

Kalan öğrenciler, yemeklerini de fabrikadan yiyorlardı. Anlatıldığına göre, patron, Tarsusluydu ve  işçiler tarafından kullanılmayan lojmanları hemşerisi öğrencilere tahsis etmişti. İşçilere çıkardığı yemekten öğrenciler de yararlanıyordu ve bütün bunlar için hiçbir ücret ödemiyorlardı. Patronun zaman zaman elinde rakı ve değişik mezelerle öğrencilere yaptığı ziyaretler de dillere destandı.

Ev arkadaşımız Oğuz, yemeği orada yiyor, eve sadece yatmaya geliyordu. İstese orada kalabilirdi ancak o, hakkını daha muhtaç bir hemşerisine devretmişti.

Oğuz, bir akşam elinde bir çift botla eve geldi. Tarsuslu patron, işçilerine giyim alırken öğrencileri de unutmamıştı. Fakat aldığı botun birisi ne işçilerin ne de öğrencilerin hiçbirinin ayağına uymamış. Oğuz da almış eve getirmişti. Evde de herkes denedi, sadece benim ayağıma uyunca da botlar benim oldu. Öğrencilik hayatımın kalanında ve hatta sonrasında, ayağım  sıcak sıcak gezdim o botlar sayesinde.

Aslında, kim bilir belki de alabilirdik öyle bir bot. Fakat bence bot değil yapılan hareketti içimizi ısıtan. Boşuna dememişler “bir elin verdiğini öbür el görmeyecek” diye. Bence de yardımın en makbulü gizli yapılanıdır. Şimdilerde, ekranlarda sosyal sorumluluk projesi diyerek göstere göstere yardım eden, yardım ederken de insanları teşhir eden, hem insanları hem de insanlığı yerlerde sürükleyenlere duyurulur.

Hiç yorum yok: