KONUŞMAK İÇİN DOĞANLAR

-Şimdi, sayın genel müdürümüz sınavı bir konuşmayla açacaklar!

İlk tepkim, burada da mı ? Kurtuluş yok mu, bu konuşmayı sevenlerden? Okulda, evde, televizyonda, sürekli konuşan birileri, ama sadece konuşan.İcraat yok. Ve tek taraflı. Sanki insanoğlu ikiye ayrılmış: konuşmaya gelenler ve onları dinlemeye gelenler.

Ben de severim konuşmayı da dinleyen olursa. Eş dost arasında. Bu anlattıklarım topluma hitap edenler. Doğduğumdan beri hep onları dinliyordum ve bıkmıştım. O nedenle tepkiliydim:

-Sınavda da konuşulur mu? Açılış dediğin fabrika falan, sınavın konuşmayla açıldığı nerede görülmüş? Nerde kurdela ve makas tutan mini etekli kızlar?

Bunlar ayrılmaz üçlüdür; , açılış, kurdela ve mini etekli kızlar. O kadar ayrılmazlar ki İzmir'de restore edilerek ibadete açılan camiyi bile bu üçlü açmış. Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı, mini etekli kızın tuttuğu tepsideki makasla kesmiş kurdelayı. Tepsiyi tutan kızla yanındaki kızlar o kadar şuh ve dekolteliymiş ki, huşu içinde cuma namazı kılmak için açılışı bekleyen cemaatten kaç kişinin abdesti kazaya uğradı kimbilir.  

Evet, başlangıça dönecek olursak, çok gereksiz bulduğum sayın genel müdürün konuşmasını dinleyince bu kadar önyargılı olduğum için utandım. Sayın genel müdür, sınavın çok adil olacağını, hakedenin kazanacağını söyledi. Benim gibi en büyük torpili kendisi olan, kimi kimsesi olmayan adaylar için çok gerekli bir konuşmaydı bu. Sınavı bazı soruları yapamadığım için kazanamamış olsamda, hakkımın yendiğini düşünmediğim tek sınav oldu.Tabi ki kazandığım sınavlar dışında.

Ama her konuşma bu kadar gerekli değil. Hatta bu konuşmak için doğanlar, bazen dozu öyle kaçırıyorlar ki, herşeyi de hakediyorlar. Oturduğumuz yerde çok güzel ve özgün bir yer yapılmış.Gölet ve etrafında bir sürü sosyal tesis. Gerçekten harika bir şey. Onun açılış törenindeyiz. Bir akrabamızın meclis üyesi arkadaşı sayesinde ön sıralarda oturuyoruz. Birazdan da sevdiğimiz bir sanatçının konseri var. Arkamızda da binlerce insan.

Konuşmalar bitse de konser başlasa. Bu güzel eseri düşünen, gerçekleştiren ilçe belediye başkanı onbeş dakika konuştu. Konuşması bitince, yakında seçim olduğundan, o partinin büyükşehir belediye başkan adayı da bir konuşma yaptı. Konuşması bitince de getirilen bir koltuğa önümüze oturdu. O konuşurken bu sefer de bir bakanın geleceği anons edildi.

Her konuşmadan sonra konuşan, önümüze konan koltuklara oturuyor ve tabi yanındakiler de. Biz ikinci sıradan dördüncü sıraya kadar geriledik. O kadar yani.

Belki inanmayacaksınız ama konuşanın ardı arkası kesilmiyor. Bakanlar, diğer belediye başkanları, il başkanı. Konuş konuş bitmiyor.İşin ilginç tarafı ise eseri yapan onbeş dakika konuşmasına rağmen açılışa misafir gelenler yarım saatten aşağı konuşmuyor. En kızdığım da diğer ilçe belediye başkanları. Eser yapılırken bir kuruş katkın faydan yok, on kuruşluk konuşuyorsun. Yap sen de, konuş veya yapanın yanında haddini bil, sus bari.Ancak bu sanıyorum bir hastalık.Kalabalık buldular mı dayanamıyorlar.

Konuşmalar sürdükçe ve ilgisiz kişilerin gelişi devam ettikçe, topluluktan tepkiler gelmeye başladı. En tehlikeli tepki ise sürekli mızmızlandığı için "tamam şimdi başlayacak konser" dediğim oğlumdan geldi.

Önümüzde oturmakta olan ve sonradan efsane başkan diye anılan büyükşehir belediye başkan adayının ensesine doğru kuvvetlice sövdü. O kadar yerinde ve haklı olarak sövdü ki, büyük başkan geriye dönerek yanağını okşadı ve bir yandan da bana:

-Sıkıldı galiba çocuk, dedi.

Ben ise mahcubiyetimden:

-Alışkın olmadığından, kusura bakmayın.

Ama içimden de yerinde, zamanında, yeterli dozda, kim olduğuna bakmaksızın tepki göstererek toplumun hislerine tercüman olduğu için oğlumla gurur duydum.


Hiç yorum yok: